“Türk halkı, başı tokuşa tokuşa nereye gideceğini, hangi dala sarılacağını tayin etmiştir. Vatan-bayrak-millet sevgisini beşikten öğrenmiştir. Türk olmanın gururunu ve zevkini yudum yudum içmektedir.
Kıbrıs Türk’ü, gaflet uykusuna dalmış bir halk değildir. Olup biteni günü gününe izleyen aydın halktır”. 1973
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
İnsanlıkla başlayan güçlünün güçsüzü kendi egemenliği altına alma çabaları yaşanan savaşlara karşın günümüzde de devam etmektedir. Bu olguya koşut olarak bazı güçlülerin güçsüzleri bir birleri ile çatıştırarak egemenlik alanlarını genişlettikleri biliniyor. Egemenlik alanlarının genişlemesi sömürünün de bir nedeni olmaktadır. Emperyalizm olarak tanımlanan bu olgu günümüzdeki paylaşımların ve savaşların ana omurgasını oluşturmaktadır.
Osmanlı İmparatorluğu, Viyana bozgunu sonrasında paylaşım adına saldırıların hedefi olarak kabul edilmiştir. Son dönemde gündemde tutulan Ermeni tehciri söylemleri ile –onlar soykırım diyorlar- Türkiye’yi uğraştırıyorlar. Ermeni savlarına geçmeden dünyanın o günkü durumuna bakmak durumundayız. 1915 yılı bu nedenle üzerinde önemle durulması gereken bir yıldır. Emperyal ülkeler güçsüz olarak tanımladıkları ülkeleri kavga etmeden paylaşamadıkları için birbirleri ile savaşıyorlardı. Savaşın ismini de 1. Dünya Savaşı koydular.
İngiltere Çanakkale Boğazı’nı geçerek egemenliğini İstanbul üzerinde pekiştirmek ve Kara Deniz’i denetimi altına almak amacında idi. Aynı dürtülerle kışkırtılan Yunanlılar ise İzmir’i işgal ederek Ankara’ya doğru harekete geçmişlerdi. Çarlık Rusyası ise iç çatışmalarla boğuşuyordu. İngilizlerin kışkırtmaları sonrasında Ermeniler, Rusların da katkıları ile doğu illerinde Büyük Ermenistan’ı kurma düşleri ile Türklere saldırıyorlardı. 1877 – 1878 yıllarında yaşanan Osmanlı Rus savaşı sonrasında Kıbrıs başta olmak üzere bazı toprak parçaları da terk ediliyordu. Bunu bir fırsat olarak gören Ermeni komitacıları bu kez Anadolunun her köşesinde silahlı kalkışmaya giriştiler. Ermeni Komitacılar, Türklere karşı uyguladıkları katliamların yanı sıra öldürdükten sonra da yakıyorlardı.
Ermeni Komitacılar saldırılarına devam ederlerken İngilizlerde “Mavi Kitap” diye yalanlarla dolu olan ve günümüzdeki Ermeni savlarına dayanak olarak görülen kitabı yayınlıyorlardı. Kitapta yazılanların bilim insanlarınca yalan olduğunun kanıtlanmasına karşın geçtiğimiz yıllarda İ-kinci baskısını yaptılar. Kadın çocuk yaşlı demeden Türkleri acımasızca katleden komitacılar sonrasında dönüp bir buçuk milyon Ermeninin öldürüldüğü yalanları ile dünyayı kandırıyorlardı, bu yalanlarına halen devam ediyorlar. O yıllarda Osmanlı nüfus kayıtlarına göre 1 milyon 290 bin, Ermeni Kilisesinin vergi kayıtlarına göre 1 milyon 914 bin, Britanica Ansiklopedisine göre 1 milyon 750 bin Ermeni sayısından söz ediliyor. Hangi veriyi alırsak alalım 1 buçuk milyon Ermeninin soykırımdan geçirilmesi olanaksızdır.
Dünyanın hiçbir ülkesinde silahlı kalkışmada bulunanlara karşı hoşgörü ile bakılmadığını herkes biliyor. Bakıldığı takdirde o devletin varlığı tartışılır. 24 Nisan 1915 tarihinde Osmanlının ekonomik hedeflerine saldıran komitacılar yakalanarak İstanbul’a getirildiler. Komitacıların bir kısmı İngilizler tarafından Kıbrıs’a götürüldüler. Diğerleri de Fransa’ya götürülerek Marsilya kentine yerleştirildiler. Kıbrıs’a götürülenler daha sonra Fransız askeri üniforması giydirilerek geri getirildiler ve Güneydoğu illerindeki halka saldırdılar ve katliam yaptılar. Katliama ve soykırıma uğrayanların Türkler olduğunun bilinmesine karşın Parlamentolar aracılığı ile yeni bir Mavi Kitap yazma çabasında olduklarını kaydetmek istiyoruz.
Erzurum gazetesi aracılığı ile mesaj gönderen İkram Topal kardeşime öncelikle ilgisi için teşekkür etmek istiyorum. “Soykırım Zurnacısı 2” başlıklı yazım için, “Çok güzel yazmış yazar kardeşimiz. Suya sabuna dokunmamış. Bunların bu kadar ileri gitmelerini neye bağlıyorsunuz. İkincisi Ermenilerin köyleri basıp toplu katliamlar yaptıklarını niye açıklamadın ya kardeşim” diyor.
Ermenilerin çabalarına ve İngilizler tarafından kışkırtılan Yunanlıların İzmir’i işgal etmelerinin 100. yılında barışa ne kadar yakın olduğumuzun bir kez daha sorgulamamız gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız...
|