“En ufak Rum köyüne varıncaya kadar kütüphaneler için dolaplar ve kitaplar gönderilmiş olduğu bir sırada henüz kazalardaki okullarda bile tek bir kitabın mevcut olmamasının sebebi hikmeti nedir? Acaba bu İngiliz siyasetinin tek taraflı yoksa çifte taraflı bir idaresi midir?
Yine bunlar kadar acı ve bize üzüntü veren, Rum müfettişlerin İngilizce, jimnastik ve müzik derslerini Türk okullarında teftiş etmeleridir. Acaba Türkler içinde İngilzce bilen, İngilizce imtihan geçen öğretmen mi yoktur? Musikiden beden terbiyesinden anlayan veya bu kabiliyeti gösterenler arandı da bulunmadı mı?”. 1951
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Tarihin çöplüğüne gönderdiğimiz 2014 yılını kendisini aratmamasını dileyerek uğurlamıştık. Buna karşın daha yılın ilk günlerinde yaşadığımız terör saldırıları umutsuzluğu da beraberinde getirmiştir. 2015 yılında da benzer olayları yaşayacağımızı şimdiden söylemek fazladan abartı olmasa gerek. Bu günlere gelinmesindeki temel yaklaşımın nedeninin ‘senin teröristin kötü benim teröristim iyidir’ bakışı olduğunu söylemek olasıdır. Bu temel yaklaşım için Fransa özeline bakmak gereğini duyuyoruz. Fransız yöneticiler, terörün ucunun kendilerine dokunmadığı, vatandaşlarının zarar görmediği sürece yaşananları görmezden geliyordu.
Bir anlamda beslenerek semirtilen teröristler Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik hedeflerine değil, doğrudan devletin temsilcilerini hedeflerine alarak saldırıyorlardı. Türk diplomasisinin değerli diplomatları makamlarında Ermeni teröristlerce şehit ediliyordu. Rahmet ve saygı ile andığımız İsmail Soysal Türkiye’nin Paris’teki işgüderi idi. Daha sonraları çok sayıda Türk Dışişleri Bakanlığının değerli görevlileri benzer saldırılarla şehit edildiler. Son olarak yaşanan saldırıdan sonra Paris caddelerinde yürümek için adeta yarışa girenler protestolarlarla yaşananları geçiştiriyorlardı. Terörün her türlüsüne karşı olduğumuzun bilinmesini yineliyoruz. Teröre karşı gösterilecek ortak tepkinin de eşitlik çerçevesinde olmasını istediğimizi kaydetmek istiyoruz.
Son 50 yıllık döneme bakıldığında terörün emperyal amaçlarla hareket edenlerce doğrudan olmasa bile dolaylı olarak desteklendiği biliniyor. Aksi söylenmediği için aynı amacı güden devletlerce gözetildiği de yaygın bir kanıdır. Paris’te Orly hava limanında yurt dışına gitmeye hazırlananyolcuların valizleri arasına yerleştirilen bombanın patlatılması sonrasında Fransız Hükümeti teröristlerin peşine düşerek bazı tutuklamalar yaptığı unutulmamıştır. Son terör saldırısı sonrasında benzer uygulamaların yapılacağının işaretleri de veriliyor.
Yakın dönemde yaşadığımız terör olaylarının unutulmaması için anımsatıyoruz. Fransa gibi diğer Avrupa ülkelerinin de terör konusunda pek de masum olduklarını ne yazık ki söyleyemiyoruz. Bu nedenle terör konusuna bakışın değiştirilmesi gerekiyor. Senin teröristin kötü benim teröristim iyidir bakışının değişmediği noktada bizler daha çok terör olayını yaşamaya devam eder dururuz. Burada kaydetmeden geçemeyeceğimiz önemli olgu ise, Avrupalıların terkettikleri sömürgelerinde etnik ve din adına yapıldığı savlanan terörün bir türlü sonlandırılmadığı gerçeğidir.
Barbaros Hayrettin Paşa sismik araştırma gemisinin Doğu Akdeniz’in uluslararası sularında araştırma yapmasını gerekçe gösteren mendil büyüklüğündeki ülkenin yöneticilerinin müzakere masasından kaçtıkları biliniyor. Masadan kaçanların yeni yılda görüşme masasına dönüşlerinin sağlanması için yoğun diplomtik çabalar sürdürülüyor. Yapılan bütün uluslararası çabalara karşın adı geçen ülkenin önde gidenlerini dönüşe şimdilik ikna edemediler. Buna karşın karar vericilerin sürekli olarak Türkiye’den jest yapmasını istiyor olmaları anlaşılır olmanın ötesindedir. Adı geçen ülke yöneticileri, koşul üstüne koşul öne sürerek bütün dünya ile dalgalarını geçmektedirler.
Türkiye iyi niyetini süresi dolan seyir bildirimini (Navteks) bir süre uzatmadan gösterdi. Karşılığını alamayınca süresi 31 Aralık 2014’te süresi dolmuş olan seyir bildirimini 06 Ocak 2015 – 06 Nisan 2015 tarihleri arasında uzatarak çalışma yapılmasını yinelemiş oldu. Adı geçen ülkenin en önde gideni olan Bay Nikos Anastasiyadis, “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin egemenlik hakları ihlal edildiği sürece çözüm için planlanmış görüşmelere katılmam mümkün değildir” diyerek masadan kaçmanın ötesine geçiyor. Bu yaklaşımı ile ambargolar ve baskılar altında olan Kıbrıs Türklerine bir anlamda terör uyguluyor. Terörün yalnızca silahlı saldırı ile değil bu yöntemlerle de uygulanabileceğini göstermiş oluyorlar.
Kıbrıs’ta çözümün olabilmesi için çaba harcayan karar vericilerin, adı geçen ülke yöneticilerinin uygulamalarını ‘insan hakları terörü’ olarak okumaları gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız...
16 Ocak 2015 - Ankara -
|