Ben devleti hiç bu halde görmemiştim:
Kaymakam kaçıyor, tekme tokat kovalıyorlar...
*
Bir kilometre kadar kovaladılar...
Üç dört metrelik çukura düştü kaymakam...
Çıkarttılar...
Yeniden kaçtı...
Neyse ki benzinciye sığındı da...
*
Sonra...
Başbakan aradı...
“Olayın takipçisiyiz, soruşturma açıldı, kim ne yaptıysa yanına kalmaz, bir nevi bu gibi şeylere göz yummama noktasındayız” dedi...
Kaymakama değil...
Önce kaymakamı dövüp kovalayan köyün ileri gelenine...
*
Kaymakam ne oldu?..
Başı gözü sarılı, televizyona çıktı “Beni dövenler onlar değil, provokatörlerdi... Dışarıdan gelmişler, beni dövüp gitmişler” dedi...
Zaten onu soran yok...
Asıl soru şu:
Tekme tokat dayak yiyen kimdi?..
*
Eğer devlet size kaldıysa....
Bu olanlar bile devletin hangi ellerde olduğunu, ne hale getirildiğini göstermeye yeter de artar bile...
*
Tamam; bir facia yaşandı...
Jetler bir kaçakçı kafilesini bombaladılar...
O kaçakçılar; o Başbakan’ın, o Kaymakam’ın yönettiği Türkiye’de, hâlâ 50 lira için katırların sırtında, kurşunların altında, mayınların üstünde, kaçak mazot getirip satarak yaşamlarını sürdürmeye çalışan talihsiz insanlardı...
Düşmanının yerini ABD’ye soran bir devletin şanssız köylüleri...
*
Sorun o zaman:
Sınır ötesinde bir karartıyı teröristlere benzetip uçaklarla bombalayarak tümünü yok eden devlet ile... Dayak yiye yiye kaçıp benzinciye sığınan devleti nasıl bir araya getireceksiniz?..
Hangisi devlet?..
İkisi de değilse...
Devlet mi kaldı?..
*
Bence; Cumhuriyet’i yıkayım derken devleti yıktılar...
Siz onu tekme tokat dayak yerken gördünüz...
|