“Ah şu huzur özlemini de bir giderebilsek, bir el ele verebilsek, her fikre her görüşe değer verebilsek, birbirimize destek olabilsek, eski haksızlıkları düzeltebilsek, bunlara yenilerini eklemesek ne atılımlar yapacağız ne girişimlerle dağları devireceğiz! İçimizde her şeyin üstesinden gelecek cevher vardır. Bütün mesele, bu cevheri olumlu bir mecraya akıtıp işletmek ve bundan toplum yararına faydalanmaktır.” 1974
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Birleşik Amerika Devletlerinde yapılan seçimler sonrasında Başkan Obama’nın gücünün zayıfladığını özellikle kaydetmek istiyoruz. Yaşanan bu zaafiyetin izlemekte oldukları dünya ve bölge politikalarının olumsuz yönde etkileneceği düşünülüyordu. Sonucun hezimet olduğunu söyleyenlere en güzel yanıtı Cumhuriyetçi Parti Kentaki senatörü Bay Mitch McConel, “sistemi kilitlemek gibi bir hedeflerinin olmadığını belirtiyordu”. Bu açıklama ile uluslararası alandaki sorunlara bakışlarını uzlaşma temelinde değerlendireceklerinin de mesajını veriyordu. Bölgemizde yaşadığımız çatışmaların temelinde sertlik yanlısı olan Cumhuriyeçilerin olduğunu kaydetmek istiyoruz.
İ-kinci Paylaşım Savaşı sonrasında yaşanan soğuk savaş, Sovyetler Birliği ile Birleşik Amerika Devletlerinin karşılıklı kışkırtmaları sonrasında oluşmuştur. Sovyetler Birliğinin dağılması sonrasında dünyadaki dengelerde değişime uğradı. Değişim sonrasında küçük çaplı çatışmalara koşut özellikle etnik ve mezhepsel çatışmaların bölgemizde ve dünyada ivme kazandığı günlerden geçiyoruz. Bu çatışmalardaki insan kayıplarının her iki Paylaşım Savaşı sırasında kaybedilen insan sayısından fazla olduğunu söylemek olasıdır. Askeri müdahalelere koşut silah üreten ülkelerin yaptıkları satışlarla ekonomilerini düzlüğe çıkardıklarını belirtmek istiyoruz.
Yapılan açıklamalar özellikle IŞİD’ e karşı oluşturulan cephe ülkelerinin 2.61 milyar dolarlık silah alımı yaptıklarını doğrultusundadır. Mısır’da ve Arap Baharı sonrasında bölge ülkelerinde yaşanan gerilimlerin silah alımını tetiklediğine vurgu yapmak durumundayız. Kazançlarını arttıran ülkelerin başında Birleşik Amerika Devletleri gelmektedir. Diğer üretici ülkelerin de paylarına düşen kadarını aldıklarını kaydediyoruz. Çatışmaları önleyebilmek adına kurulan uluslararası kuruluşlar yaşananları izlemekle yetiniyorlar ve bol bol rapor yazıyorlar.
Kıbrıs uyuşmazlığının ortalık yerlere çıktığı günlerden bu yana BM adına görev yapanların sayısını bulabilmek için geniş bir arşiv taramasının yapılması gerektiğini belirtmek istiyoruz. Şimdilerde özel danışman olarak atanan Norveç’li Diplomat Bay Espen Barth Eide, görevine başlarken “Müzakereler beklendiği gibi ilerlememiş olabilir, bu nedenle buradayım. Fikirlerimle geldim” dedikten sonra “Cenevre’de olacağını ve yapacak bir şeyim olduğunda adaya geleceğim” diye ekliyordu. Bu söylemini Karagöz’ün Hacivatı, “Yar bana bir eğlence medet” diyerek çağırması söylemi ile bire bir örtüşmektedir. Bay Eide, bölgedeki enerji kaynaklarının paylaşımı konusunda bir anlaşmaya varılmak zorunda olunduğuna da dikkat çekiyor. Enerji konusu çözülmeden de çatışmanın kaynağının da bitmeyeceğini belirtiyor.
Kıbrıs Türklerinin adadaki uyuşmazlığın çözümünden yana oldukları biliniyor. Buna karşın mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenleri ise çözümün önünde takoz olmaya devam ediyorlar. Kıbrıs uyuşmazlığının bilinçli olarak uzatıldığı ve bunun da oy hesapları için yapıldığını da söylemek olasıdır. Son dönemde yaptıkları askeri tatbikatlarla Türkiye’ye gözün dağını vermeye çalışıyorlar. Bununla yetinmeyerek bölge ülkeleri ile anlaşmalar imzalıyorlar. Tatbikat sonrasında adaya gelen İsrail Dışişleri Bakanı Bay Avigor Liberman, Kıbrısın haklarına Türkiye başta olmak üzere diğer bütün ülkelerin saygı göstermesini istiyordu.
Türkiye’nin bu konudaki rahatsızlıkları bilinirken görüşme masasından bir yanına arı değmiş gibi masadan kaçan Bay Nikos Anastasiyadis, Kahire Deklarasyonu ile ortalık yerlere çıktı. Deklarasyonda “Türkiye Kıbrıs karasularındaki bütün sismik araştırma operasyonlarına son vermeli” vurgusu yapılıyor. Adı geçen ülke yedeğine aldığı Yunanistan ve Mısır’ı yöneten önde gidenlerle birlikte bu Deklarasyona imza attılar. İmza sonrasında Bay Nikos Anastasiyadis, “Türkiye’nin kışkırtıcı eylemleri sadece çözüm müzakerelerini değil, Doğu Akdeniz’deki güvenliği etkiliyor” diyor. Bay Andonis Samaras “Türkiye’nin bölgedeki çalışmaları tamamıyle kabul edilemez” derken Bay Abdülfettah El Sisi ise “Üç ülkenin işbirliğinin iyi komşuluk için model olması gerektiğini” belirtiyor. Attıkları imzalarla Kıbrıs Türklerine ne kadar ön yargılı ve şaşı baktıklarının değişmediğini görüyoruz.
Doğu Akdeniz’de Rum – Yunan ve Mısır ortaklığı pekiştirilirken Maraş’ın açılmasının çözümü kolaylaştıracağını söylemenin gerçekçilikten uzak bir yaklaşım olduğunun bilinmesi gerekiyor mu ne...
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin 31. kuruluş yıldönümü hepimize kutlu olsun.
SEVGİ ile kalınız...
14 Kasım 2014 - Ankara -
|