İNANMANIN ÎMÂN OLARAK KABUL EDİLDİĞİ BU DÖNEMDE, NASIL KURTULUŞA ULAŞABİLİRİZ Kİ?
Elimizde Peygamberimizin emaneti, Allah'ın Kur-an-ı Kerim'i de var ama ondan faydalanan kimseyi de göremiyoruz. Veli Mehmet Akif Ersoy, Kur-an-ı Kerim için "Ne mezarlıkta okumak, ne de fal bakmak için indirilmemiştir" diyor. Peki! Kur-an-ı Kerim ne işe yarar?
BAKARA - 2 :Zâlikel kitâbu lâ reybe fîh(fîhi), huden lil muttekîn (muttekîne).İşte bu Kitap; O'nda hiç(bir açıdan) şüphe yoktur. Takva sahipleri için bir hidayettir.
Yani bu Kur-an-ı Kerim takva sahipleri için hidayettir deniyorsa ve takva sahibi değilseniz, hidayetin ne olduğunu bilmiyorsunuzdur. O zaman hidayette olmayan bir insan dalâlettedir.
RAD - 27 :Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe). Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
Genel olarak günümüzde, Âmentü Şerhi'ne inanmayı iman olarak değerlendiririz.
Bakalım inanmak îmân etmek mi? Allah ne diyor?
İman konusunda insanlarda müşterek olarak kabul edilen en güzel örnek Sahabenin imanıdır; o zaman sahabenin îmânı nasılmış onu inceleyelim.
BAKARA - 137 :Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîke humullâh(humullâhu), ve huves semîul alîm (alîmu).Eğer onlar da sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi, muhakkak ki hidayete ererlerdi. Ve eğer (yüz çevirirlerse) dönerlerse, mutlaka bir ayrılık içindedirler (Allah'ın yolundan ayrılmışlardır). Allah, (onlara karşı) sana kâfi (yeterli)dir. O, (herşeyi işiten ve bilen) Semîul Alîm'dir.
Demek ki Sahabe gibi îmân edenler hidayete eriyorlar. Gerçekten îmân hidayete erdirir mi?
YUNUS - 9 :İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi). Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.
Rabbimiz îmânımızdan dolayı insanları hidayete erdiriyorsa. Önce neye iman etmeliyiz ki bizlerde hidayete erenlerden olalım.
HAC - 67 :Li kulli ummetin cealnâ menseken hum nâsikûhu fe lâ yunâziunneke fîl emri ved’u ilâ rabbik(rabbike), inneke le alâ huden mustekîm(mustekîmin).Ve Biz, bütün ümmetler için mensek (tek bir şeriat) tayin ettik. Onlar, onunla (o şeriatle) amel ederler (etsinler). Öyleyse emrim konusunda seninle niza etmesinler (çekişmesinler). Sen, Rabbine davet et. Muhakkak ki sen, mutlaka mustakîm (Allah'a doğru istikametlenmiş) olan hidayet üzeresin.
Peygamberimiz S.A.V Efendimizi seven, söylediklerinin Allah'ı vahyi olduğuna inanan ve şüphesi olmayan bir insan Peygamberimiz S.A.V Efendimizin Allah'a davetine icabet eder ve ölmeden Allah'ın bir emaneti olan Allah'ın ruhunu, sahibi olan Allah'a ulaştırmayı kalben ister ve îmân etmiş olur, Allah'ta ulaşma dileğini kalbinde gördüğü kişiyi bu imânından dolayı hidayet eder.
ŞURA - 13 :Şerea lekum mined dîni mâ vassâ bihî nûhan vellezî evhaynâ ileyke ve mâ vassaynâ bihî ibrâhîme ve mûsâ ve îsâ, en ekîmûd dîne ve lâ teteferrekû fîh(fîhi), kebure alel muşrikîne mâ ted’ûhum ileyh(ileyhi), allâhu yectebî ileyhi men yeşâu ve yehdî ileyhi men yunîb(yunîbu).(Allah) dînde, onunla Hz. Nuh'a vasiyet ettiği (farz kıldığı) şeyi (şeriati); “Dîni ikame edin (ayakta, hayatta tutun) ve onda (dînde) fırkalara ayrılmayın.” diye Hz. İbrâhîm'e, Hz. Musa'ya ve Hz. İsa'ya vasiyet ettiğimiz şeyi sana da vahyederek, size de şeriat kıldı. Senin onları, kendisine çağırdığın şey (Allah'a ulaşmayı dileme) müşriklere zor geldi. Allah, dilediğini Kendisine seçer ve O'na yöneleni, Kendisine ulaştırır (ruhunu hayatta iken Kendisine ulaştırır).
Peygamberimiz S.A.V Efendimizin daveti sadece müşriklere zor gelmektedir. Onu sevenlerse (sayıları fazla olmasa da) Allah'ın davetine icabet etmişler(Allah'a yönelmişler) ve Allaha kul olmuşlar.
ZUMER - 17 :Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi). Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Allah'a ulaşmayı dileyerek Allah'ın en önemli farz emrine 'imân ederek yerine getirmeleri, sahabeyi Allah'ın hidayete erdirdiğini ayette görüyoruz.
ZUMER - 18 :Ellezîne yestemiûnel kavle fe yettebiûne ahseneh(ahsenehu), ulâikellezîne hedâhumullâhu ve ulâike hum ulûl elbâb(elbâbi). Onlar, sözü işitirler, böylece onun ahsen olanına tâbî olurlar. İşte onlar, Allah'ın hidayete erdirdikleridir. Ve işte onlar; onlar ulûl'elbabtır (daimî zikrin sahipleri).
Peki bizler Allah'ın bizdeki emaneti olan ruhumuzu Allah'a ulaştırmayı neden öğretmiyorlar? Kendileri hidayete ermedikçe insanları hidayete erdiremeyeceklerinden. Artık bu gün öğretilen dinde, hidayet kavramı kalkmış.
YUNUS - 35 :Kul hel min şurekâikum men yehdî ilel hakk, kulillâhu yehdî lil hakk(hakkı), e fe men yehdî ilel hakkı ehakku en yuttebea em men lâ yehiddî illâ en yuhdâ, fe mâ lekum, keyfe tahkumûn(tahkumûne). De ki: “Sizin ortaklarınızdan Hakk'a hidayet edecek (ulaştıracak) kimse var mı?” De ki: “Allah, Hakk'a hidayet eder (ulaştırır). Öyleyse Hakk'a hidayet edene (ulaştıran) mi tâbî olunmaya daha lâyıktır (daha çok hak sahibidir) yoksa hidayete erdirilmedikçe, kendisi hidayete eremeyen kimse mi?” Artık size ne oluyor, nasıl hüküm veriyorsunuz?
Hidayetin anlamı Allah'a ulaşmakken doğru yol ifadesi kullanılmış. Hidayetin doğru yol olduğuna yemin eden var mı acaba?
Bu günkü din eğitiminde Allah'ın kendisine( Lehu da’vetul hakk(hakkı),Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır).)(RAD-14) ve Peygamberimiz S.A.V Efendimizin insanları Allah'a davetmesi öğretilmemektedir.(Ve lâ yasuddunneke an âyâtillâhi ba’de iz unzılet ileyke ved’u ilâ rabbike ve lâ tekûnenne minel muşrikîn (muşrikîne). Ve Sana indirildikten sonra, Allah'ın âyetlerinden sakın seni alıkoymasınlar. Ve Rabbine davet et (Allah'a ulaşmaya çağır). Ve sakın müşriklerden olma!) (KASAS - 87) Nedeni bilinmiyor. Bilmedikleri için diyelim de hüsnü zan olsun. Yoksa inanmadıkları için olsa lanetin sahibi olurlardı. Öyle değil mi? Bütün insanların cehenneme gitmesine neden olacaklar ve büyük bir vebal kazanacaklar.
Dalâlette olan insanların amelleri ne işe yarar ki önemli olan hidayet üzeri olup salih amel işlemek.
AHZAB - 67 :Ve kâlû rabbenâ innâ ata’nâ sâdetenâ ve kuberâenâ fe edallûnes sebîl(sebîlâ).Ve cehennemde olanlar derler ki: "Yarabbi, muhakkak ki biz, sâdatlarımıza (dînde ileri gidenlerimize) ve küberamıza (büyüklerimize) itaat ettik. Ve böylece Senin yolundan (Sıratı Mustakîmi'nden) saptık."
AHZAB - 68 :Rabbenâ âtihim dı’feyni minel azâbi vel anhum la’nen kebîrâ(kebîren).Rabbimiz, onlara iki kat azap ver ve onları büyük bir lânetle lânetle.
Allah'ın emirlerini biliyorken; Allah ve Resulü Hakka davet ediyorken, inanıyor ve iman ediyor birde şüphemiz yoksa ne duruyoruz ki? Yarınımızın garantisi mi var?
Hemen davete icabet edelim değil mi? Hem hidayete erer dalâletten kurtuluruz. Hem de günahlarımız af olur ve sevap hanesine yazılır.
AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn (mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Allah'a ölmeden Ruhunuzu ulaştırmayı dileyin ve sizi Allah'a hidayet edecek İmamı da Allah'a Hacet namazı ile sorun. O size kalbinizin tatmin olacağı şekilde îmân ettirir, gücüde yeter.
Yoksa dalâlette kalırız, nefsimize uyar şirkte kalırız. Neden zalim olalım ki?
KASAS - 50 :Fe in lem yestecîbû leke fa’lem ennemâ yettebiûne ehvâehum, ve men edallu Amimmenittebea hevâhu bi gayri huden minallâh(minallâhi), innallâhe lâ yehdil kavmez zâlimîn(zâlimîne). Bundan sonra eğer sana icabet etmezlerse (senin hidayete erdirme davetine uymazlarsa), bil ki onlar heveslerine tâbîdirler. Allah'tan bir hidayetçi olmaksızın (hidayetçiye değil de) kendi heveslerine tâbî olandan daha çok dalâlette kim vardır? Muhakkak ki Allah, zalimler kavmini hidayete erdirmez.
HACET NAMAZI;
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
NE DURUYORUZ Kİ? DÜNYA VE AHİRET SAADETİ İÇİN, BİRLİK BERABERLİK İÇİN, KALBİMİZİN SEVGİ İLE DOLMASI İÇİN VAR MIYIZ?
|