“Bilmiyor ve anlamıyoruz neden hala Hükümet, bu sadık tebasına (Türklere) bir türlü hak ve hayat tanımaktan çekiniyor? Neden hala eski ve yanlış siyasetinden dönmek istemiyor da isyanlarla daima memleketin huzur ve sükununu bozmaya yeltenenlere (Rumlara) her gün bir az daha geniş hak ve yetkiler veriyor? Bir bayrak altında yaşayan iki unsura Hükümetin iki türlü muamelesinin, 20. asrın acaba hangi müstemleke kitabında yeri vardır”. 1950
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Yunanistan’da geride bıraktığımız Ocak ayında yapılan seçimler sonrasında yeni bir iktidarın oluştuğu biliniyor. Yeni hükümetin başı ayağının tozlarını silkelemeden gelenek olduğu üzere adanın güneyini ziyaret etti. Seçim öncesinde askeri harcamaları sert bir şekilde keseceğini, Yunan taburlarının Afganistan’dan ve Balkanlardan geri çekileceğini, İsrail ile son dönemde imzalanmış olan askeri işbirliği anlaşmalarını feshedeceğini duyuruyordu. Sonrasında Türkiye ile istikrarlı bir mutabakatı müzakere etmeyi, Yunanistan’daki bütün yabancı askeri üsleri kapatarak Nato’dan çıkmayı planladığını kaydediyordu. Bunun yanı sıra İsrail’in 1967 öncesi sınırları içerisine çekilerek Filistin’in yeniden yaratılması için destekleyeceklerine seçim bildirgesinde yer veriyordu. Kıbrıs’ta anlaşmalara aykırı konuşlu bulunan Yunan askeri varlığı konusunda ise bülbül yemiş dut gibi susmayı yeğliyordu.
Ekonomik alandaki vaatleri arasında Yunan Ortodoks Kilisesi ile kilisenin mal varlığını ekonomiye katmak için çalışmalar yapılacağını da belirtiyordu. Katolik ve Ortodoks Kiliselerinin mal varlıkları son dönemlerde sürekli olarak tartışma konusu olmaktadır. Yunan Ortodoks Kilisesine ait olan ünlü bir bankasının Türkiye’de geniş çalışma alanına sahip olduğunun bilinmesini istiyoruz. Bu bankanın ağırlıklı olarak gayri menkuller konusunda uzmanlaştığını da sizlerle paylaşmak durumundayız. Ateist olduğu için göreve başlarken Kiliseden kimsenin gelmesini istemediği ve siyasi içerikli bir yemin yaptığı biliniyor.
Adanın güneyinde ise Rum Ortodoks Kilisesinin önde gideni Bay Hırisostomos ile uzun süren bir halvet yaşadığı belleklere unutulmamak üzere kaydedilmiştir. Kilise aynı Kilise olmasına karşın ateist olan birisinin papazların başı ile Kıbrıs’ta halvete girmesi bazı soru işaretlerini de beraberinde getirmektedir. Yunanistan’daki Kilisenin işlevinin ekonomikçalışmalarla sınırlı olduğu biliniyor. Buna karşın adanın güneyindeki Kilisenin bu işlevinin yanı sıra Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması yönünde sürekli olarak ciddi etkinlik içinde olmasıdır.
Bay Aleksis Çipras, Kilisenin başı Bay Hırisostomos ile halvetten çıktıktan sonra adadaki Yunan askerlerinin konumuna ve geri çekilmesine hiç değinmiyordu. “Eskimiş olan garantörlük sistemi kavramının kaldırılması gerekiyor”un türküsünü çığırıyordu. Kurulan garantörlük sistemi, kuruluş anlaşmaları ile birlikte imzalanmış ve Anayasa hükmü haline getirilmiştir. Adı geçen anlaşmaların ortalık yerlerden kaldırılabilmesi öyle söylendiği kadar kolay değildir. Kahvehane konuşması ile kaldırılması ise olanaksızdır. Garantici ülkeler olan Türkiye – Yunanistan ve İngiltere’nin istemesi ile yok sayılması da olası değildir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurucu iki ana unsuru olan Kıbrıs Türkleri ile Rumların da isteyip onay vermesi gerekiyor. Çünkü yapılan bu anlaşmalar uluslararası toplumun gözetiminde bilgisi ve onayı ile yürürlüğe girmiştir. Halen de yürürlüktedir.
Anılan bu anlaşma 10 Nisan 1965 günlü TC Resmi gazetesinde, “En Ziyade Müsaadeye Mazhar Millet Şartına Dair Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti arasında karşılıklı nota gönderilmek suretiyle kabul edilen Anlaşma” olarak yayınlanmıştır. Adı geçen anlaşma ile adanın güneyinde bulunan iki adet İngiliz üssünün bulunması ve “Egemen İngiliz Üssü” olarak kabul edilmesi de sağlanıyordu. Görüşmeler sırasında bu üslerin işgal edeceği alanın 36 mil kare olması Rumlar tarafından önerilirken, İngiltere’nin 120 mil kare isteğine karşın Türkiye’nin 100 mil kare olması önerisi kabul edilmiştir.
Yunanlı ve Rum siyasetçiler bu anlaşmalardan rahatsızlık duyduklarını gizlemiyorlar ve sıklıkla dile getiriyorlar. Yeni de olsalar eski de olsalar bu konu bulaşıcı hastalık gibi hepsine de geçiyor. Bay Aleksis Çipras’ın Kıbrıs gezisinde verdiği mesajlara ilişkin değerlendirmelerimize devam edeceğiz...
Takıntıları olanlarla Kıbrıs uyuşmazlığının çözümünün iyice zora girdiğinin görülmesi gerekiyor mu ne...
ANIMSATMA : 13 Şubat 1975... Kıbrıs Türklerinin verdikleri onurlu mücadele sonrasında kurdukları, Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin kuruluşunun 40. yılı olduğunun bilinmesini istiyoruz...
SEVGİ ile kalınız...
13 Şubat 1975 - Ankara -
|