Sevgili okurlarım, “Eğitimi dinselleştirmeyelim” diye daha önce de yazmıştım. Yeni ders yılı başlarken bu konuyu yeniden gündeme getirmeyi uygun buldum.
Eğitimde çok başlılığın ve dinselliğin giderilmesi amacıyla, Cumhuriyet kadrolarınca 3 Mart 1924'te çıkarılan Öğretim Birliği Yasası, eski adıyla (Tevhid-i Tedrisat Kanunu) nun özü: Hilafetin kaldırılması, Din ve Vakıf Bakanlığına son verilmesi ve Öğretim Birliğinin sağlanmasıydı. Kabul edilen bu yasa ile devlette laikliğin temeli atıldı.
Öğretim Birliği Yasası'nın asıl gerekçesi; tam bağımsızlıktan yana olan, başta Atatürk olmak üzere Cumhuriyetimizi kuranlar, eğitimin dinsel değil, ulusal olmasını istiyorlardı.
Ulu Önder Atatürk, 16 Temmuz 1921 tarihinde Ankara'da toplanan Maarif Kongresi'nde;
'Bugüne kadar izlenen eğitim ve öğretim yöntemlerinin, milletimizin gerilemesinde en önemli etken olduğu kanaatindeyim. Onun için bir milli eğitim programından söz ederken, eski devrin hurafelerinden, toplumsal yapımızla hiç de ilgisi olmayan yabancı fikirlerden, Doğudan ve Batıdan gelebilen tüm etkilerden tamamen uzak, milli özelliklerimizle bağdaşabilen bir kültür kastediyorum.' demiştir.
1924’te çıkarılan Öğretim Biriliği Yasası’nın sonucu olarak, 1928 Anayasasındaki devletin dinini belirleyen madde kaldırılmış ve 1937 Anayasasına laiklik getirilmiştir. Bugün de Anayasamızda laiklik, değiştirmesi bile önerilemeyecek temel bir ilkedir.
Öğretim Birliği Yasası, çok partili düzene geçildikten sonra, yeterince uygulanamadı. Eski Demokrat Parti'nin (DP) irtica’ ya verdiği ödünlerle delinerek, günümüze kadar gelen, eğitimde dinci kadrolaşmanın yolu açıldı.
Demokrasiye en ağır darbeyi vuran 12 Eylül 1980 askeri yönetimi ise, Öğretim Birliği Yasası'nı hiçe sayarak din eğitimini 1982 Anayasası ile ilk ve orta dereceli bütün okullarda zorunlu hale getirdi. 12 Eylül darbesinin Milli Güvenlik Konseyi Başkanı Orgeneral Kenan Evren, radyo ve televizyonlarda yaptığı konuşmada: 'Din öğretimi ve eğitiminin düzenli bir şekilde devletin denetimi ve gözetiminde ilkokul, ortaokul ve liselerde 1982-83 öğretim yılından başlayarak zorunlu ders olarak okutulacağını' duyurdu.
Nihayet Yasa, 1997'deki 28 Şubat Kararları'nın ardından çıkarılan, “8 Yıllık Kesintisiz Eğitim Yasası” ile özüne dönmeye başladı.
Bu Yasa, 90 yıldır yürürlüktedir, ayrıca Anayasanın 174. maddesine göre korunacak devrim yasalarının da ilkidir. Türk toplumunu, çağdaş uygarlık düzeyinin üstüne çıkarmayı ve Cumhuriyetimizin temel niteliğini korumayı amaçlayan bu devrim yasası yürürlükte de, acaba uygulanıyor mu? Bence yeterince uygulanmıyor.
Çünkü 3 Kasım 2002 Seçimlerinde iktidara gelen AKP iktidarı, izlediği yanlış politikalarla eğitimi yeniden, görülmemiş bir biçimde dinselleştirdi.
Sevgili okurlarım, inanın meclisteki siyasilerin çoğunun böyle bir yasadan haberleri bile yok Bugün ülkenin acil çözüm bekleyen sorunları dururken, İmam- Hatip Liselerine üniversitelerin kapılarını ardına kadar açan ve YÖK’ü yeniden yapılandırmak bahanesiyle, sadece başkan ve üyelerinin tasfiyesi ve TSK’nin temsiline son verilmesiyle sınırlı kalan YÖK Yasası’nın, yangından mal kaçırırcasına bir gecede; Meclisten geçirilmesi, ülkede tansiyonun yükselip ortamın gerilmesine ve bu yüzden ülke ekonomisinin zarara uğramasına neden olmuştur.
Ülkemizin çağdaş dünyada yer alması, gelişmesi ve demokrasinin yerleşmesi, laiklik ilkelerine bağlılıkla ve eğitimle olur.
Atatürk: “Eğitimdir ki bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, âli bir içtimaiye halinde yaşatır veya bir milleti esaret ve sefalete terk eder” demiştir.
Öğretim Birliği Yasası’nı uygulayalım ve eğitimi dinselleştirmeyelim.
|