Peygamber Efendimiz (SAV) diyeceğimde Kur’an-ı Kerim’in bütününe bakılınca, bir şeyler oturmuyor.
Varsa yoksa Akait denir de; Akait’te Kur’an-ı Kerim’e ters düşen ifade (Allah korusun) küfre götürür. Eee! O zaman Akait’te bahsedilen nebi resul kavramı Kur’an-ı Kerim’e ters düşüyorsa, bizlere ayetler ile açıklamaları gerekiyorken neden Allah’a karşı böyle bir yalanı söyleme ihtiyacı duydular; Allah’tan hiç mi korkmuyorlar? Kur’an-ı Kerim’de kitabın nebilere (nebi resullere) verildiğini söylüyor nebi olmayan resullere değil.
AL-İ İMRAN - 81:Ve iz ehazallâhu mîsâkan nebiyyîne lemâ âteytukum min kitâbin ve hikmetin summe câekum resûlun musaddikun limâ meakum le tu’minunne bihî ve le tensurunneh(tensurunnehu), kâle e akrartum ve ehaztum alâ zâlikum ısrî, kâlû akrarnâ, kâle feşhedû ve ene meakum mineş şâhidîn(şâhidîne). Hani o zaman ki; Allah, peygamberlerin (nebîlerin) MİSAK'ini (yeminini) almıştı: “Andolsun ki; size Kitap ve hikmet verdim, sizlerden sonra sizinle beraber bulunanı (Allah'ın sizlere verdiği kitapları) tasdik eden Resûl gelince, O'na mutlaka îmân edecek ve O'na mutlaka yardım edeceksiniz. Bunu ikrar ettiniz mi ve bu ağır ahdimi üzerinize aldınız mı?” “İkrar ettik.” dediler. “Öyle ise şahit olun. Ben de sizinle beraber şahitlerdenim.” buyurdu.
Bu ayeti okuyanlardan; “Ama bu peygamberimiz” diyenler olacak, ama misak veren nebilerin arasında Peygamber Efendimiz (SAV) de var.
AHZAB – 7:Ve iz ehaznâ minen nebîyyîne mîsâkahum ve minke ve min nûhın ve ibrâhîme ve mûsâ ve îsebni meryeme ve ehaznâ minhum mîsâkan galîzâ(galîzan). O zaman ki; Biz, nebîlerden onların misaklerini almıştık. Ve SENDEN ve Hz. Nuh'tan ve Hz. İbrahim’den ve Hz. Musa'dan ve Meryem oğlu Hz. İsa'dan ve onlardan ağır bir misak aldık.
Akait mi doğru Kur’an-ı Kerim mi? Demek ki artık Kur’an-ı Kerim devre dışı kalmış. Kur’an-ı Kerim kullanılmıyorsa Allah da ayette ne diyor bakalım.
Bakın bu Resul Allah’a nasıl şikâyet ediyor.
FURKAN - 30:Ve kâler resûlu yâ rabbi inne kavmîttehazû hâzel kur’âne mehcûrâ(mehcûran).Ve resûl: “Ey Rabbim! Muhakkak ki benim kavmim, bu Kur'ân'dan ayrıldı (Kur'ân'ı terketti).” dedi.
Peygamber Efendimiz (SAV)’in döneminde Ashabı vardı hepsi Kitabın tümüne tabiydiler.
AL-İ İMRAN - 119:Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri). (Ey mü'minler)! Siz öyle kimselersiniz ki; onlar, sizi sevmedikleri halde siz, onları seversiniz ve siz Kitab'ın bütününe îmân edersiniz. Onlar, sizinle karşılaştıkları zaman: “Îmân ettik.” derler. Ama tenhada, kendi başlarına kaldıkları zaman size olan öfkelerinden (dolayı), parmak uçlarını ısırırlar. De ki: “Öfkenizle ölün.” Hiç şüphesiz Allah, sinelerde olanı bilir.
Eee! Bu ayette (Furkan 30 da) ki Kur’an-ı Kerim’i terk edenler kimler? Hangi dönem? Peygamber Efendimiz (SAV) den sonra gelecek olan bir Resul!
Peygamber Efendimiz (SAV)’e Rabbimiz diyor ki;
DUHAN - 10:Fertekib yevme te’tîs semâu bi duhânin mubîn(mubînin).
Artık göğün, apaçık duman (fitne) getireceği günü gözle.
Evet, fitnenin en yoğun olduğu günlerdeyiz. Dindarın ve dinsizlerin çoğu insanları yoldan çıkarma gayreti içinde.
DUHAN - 11:Yagşân nâs(nâse), hâzâ azâbun elîm(elîmun).(O fitne ki) insanları (insanların büyük kısmını) sarmıştır. İşte bu, elîm bir azaptır.
DUHAN - 12:Rabbenekşif annel azâbe innâ mû’minûn(mû’minûne).
Rabbimiz, azabı bizden kaldır. Muhakkak ki biz, mü'minleriz.
DUHAN - 13:Ennâ lehumuz zikrâ ve kad câehum resûlun mubîn (mubînun).Onlara (her şeyi) açıklayan bir resûl gelmişti. (Buna rağmen resulün söylediklerinden) ibret almadılar.
Demek ki bu resulün söylediklerinden ibret alınmıyor. Demek ki ibret alınacak olan Kur’an-ı Kerim terk edilmiş.
DUHAN - 14:Summe tevellev anhu ve kâlû muallemun mecnûn (mecnûnun).Ve (O'NA) (şeytan tarafından vahyedilerek) “öğretilmiş” ve “deli” dediler ve sonra O'NDAN yüz çevirdiler.
Yetmez birde insanlar bu Resul ile alay ediyor. Belki bu ayetlere şüphe ile yaklaşmış olabilirsiniz. Bu alay mevzuu üzerinde biraz düşünün bedelini Allah’a ağır ödersiniz değil mi?
Dönüp bu döneme bakınca, bu dönem de sadece Kur’an-ı Kerim ile amel eden kişi bulmak çok güç. Hani ilâhiyattaki derslere bakınca! Kur’an-ı Kerim olarak, en baba ders “KELAM” dersi denir. Arapça bilen okur (hafız ezbere okur) da faydası olur mu bilinmez. Hâlbuki Allah, Kur’an-ı Kerim’i okumak ve bilmek ten öte “hatta 3 kitabın” uygulamasını, yani yaşanmasını ister Rabbimiz.
MAİDE - 68:Kul yâ ehlel kitâbi! lestum alâ şey’in hattâ tukîmût Tevrâte vel İncîle ve mâ unzile ileykum min rabbikum ve le yezîdenne kesîren minhum mâ unzile ileyke min rabbike tugyanen ve kufr(kufren), fe lâ te’se alâl kavmil kâfirîn(kâfirîne).De ki; "Ey Ehli Kitap! Tevrat'ı, İncil'i ve size Rabb'iniz tarafından indirileni, yerine getirip uygulamadıkça siz bir şey (bir din) üzerinde değilsiniz. Ve sana Rabbinden indirilen, mutlaka onların birçoğunun azgınlık ve küfrünü artırır. Artık sen kâfirler topluluğuna üzülme.
Nerede kaldı Kur’an-ı Kerim’i Sahabe gibi yaşamak? Kur’an-ı Kerim’i hayatımızdan çıkarmışlar yerine nefisleri ile yazılan bir sürü el yazması kitap koymuşlar. Bu kitaplar, insanlara İslâm dinini yaşanmaz hale getirmiş ki Allah; örnek olarak onlar sahabe gibi yaşamamızı istiyor.
BAKARA - 214:Em hasibtum en tedhulûl cennete ve lemmâ ye’tikum meselullezîne halev min kablikum messethumul be’sâu ved darrâu ve zulzilû hattâ yekûler resûlu vellezîne âmenû meahu metâ nasrullâh (nasrullâhi), e lâ inne nasrallâhi karîb(karîbun).Yoksa siz, kendinizden önce geçenlerin başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmedikçe, cennete gireceğinizi mi zannettiniz? Onlara öylesine şiddetli belâ ve sıkıntılar (felâketler) dokundu ki, resûl ve onun yanındaki âmenû olanlar: “Allah'ın yardımı ne zaman?” diyecek kadar sarsıldılar. Allah'ın yardımı mutlaka yakındır, (öyle) değil mi?
Bugün yaşanan tatbiki İslâm insanları sahabe gibi yapamıyorsa ve aralarından bir Yunus bir Mevlana yetişmiyorsa şapkanızı önünüze koyup düşünme zamanınız gelmedi mi?
Ayetlere bakınca sahabe gibi yaşanmaması normal değil mi? Cennete takvasız girilmez.
ÂLİ İMRÂN–15: Kul e unebbiukum bi hayrın min zâlikum, lillezînettekav inde rabbihim cennâtun tecrî min tahtıhel enhâru hâlidîne fîhâ ve ezvâcun mutahharatun ve rıdvânun minallâh(minallâhi), vallâhu basîrun bil ıbâd(ıbâdi). De ki: "Size bundan daha hayırlısını haber vereyim mi? Takva sahibi olanlar için, Rab’lerinin katında, içinde devamlı kalacakları, altından nehirler akan cennetler, temiz eşler ve Allah'ın rızası vardır." Allah kullarını en iyi görendir.
Peki, bu takva sahibi olmak bu gün anlatılan dinlere göre nasıl olacak öyle kendi başınıza durduk yerde takva sahibi olacaklarını mı zannediyorlar ki? Allah’ın bir resulü ayetler ile bize açıklayınca takva sahibi olunacağı ve nefsin ıslahı olunacağını belirtmiş Allah.
A'RAF - 35:Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.
Burada herkes olamıyor demek ki isteyen oluyor. Çünkü kim takva sahibi olursa diye bahsedilmiş. Bir de insanlar kendilerini doğuştan Allah’a kul olduklarını söylerler. Ama Rabbimiz gene bu görevi resulüne vermiş.
MU'MİNUN - 32:Fe erselnâ fîhim resûlen minhum eni’budûllâhe mâ lekum min ilâhin gayruh(gayruhu), e fe lâ tettekûn(tettekûne).
Böylece Biz, onlara, onların içinde, onlardan resûl gönderdik, Allah'a kul olsunlar, diye. Sizin, O'ndan başka İlâhınız yoktur. Hâlâ takva sahibi olmayacak mısınız (Allah'a ulaşmayı dilemeyecek misiniz)?
Sahabeye gelmiş de bize yok dememiz de mümkün değil. Böyle söyleyeceğimizi bildiği için Rabbimiz ayette bir Resulün geleceğini söylüyor.
MAİDE - 19:Yâ ehlel kitâbi kad câekum resûlunâ yubeyyinu lekum alâ fetretin min er rusuli en tekûlû mâ câenâ min beşîrin ve lâ nezîrin fe kad câekum beşîrun ve nezîr(nezîru) vallâhu alâ kulli şey’in kadîr(kadîrun).
Ey Kitap ehli! Resûllerin (peygamberlerin) fetret devrinde (aralarının kesildiği zamanda), sizlere gerçekleri açıklayan Resûl'ümüz (elçimiz) gelmişti. "Bize bir müjdeleyici ve de uyarıcı gelmedi" dersiniz diye (dememeniz için). Oysa size "müjdeleyici ve uyarıcı" bir Resûl gelmişti. Allah herşeye kadîrdir.
Allah insanları başıboş bırakmaz, mutlaka bir çözümü de vardır.
KIYAME - 36:E yahsebul’insânu en yutreke sudâ(sudân).İnsan başıboş (sorumsuz) bırakılacağını mı zannediyor?
Bu dönemde de Allah insanlar için bir kurtuluş reçetesi yazmıştır. Ve mutlaka Kur’an-ı Kerim’in sahabe gibi yaşatılması ile görevli bir kişi mutlaka içimizden kılmıştır da insanlar kabul eder mi? O düşündürür.
Sahabenin imanı onların hidayete ermesini sağlamış;
BAKARA - 137:Fe in âmenû bi misli mâ âmentum bihî fe kadihtedev ve in tevellev fe innemâ hum fî şikâk(şikâkın) fe se yekfîke humullâh (humullâhu), ve huves semîul alîm(alîmu).Eğer onlar da sizin O'na (Allah'a) îmân ettiğiniz gibi îmân etselerdi, muhakkak ki hidayete ererlerdi. Ve eğer (yüz çevirirlerse) dönerlerse, mutlaka bir ayrılık içindedirler (Allah'ın yolundan ayrılmışlardır). Allah, (onlara karşı) sana kâfi (yeterli)dir. O, (herşeyi işiten ve bilen) Semîul Alîm'dir.
O zaman imanımızda bir eksiklik var, öğretilmeyen bir şey var ki insanlar iman ettik demekle hidayete eremiyorlar. Sahabe gibi iman edilse idi, mutlaka Allah hidayete erdirirdi.
YUNUS - 9:İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi).Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.
İyide bu hidayetin bilinmesi gerektiği ve dalaletten kurtulup mutlaka hidayete erilmesi gerektiğinde itiraz yoktur sanırım.
RAD - 27:Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi (hidayete erdirir).”
İmanımızdan dolayı hidayete ermek veya erememek, bu ilim birilerine verilmiş ve bugün farklı dinler dediğimiz dinlerin aslında terk edildiği için yaşanmadığı ve bütün ulul azm Nebilere verilen kitapların aynı olduğunu açıklayan ve tasdik eden bir resul bir Allah’ın görevlisi mutlaka olacaktır.
TEVBE - 32:Yurîdûne en yutfîû nûrallâhi bi efvâhihim ve ye'ballâhu illâ en yutimme nûrehu ve lev kerihel kâfirûn(kâfirûne). (Onlar) ağızları ile Allah'ın nurunu söndürmeyi istiyorlar. Ve Allah, kâfirler kerih görseler bile nurunu tamamlamaktan başka bir şey istemez.
İnsanlığın son dönemin de, insanların sulh sükûn içinde yaşayacağı bir dünya mutlaka olacak. Bunu da insanlara yaşadıkları ve kendilerini hidayete erdiremeyen din yerine hak dini yani hidayete erdiren dini öğretecek bir resul.
TEVBE - 33:Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikûn(muşrikûne).Resulünü müşrikler kerih görseler de, hidayetle ve hak dîn ile (bu dîni) bütün dînler üzerine izhar etmesi (hak dîn olduğunu ispat etmesi) için gönderen odur.
Bu resulün gelmesi, insanların fırkalara ayrılmasına neden olur çünkü tabular yıkılır, kibirliler ilimleri nedeni ile hasetleri nedeni ile bu resul ile alay ederler. Allah ezelde böyle olacağını bu kitaba yazmış.
BEYYİNE - 1:Lem yekunillizîne keferû min ehlil kitâbi vel muşrikîne munfekkîne hattâ te’tiye humul beyyineh(beyyinetu). Kitap ehlinden ve müşriklerden kâfir olanlar, kendilerine beyyine (açık delil) gelinceye kadar (küfürlerinden) ayrılacak değillerdir.
BEYYİNE - 2:Resûlun minallâhi yetlû suhufen mutahharah(mutahhareten). Allah'tan gönderilen resûl, (onlara) tertemiz (bâtıl ve şüpheden uzak) sahifeleri okur.
Bu resul Allah’ın söylediğinin dışında bir şey söylemiyor.
BEYYİNE - 3:Fîhâ kutubun kayyimeh(kayyimetun).(O sayfalar) içinde temel, değişmez hükümler yazılı olan kitaplardır.
Sadece Kuran değil diğer kitaplardaki insanların kurtuluşuna (dünya ve ahiret saadetine) ait ayetleri okuyacak.
BEYYİNE - 4:Ve mâ teferrekallezîne ûtûl kitâbe illâ min ba’di mâ câet humul beyyineh(beyyinetu).Ve kitap ehli olanlar, (onlara beyyine gelmesinden önce) tefrikaya düşmediler (fırkalara ayrılmadılar). Ancak kendilerine beyyineler geldikten sonra (tefrikaya düştüler).
Tabiî ki insanlar Peygamber Efendimiz (SAV) den sonra kimseyi kabul etmeyecek. Onun için değimli ki Hz. Ömer, Hz. Osman, Hz. Ali katledilmiş ve birçok Allah dostu da insanlardan zulüm görmüş. İyide bizde o Allah düşmanları gibi olmak zorunda değiliz. Belki acayibimize gide bilir ama Allah emretti ise itiraz hakkımız olamaz.
YUNUS - 2:E kâne linnâsi aceben en evhaynâ ilâ reculin minhum en enzirin nâse ve beşşirillezîne âmenû enne lehum kademe sıdkın inde rabbihim, kâlel kâfirûne inne hâzâ le sâhırun mubîn(mubînun).
Onlardan bir adama; insanları uyarması, âmenû olanları (ölmeden önce Allah'a ulaşmayı dileyenler) müjdelemesi için vahyetmemiz insanlara acaip (garip) mi geldi? Muhakkak ki; onlar için Rab'lerinin yanında (katında) sıddîkler makamı vardır. Kâfirler şöyle der: “Muhakkak ki bu, mutlaka apaçık bir sihirbazdır.”
Neden bu yazılanlar doğru mu? Gerçekten bu dönemde de bir veli resul var mı? Neden Allah’a sormuyorsunuz ki benden hacetinizi isteyin demiyor mu?
BAKARA - 45:Vesteînû bis sabri ves salât(sâlâti), ve innehâ le kebîretun illâ alel hâşiîn(hâşiîne).(Allah'tan) sabırla ve namazla istiane (yardım) isteyin. Ve muhakkak ki o (hacet namazı ile Allah'a ulaştıracak mürşidini sormak), huşû sahibi olanlardan başkasına elbette ağır gelir.
Hacet namazı:
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
ALLAH İLE BİLE OLMAYA VAR MISINIZ ?
|