“ ‘Medeni bir millet idaresine’ teslim edilirken, hiçbir vakit günün birinde bizleri bir fecaatin bekleyeceğini tahmin etmemiştik. Daha düne kadar lakayıtlık, nemelazımcılık ile vakit geçirenlerin bile bir gün harekete geçmesi gerekmektedir. Particilik artık tarihe gömülmeli, dedikodu mazide bırakılmalı ve onların yerine yepyeni, taptaze bir birlik vücuda getirmeliyiz ki daima bu topraklar üzerinde serbestçe dolaşalım. Dikkat etmeliyiz ki bazı ihtiraslı adamların ve yalnız ‘Ben yaptım, ben yapacağım’ diyen egoistlerin yanlış hareketleri, Türk halkını felakete değil yok oluşa sürükleyecek kadar tehlikeli ve zararlıdır.” 1943
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Adada 1950’li yıllardan bu yana Türklerle Rumlar arasında uyuşmazlığın yaşandığı biliniyor. Buna karşın garantici ülkelerin dışında kalan bazı ülkeler de kendilerini konu ile ilişkilendirdikleri için uyuşmazlığın soruna dönüşmesine katkı veriyorlar. Hal böyle olunca da çözümsüzlük kendiliğinden ortalık yerlere çıkmış oluyor. Horozun çok olduğu yerde sabahın erken olduğu kabul edilse bile Kıbrıs’ta bu yargının tersi yaşanıyor. Bu nedenle de 50 yılı aşkın süredir uyuşmazlık devam ediyor. Son olarak karşı tarafın masadan kaçma olayı, çözümün de olamayacağının göstergesi oluyor.
Uzun süre teknokrat olarak görevini sürdürdükten sonra siyasete soyunan siyasetçinin söylediklerine katılmamak olası değildir. Bir televizyon kanalında konuşurken, “Dünyada bütün duvarlar, tel örgüler kaldırıldı. Kıbrıs’ta halen tel örgü devam ediyor. Kıbrıs sorununun devamından para kazanan beş bin kişi var. Kıbrıs sorununun çözümünü arzu etmiyorlar. Kıbrıslı Rumlarda kimliklerini bu sorunun devamına bağlamış durumdalar” diyordu. Beş bin kişinin yalnız olmadığının da bilinmesi gerekiyor. Karşı tarafın çözüm masasına eğreti oturduğunu sıklıkla yineliyoruz. Beş bin kişiden önce onların dirençlerinin kırılması gerektiğini kaydetmek istiyoruz.
Aradan geçen 50 yıllık süreçte uyuşmazlığın çözümü konusunda görev alanlardan bazılarının anılarını yazarak para kazandıklarının unutulmaması gerekiyor. Bazı görüşmecilerin “Bana parayı versinler sorunu50 yıl daha uzatabilirim” dedikleri yazılı basında zaman zaman yer almaktadır. Kıbrıs Türklerine azınlık hakkını bile vermemek için ayak diretenlerle çözümün olmayacağını görüşmecilerinde kavradıklarını düşünmek istiyoruz.
Uyuşmazlığın soruna dönüşmesini sağlayanların yalnızca adanın güneyinde oturanlarla sınırlı olmadığı ayrıca AB’nin önde gidenlerin de bulunduğunun bilinmesi gerekiyor. Almanya, genişleme sürecinde eski Baltık ülkelerinin AB bünyesine alınmasını sağlarken İngiltere de iç dengeleri kendi açısından korumak adına eski sömürgeleri olan Kıbrıs ve Malta’nın da üyeliğe alınmalarını sağladı. Alınan bu kararla çözümsüzlüğün temeline de kırılması olanaksız olan beton da dökülmüş oldu. Bu halkaya bir de Fransa’nın eklenmesi sonrasında yaşadıklarımız ortalık yerlerde sürünüyor.
Avrupa Parlamentos’nun Rum milletvekili Bay Kostas Mavridis, “Türkiye’nin Kıbrıs’ta savaş suçu” işlediği savı ile Lahey Uluslararası Ceza Mahkemesi’nde dava açtığını Filelefteros gazetesine açıkladı. Bay Mavridis adı geçen Mahkemenin 2002 yılından bu yana işlenen suçlara baktığını ve bu nedenle de dava başvurusunda bulunduğunu söylüyor. Suçların da o tarihten bu yana işlendiğini savlarına ekliyor. Bay Mavridis dava başvurusunun ön çalışmasını Amerika’daki North Western Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan Eugene Kontorovitch ve İsrail’deki “Shurat Ha Din” adlı uluslararası kuruluşun destekleri ile yapıldığına vurgu yapıyor.
Adada savaş suçunun ne zaman işlendiğini Bay Mavridis o günlerde çocuk olduğu için anımsamıyor olabilir. Çocuktur ne yapsa ne söylese yeridir demeden yaşadığımız bazı gerçekleri önce Bay Mavridis ile birlikte sizlerle paylaşmaya devam edeceğiz.
Türkiye’nin savaş suçu işlediğini savlayanların öncelikle kendilerine ve yaptıkları uygulamalara bakmaları gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız...
10 Ekim 2014 - Ankara -
|