“Rumların öteden beri Türk halkının ayrı belediye kurmasının aleyhine oldukları malumdur. Çünkü senelerce Türklerin istifade etmemesini bilmişler ve bahusus Lefkoşa’nın ödediği senevi 60.000 liraya yakın parasını kendi taraflarının harabiyetten kurtarılmasına sarf etmişler. Her tarafı mamure haline getirmiş olmalarına mukabil Türk semtleri birer baykuş yuvası manzarası arz ediyor.
Hür belediyeler hakkımızdır. Medeni bir halkız. Artık Rum boyunduruğuna isyan etmiş, efendi olarak yaşamak azmindeyiz.” 1958
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Yüz yıl önce yaşanmış olan ve 1915 olayları diye tanımlanan konuları 2015 yılında konuşmaya ve tartışmaya devam edeceğiz. Bu güne değin yerel parlamentolar dışında son olarak Bolivya’nın da eklenmesi ile 22 ülke tarafından bu savlar kabul edilerek tanınmış oluyor. Sayının artması Ermeni savlarını doğru olduğunun göstergesi olduğu anlamına gelmemelidir. Burada konuya ilişkin olarak kendi tezlerimizi de istenilen düzeyde anlatamamış olmamızın bilinmesini istiyoruz. Olaylar başlamadan önce İngilizler tarafından yayınlanmış olan Mavi Kitap’ın etkisinin olduğunun unutulmaması gerekiyor. Kitapta yer alan savların gerçeklerden uzak olduğu bilimsel verilerle ortalık yerlere konmasına karşın ısrarla savunuluyor.
Geride bıraktığımız 2014 yılında Ekonomi ve Dış Politika Araştırma Merkezi’nin (EDAM) konuya ilişkin olarak yaptığı ilginç bir araştırmadan söz etmek istiyoruz. 18 yaş üzerindeki 1508 kişi ile yapılan araştırmaya katılanların yalnızca %9’u soykırım yapıldığının kabul edilmesi yönünde görüş açıkladılar. Özür dilenmesine karşı olanların oranı ise %12. Olaylar sırasında yalnızca Ermenilerin olmadığını belirterek o dönemde yaşamını kaybeden bütün Osmanlı vatandaşları için üzüntülerini açıklayanların oranı ise %23.5...
Rakamlar böyle sıralanıp giderken 100 yıl önce yaşananların hesabının 100 yıl sonra sorulmak isteniyor olmasının mantıklı bir açıklamasının olamayacağının bilinmesini istiyoruz. Bu noktadan hareket edecek olur isek son olarak Fransa’da yaşanan terör olayını da birilerinin 100 yıl sonra hesabını soracağını rahatlıkla söylemek olasıdır. Avrupa yeniden şekillenirken yaşanan din ve mezhep savaşlarının da hesabının sorulması gerekiyor. Yapılması gereken yaşananları o günün koşulları içerisinde değerlendirerekgünümüzde yaşanmasına fırsat verilmemesi olmalıdır. Bunun ötesinde kin ve intikam peşinde koşmanın hiç kimseye yararının olmadığı biliniyor. 20. Yüz yılda yaşanan iki Paylaşım Savaşından sonra geriye ne kaldığının tek bir yanıtı vardır. Kan – acı – gözyaşı ve yitip giden canlardır.
Bütün bu yaşananlardan sonra Türkiye ve Ermenistan arasında uzlaşı sağlanabilir mi sorusu akla geliyor. Çanakkale savaşlarının 100. yılı nedeniyle düzenlenen anma toplantısına katılım için Ermeni cephesinden olumsuz yanıt geldiği biliniyor. Ermenistan tarafından düzenlenen 100. yıl anma toplantısını ise şu ana dek Türkiye yanıtlamadı. Türkiye Tarihi uzmanı olan Maxime Eauin yaşananları, “Türk Ermeni uzlaşmasındaki esas neden birkaç kelime ile kolayca özetlenebilir. Ermenistan’ı yönetenlerin ve kendilerini diyasporanın önderleri olarak ilan edenlerin baskın ideolojisi” yaklaşımı olduğunu belirtiyor.
Kendi varlık nedenlerini bu kadar dar alana sıkıştıranlarla uzlaşının olamayacağı bir kez daha yaşanmaktadır. Aynı mantık ve yaklaşımla hareket ettiği bilinen mendil büyüklüğündeki ülkeyi yönetenlerle de uzlaşının olamayacağı gerçeğini sıklıkla yineliyoruz. Bu güne değin kimden gelirse gelmiş olsun çözüm önerilerinin tamamı karşı tarafca kabul edilmemiştir. İyi niyetli olduğundan =en azından şimdilik= kuşku duymadığımız BM Genel Yazmanı’nın Özel Temsilcisi Bay Espen Barth Eide’nin işinin oldukça zor olduğunu kaydetmek istiyoruz. Bay Eide, “Daha uzun yıllar doğalgazdan her hangi bir gelir olmayacak. Ortak gelecek için sorun yaratmayalım. İki tarafın verilmesi gereken ödünler karşılığında kazanacağı çok büyük şeyler vardır. Çözüme ulaşabilmemiz için bir dereceye kadar öteki tarafın tezlerini kabul etmek gerekiyor” diyor.
Bay Nikos Anastasiyadis ise “Kıbrıs sorunu çözülmeden Rum doğalgazını =sanki babasının malı imiş gibi konuşuyor= boru hattıyla Türkiye üzerinden ihraç etmeyeceklerini” söyledikten sonra “İsrail doğalgazını Türkiye’ye taşıyacak boru hattının Kıbrıs üzerinden geçmesine izin vermeyeceğiz” diye ekliyor. Bu yaklaşımları ile Doğu Akdeniz’in egemeni olarak bir tek kendilerini gördüklerinin de mesajını vermiş oluyorlar. Esas sıkıntı bu düşüncede düğümlenmektedir.
Adada çözüme ulaşabilmek için önümüze çıkan veya çıkarılan bütün takozların ortalık yerlerden kaldırılması için çalışmalara ivme kazandırılması gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız...
23 Ocak 2015 - Ankara -
|