ALLAH; BÜTÜN İNSANLARA, DAHA ÖNCE SAHABE GİBİ YAŞANMADAN CENNETE GİRELEMEYECEKLERİNİ SÖYLÜYOR!
BAKARA - 214 :Em hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ye’tikum meselullezîne halev min kablikum messethumul be’sâu ved darrâu ve zulzilû hattâ yekûler resûlu vellezîne âmenû meahu metâ nasrullâh(nasrullâhi), e lâ inne nasrallâhi karîb(karîbun).Yoksa siz, kendinizden önce geçenlerin başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmedikçe, cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine şiddetli belâ ve sıkıntılar (felâketler) dokundu ki, resûl ve onun yanındaki âmenû olanlar: “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar sarsıldılar. Allah'ın yardımı mutlaka yakındır, (öyle) değil mi?
Allah ayetinde bu şekilde ifade etmiş. Tabiî ki bu ifadeyi farklı yorumlar getirenler vardır ve olacaktır da. Meselâ; kimisi el ile yemek yemekten bahsederken, kimi de İslâm’ın beş şartı yeterli diyecek. Bazıları da, kılık kıyafet açısından olayı değerlendirecektir.
Bu ayete Kur’ân-ı Kerim’in tümüyle bakmak lazım, yoksa Kur’ân-ı Kerim’in dışında kitaplar yeterli denmesi, bu gün toplumun yaşadığı dine bakılınca Allah'ın söylediği sahabe gibi güzel insan görmek zor. Kur’ân-ı Kerim’in Allah’ın koruması altında olduğunu biliyoruz.
HİCR - 9 :İnnâ nahnu nezzelnez zikre ve innâ lehu le hâfizûn(hâfizûne).Muhakkak ki; zikri (Kur'ân-ı Kerim'i) Biz indirdik. O'nun koruyucuları (da) mutlaka Biziz.
Diğer kitaplarda Allah'ın koruması olmadığı için, gene Peygamber Efendimizin tavsiyesine uymak lazımdır; Efendimiz der ki,"Benim sözlerim tartışma konusu olursa o zaman Kur'ân-ı Kerim'e bakın."
Bakalım Kur'ân-ı Kerim'e; Bakara 214 de Allah "Onlara öylesine şiddetli belâ ve sıkıntılar (felâketler) dokundu ki, resûl ve onun yanındaki âmenû olanlar: “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar sarsıldılar" diyorsa, böyle bir sıkıntılı olayı hangi ayette dersek;
BAKARA - 155 :Ve le nebluvennekum bi şey’in minel havfi vel cûi ve naksın minel emvâli vel enfusi ves semerât(semerâti), ve beşşiris sâbirîn(sâbirîne).Ve sizi biraz korku, biraz açlık, biraz da maldan, candan ve ürünlerden eksiltmekle imtihan ederiz. Sabredenleri müjdele.
Allah insanları sabır etmeleri ve isyan etmemeleri için özellikle kendisi imtihan ediyor. Bu imtihandan insanlar ancak Allah yardım ederse geçer. Neden sabır ile bir imtihana tabi olunuyoruz dersek; Allah'a isyan etmememiz için de, asıl istenenin Allah'a mülâki olmak olduğunu ayetten anlıyoruz.
KASAS - 80 :Ve kâlellezîne ûtûl ilme veylekum sevâbullâhi hayrun li men âmene ve amile sâlihâ(sâlihan) ve lâ yulekkâhâ illes sâbirûn(sâbirûne).Ve ilim verilenler: "Size yazıklar olsun! Âmenû olan ve salih amel (nefs tezkiyesi) yapanlar için Allah'ın sevabı daha hayırlıdır. Buna (hayırlı sevaba), sabredenlerden başkası mülâki olmaz (kavuşturulmaz)." dediler.
Bu ilim verilenler kimdir dersek; bunların daha önce sabretmeyi öğrenmiş ve Allah'a mülâki olmuş olması gerekmektedir.
HAC - 54 :Ve li ya’lemellezîne ûtul ılme ennehul hakku min rabbike fe yu’minû bihî fe tuhbite lehu kulûbuhum, ve innallâhe le hâdillezîne âmenû ilâ sırâtın mustakîm(mustakîmin).Ve kendilerine ilim verilenlerin, onun (irşad makamının, Velî Resûl'ün, Nebî Resûl'ün) söylediklerinin Rabbinden bir hak olduğunu bilmeleri, O'na îmân etmeleri, onların kalplerinin O'nu (Allah'ı) idrak etmesi (kalplerinden ekinnetin alınıp yerine ihbat sistemi konarak kalplerin mutmain olması) içindir. Muhakkak ki Allah, âmenû olanları (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) mutlaka Sıratı Mustakîm'e hidayet edendir.
Herkes Allah'a iman eder de, bu ilim verilenler için farklı mı sorusu geliyor aklımıza.
Ayete bakarsak, iman açısında bir eksiklik görüyoruz. Bilhassa bu dönemde insanların hidayet kavramını unuttuklarına göre, bu dönemde iman da bir eksiklik var diye biliriz.
Bu iman Sıratı Mustakîm'e hidayet eden bir iman.(Hac-54)
Bu iman Allah'a hidayet eden bir iman.
BAKARA - 137 :Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîke humullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm (alîmu). Eğer onlar da sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi, muhakkak ki hidayete ererlerdi. Ve eğer (yüz çevirirlerse) dönerlerse, mutlaka bir ayrılık içindedirler (Allah'ın yolundan ayrılmışlardır). Allah, (onlara karşı) sana kâfi (yeterli)dir. O, (herşeyi işiten ve bilen) Semîul Alîm'dir.
Demek ki sahabenin imanı onları hidayete erdirmiş de bugün iman sahipleri ne alemde. Allah ayette imanı olanı hidayete erdiriyor da neden insanlar bu dönemde hidayeti bilmiyor, onun içinde bir şeylerin eksik olduğunu düşünemiyor.
YUNUS - 9 :İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi).Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.
Hidayet insan ruhunun yaşarken Allah'ın kendisine ulaştırmasıdır. Demek ki İslâm’ın beş şartının yanında Allah'a mülâki olmayı Allah'a tevekkül ederek kalben istesek. Bu inancın oluşturduğu iman, insanın hidayete ulaşmasına yetecek. Fakat insanların pek çoğu Allah'a mülâki olmayı (kavuşmayı) istemez. Allah böyle söylüyor.
RUM - 8 :E ve lem yetefekkerû fî enfusihim, mâ halakallâhus semâvâti vel arda ve mâ beynehumâ illâ bil hakkı ve ecelin musemmâ(musemmen) ve inne kesîran minen nâsi bi likâi rabbihim le kâfirûn(kâfirûne). Onlar, kendi nefsleri hakkında tefekkür etmiyorlar mı (düşünmüyorlar mı)? Allah gökleri ve yeri ve ikisinin arasındaki şeyleri ancak hak ile ve belirlenmiş bir süre ile yarattı. Ve muhakkak ki insanların çoğu, Rab'lerine mülâki olmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) inkar edenlerdir.
Demek ki insanların çoğu Allah'a mülâki olmayı istemediğine göre ve bu Allah'a daveti ölmeden bütün insanlar işiteceğine göre. Birde bildikleri halde yapmayacaklarına göre, durum pek iç açıcı değil demek ki.
RAD - 14 :Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin)Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir
Hâlbuki Allah kendisine davet ediyorken insanların çoğu Allah'a mülâki olmayı istemezler. Tamamen kendi serbest iradeleri ile karar verirler.
İBRÂHÎM - 44 :Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz?
İşte Allah kendine davet ederken nefslerine ağır gelmesi ve İslâm’ın beş şartını yeterli görmeleri nedeni ile Allah'a mülâki olmayı istemiyorlar.
YUNUS - 7 :İnnellezîne lâ yercûne likâenâ ve radû bil hayâtid dunyâ vatme'ennû bihâ vellezîne hum an âyâtinâ gâfilûn(gâfilûne).Muhakkak ki onlar, Bize ulaşmayı (hayatta iken ruhlarını Allah'a ulaştırmayı) dilemezler. Dünya hayatından razı olmuşlardır ve onunla doyuma ulaşmışlardır ve onlar âyetlerimizden gâfil olanlardır.
Bu neden ile Arapça ana lisanı bile olsa Allah ayetlerden gafil kılıyor. İşin kötüsü ateş ehli olmalarına neden oluyor
YUNUS - 8 :Ulâike me'vâhumun nâru bimâ kânû yeksibûn(yeksibûne).İşte onların kazandıkları (dereceler) gereğince varacakları yer ateştir (cehennemdir).
Sahabenin dünya ve ahiret saadetini kazandıklarını, Allah'ın dünya ve ahiret hayatları için müjdelendiklerini biliyoruz.
YUNUS - 64 :Lehumul buşrâ fîl hayâtid dunyâ ve fîl âhıreh(âhıreti), lâ tebdîle li kelimâtillâh(kelimâtillâhi), zâlike huvel fevzul azîm(azîmu).Onlara, dünya hayatında ve ahirette müjdeler (mutluluklar) vardır. Allah'ın sözü değişmez. İşte O, fevz-ül azîmdir.
Sahabenin imanları onların güzel insan olmasını, örnek insan olmasını sağlarken, Allah adaletsizlik yapmaz. Bu gün bizler de sahabe gibi Allah'a hidayet edecek bir imanın sahibi olsak.Yani Allah'a mülâki olmayı tevekkül ederek dilesek, sabikunel evvelin olamasakta sabikunel ahirin neden olamayalım ki.
Sadece Allah'a mülâki olmayı dilemediğimiz için mülâki olmayı yalanlamış oluyoruz. Bu nedenle hüsranda olduğumuz gibi hidayete de eremiyoruz.
YUNUS-45 :Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
Peygamber Efendimiz (SAV) bizi Allah'a davet ederken biz davete icabet etmiyoruz.
KASAS - 87 :Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!
İşte bu ayette Allah'ın bahsettiği gibi, Allah'ın ve Peygamber Efendimiz (SAV) in davetine icabet edilmediği için Allah'a ve Resulüne itaat etmeyen büyük bir topluluk oluşmuştur. Bu itaatsizlik nedeni ile bu itaatsizlik amellerin batıl olmasına neden oluyor.
MUHAMMED - 33 :Yâ eyyuhellezîne âmenû etîûllâhe ve etîûr resûle ve lâ tubtılû a’mâlekum.Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı dileyenler)! Allah'a itaat edin. Ve resûle itaat edin. Ve amellerinizi bâtıl etmeyin.
DEMEK Kİ SAHABE ALLAH'I VE RESULÜNÜ ÇOK SEVİYOR VE DAVETİNE İCABET ETMİŞLER. ONLARIN BU İMANI HİDAYETE ERMELERİNE NEDEN OLMUŞ.
BİZLER DE ALLAH'IN VE RESULÜNÜN DAVETİNE İCABET ETSEK. ÖLMEDEN ALLAH'A AİT OLAN BİZDEKİ EMANET OLAN ALLAH'IN RUHUNU, SAHİBİ OLAN ALLAH'A KALBEN ULAŞTIRMAYI DİLESEK; NEDEN OLMASIN!
Allah insanları Allah'a ulaştıracak yolları ben tayin ederim sözünü vermişken. Neden daha önce hidayete ulaşmış ve hidayete vesile olacak kişiyi Allah'tan istemeyelim ki.
NAHL - 9 :Ve alallâhi kasdus sebîli ve minhâ câir(câirun), ve lev şâe le hedâkum ecmaîn(ecmaîne). Ve sebîllerin (dergâhlardan Sıratı Mustakîm'e ulaşan bütün yolların yani mürşidlerin) tayini, Allah'ın üzerinedir. Ve ondan sapanlar vardır. Ve eğer O dileseydi, sizin hepinizi hidayete erdirirdi.
MÜTEKEBBİRLER HARİÇ ALLAH HİDAYET KAPILARINI SONUNA KADAR AÇMIŞTIR.
HADİ BİR HACET NAMAZI KILARAK ALLAH’TAN İSTEMENİN NE YANLIŞI OLABİLİR Kİ. YETERKİ ALLAH'IN KALBEN İSTEĞİNİZE CEVAP VERECEĞİNE TEVEKKÜL EDİN.
Hacet namazının kılınışı:
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
|