“Birkaç senedir ortaokul ve liselerimizi büyük bir dirayet ve başarı ile idare eden Türk maarifçilerimiz ortada dururken, bunları çiğneyerek ve ortaya ‘kıdem’ ileri sürerek dilimizi bilmeyen, örf ve adetlerimizden anlamayan bir kimseyi okullarımızı teftişe memur etmek büyük bir hata ve Türk halkının hiçbir zaman kabul edemeyeceği bir harekettir. İş daha kötüye gitmeden Hükümetle Türk halkının arasındaki bugünkü işbirliğinin bozulmaması incinmemesi için acele yapıldığına inandığımız bu tayin işinden vazgeçilmesinin her iki tarafın menfaati gereği olduğunu bir kere daha belirtmek isteriz”. 1956
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Önümüzdeki 2015 yılı, yalnızca 1915 olayları ışığında Ermeni savlarının tartışılacağı bir yıl değildir. Aynı zamanda işgale karşı onurlu Anadolu direnişinin simgelerinden birisi olan Çanakkale Utkusu’nun da yüzüncü yılıdır. Çanakkale Utkusu’nu önümüzdeki günlerde ayrıca irdeleyeceğiz. Ermeni savları diyaspora Ermenileri tarafından belirli zaman aralıklarında gündeme taşınıyor. Bu savlar onların varlık nedenidir. İ-kinci Paylaşım Savaşı sonrasında ortalık yerlere atılan ‘soykırım’ sözcüğünün arkasına saklanarak yaptıkları çalışmalarla bir anlamda başarılı da oldular. Buna karşın Ülkelerinde açlık ve sefalet hüküm sürerken onlar maymunların üçünü oynamayı yeğliyorlar.
Ermenistan’daki yönetimin başında olan Bay Serj Sarkisyan şu sıralarda sıkıntılı günler geçiriyor. Halkının yoksulluğu ve sefaletine karşın kendi kotuğunda bir dönem daha oturabilmenin hesapları ile uğraşıyor. 2018 yılında sona erecek olan görev süresinin uzatılabilmesi için anayasa değişikliği hazırlıkları ile uğraşıyor. Yapılmasını istediği değişiklikle üçüncü dönem için aday olabilmesinin yolunu açmayı hesaplıyor. Bu yöndeki çalışmalar, gelişmekte olan ülkelere özgü bir tutum olsa gerek.
Üç milyona yakın nüfusu olan ülkede, ideolojik farklılıklarını bir köşeye koyan siyasi partiler bir araya gelerek anayasa değişikliği önerisine karşı çıkarak seçimlere gidilmesini istiyorlar. Bay Sarkisyan’ın Rusya ile Avrasya Ekonomik Birliği’ne girerek AB’ne sırtını dönmesi de halkın tepkisini çeken bir olgudur. Bay Sarkisyan’ın gitmesini isteyen halkın nabzını Devlet eski Başkanı ve Ulusal Kongre Partisinin önde gideni Bay Levon Ter-Petrosyan, “suçlu ve yolsuz hükümetimizden kurtulmanın zamanı geldi”
diyerek tutuyor. İkisi arasında soykırım savları konusuna bakışlarında bir farkın olmadığının da bilinmesini istiyoruz. Bay Petrosyan’a ılımlı diğerine ise şahin diyorlar.
Diyaspora Ermenilerinin 1915 olaylarının tanıtımı ve Türkiye’yi zorda bırakabilecek eylemler için hazırladıkları bütçelerinin dört milyar dolar civarında olduğunun bilinmesini istiyoruz.
Hazırladıkları bütçe ile ülkelerine yatırm yapabilirler ve halklarını da mutlu edebilirler. Ülkelerinin ekonomik kalkınmasına katkıda bulunmayanlar 2015 yılı yaklaşırken kuşkulu bir döneme girmiş bulunuyorlar. Dünya kamuoyunun bugüne değin yapılanları yeterli görerek tavır alabilecekleri endişesini taşıyorlar. Çatışmalarla dolu bir süreçten geçilirken Ermeni savları konusunda suskun kalabilecek ülkelerin olması son derece doğaldır. Çünkü soğuk savaş döneminden günümüze dek soykırım olgusunu yaşamayan ülkelerin sayısının iki elin parmak sayısını geçmediğini kaydetmek istiyoruz.
Ermenilerin 1915 yılında yerlerinden edilmelerini insanlık sorunu olarak tanımlamak olasıdır. Yerlerinden edilmelerini o günün koşullarında değerlendirmek ve olaya siyasi açıdan bakmamak gerekiyor. Osmanlı Yönetimine karşı kalkışmada bulunanların Büyük Ermenistan’ı kurmak gibi bir düşleri vardı. Kalkışmayı önleyebilmek için yerlerinden edildiklerini, soykırım savlarını ortalık yerlere atanlar da iyi bilmektedirler. Hangi ülkenin yönetimi olursa olsun kalkışmada bulunanları en ağır şekilde cezalandırıyor. Tarih, bu yöndeki sayısız örneklerle doludur. Osmanlı Yönetimi ise kalkışanları başka ülkelere göndererek cezalandırmıştır.
Osmanlı Yönetiminin o günlerdeki Genel Kurmay Başkanı başta olmak üzere ordu komutanlarının tamamının Almanlardan oluştuğu biliniyor. Bu konuda sessizliğini koruyan Almanyanın belgelerinin açılması gerektiğini düşünüyoruz. Yaşananları günümüzde değil o günün koşulları içerisinde değerlendirmenin mantıklı bir yaklaşım olacağını bir kez daha yinelemek istiyoruz. Kaldı ki o günün koşullarında Anadolu insanı, Yüce Atatürk’ün önderliğinde Çanakkale de ölüm kalım savaşı veriyordu. Bu nedenle Alman belgelerini yaşamsal önemde görüyoruz.
Yüz yıl önce yaşananları siyasi gözlükle değil, o günün koşullarına göre daha serinkanlı bir mantıkla değerlendirmek gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız...
28 Kasım 2014 - Ankara -
|