“İnsancıl tekliflerle Viyana’ya gittiğimiz bu günlerde bizi bekleyen tehlikelerin ortaya çıkmasından sonra bize öyle geliyor ki Kurt Waldheim, güven ve huzur bakımından neden bu kadar titiz olduğumuzu takdir edecek ve kararını ona göre verecektir.
Tahmin ediyoruz ki 1974 Barış Harekatı’nı doğuran sebebin toprak istilası olmayıp kötü ruh ve düşünce içinde olanların ilerideki günlerde işleyecekleri cinayetlere son vermek için yapıldığını anlamış olacak.” 1978
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Yunanistan’ın borçlarının ödenmesi konusundaki kıskaç şimdilerde biraz olsun gevşetilerek Haziran ayı sonuna kadar ertelendi. AB ülkeleri içinde ırkçı yaklaşımların prim yaptığı günlerden geçiyoruz. Çıkar ortaklığına dayalı olarak kurulan AB projesi kısa sürede özellikle son dönemde sıkıntılarla boğuşuyor. Gelişmelere bakarak AB projesinin sonu mu geliyor diye sormak gerektiğini düşünüyoruz. Ekonomik açmaz içinde olan Yunanistan’ın yanı sıra İngiltere’nin sıkıntı yarattığı ve sürekli olarak da sorun çıkardığı biliniyor. 2005 yılındaki toplantılarda genişleme süreci sonrasında serbest dolaşım yasağı alınmıştı. Bu karara karşın İngiltere kısa bir süre sonra alınan bu yasağı yok saydı. Yoksulluk içinde olan yeni üye ülkelerin yurttaşlarını ucuz iş gücü olarak kullanarak ekonomisini düzlüğe çıkarmayı başardı.
Aynı İngiltere 1973 yılında girdiği AB’nden 1974 yılında iktidarın değişmesi sonrasında birlikten ayrılmak istediğini sürekli olarak gündemde tutuyor. Irkçılığın prim yaptığı dönemde Yunanistan, baskılara daha fazla dayanamayacağı için Euro bölgesinden ayrılmayı gündeme taşıyabilir. Bunun yapılması sonrasında çuvaldaki incirlerin berbat olmasına neden olacaktır. İtalya’da da geçtiğimiz günlerde yapılan kısmi yerel seçimlerde AB karşıtı ve ırkçı partilerin oylarını arttırdığını kaydetmek istiyoruz.
Yunanistan’da Syriza’nın seçimi kazanması sonrasında ülkeyi köşeye sıkıştırma çabalarının ivme kazandığı biliniyor. Ülkesine kredi verenlerin dayatmaları konusunda Başbakan Aleksis Çipras, “Böyle bir şey beklemiyordum. Öne sürülen bu yeni koşulları kabul edebilecek bir Yunan milletvekilinin bulunduğunu düşünmüyorum” diye değerlendiriyordu. Bu tartışmalar sürdürülürken IMF Başkanının Financial Times gazetesinde ilginç bir açıklaması yayınlandı. “Syriza siyaseti bıraksın borçlarını ödesin” diyordu. Yaşanan gelişmeleri aynı gazetede değerlendiren isminin açıklanmasını istemeyen bir görevli Syriza’yı “istemem diye ayaklarını yere vuran çocuğa benzetiyor”. Bir başkası ise AB’nin yaklaşımını değerlendirirken “aile içinden bazıları bu piçi evlatlık verip kurtulmak istiyor” vurgusunu yapıyordu.
Aynı zorluğun Kıbrıs uyuşmazlığının çözümü konusunda da yaşanıyor olmasını söylemek fazladan abartı olmasa gerek. Öncelikle 50 yılı aşkın bir süredir her iki bölgede dünyaya gelenler bir birlerini tanımıyorlar. Yalnızca anlatılanlarla bilgi sahibi oluyorlar. Bu nedenle çözüm uzak diyarlara atılıyor.
Her iki tarafın ortak noktalarının yeme içme konusunda olduğu gerçeğini de yinelemek istiyoruz. Tarihsel süreci irdelediğimiz de kurulan bütün imparatorlukların kuruluş sonrasında yükselmeye başladığı sömürülerle de ekonomik başarı kazandıkları biliniyor. Sömürüye dayanan sürecin uzun süreli olmadığı ise bir başka gerçektir. Duraklama ile başlayan sürecin gerilemeyi beraberinde getirdiği unutulmamalıdır.
Kıbrıs uyuşmazlığının geçirdiği evreleri de bu şekilde okumak gerektiğine vurgu yapmak istiyoruz. 1968 yılında Beyrut’ta başlayan görüşme süreci bir sonuç alınamadığı için hala devam ettiriliyor. Belirli dönemlerde yaşanan ılımlı açıklamalara bakılarak bahar havası estirildiğini söylemek olasıdır. İyi niyetli yaklaşımlarla yaşanan bahar döneminin kısa sürede kara kışa döndürüldüğü unutulmamıştır. Deneyimli siyasetçi Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesi sonrasında çözüm ivmesinin yükseldiğinin havası basılmaya başlandı. Yapılan bir iki görüşmeden sonra yeniden duraklama noktasına gelindiğini rahatlıkla söylemek olasıdır.
BM Genel Yazmanı ile Nevyork’ta yaptığı görüşme sonrasında Akıncı kendisinin sihirbaz olmadığını, 2015 yılı sonundan evvel çözüm bulacaklarını söylemenin zor olduğunu belirtiyordu. Buna karşın Türkiye – Yunanistan - İngiltere – BM – AB ve BM Güvenlik Konseyi’nin 5 sürekli üyesinin katkıları ile çözüm kapısının aralanacağı beklentisinde olduğunu belirtiyodru. Akıncı yaşanan bütün olumsuzluklara karşın çözümün aylar içinde gerçekleşmesinin olası olduğunu da söylüyordu.
Akıncı “çözümün iki kişilik tango değil, çok kişilik halay gibi olduğu”nun altını çizerken umutların sönmekte olduğunun vurgusunu mu yapıyordu ne...
SEVGİ ile kalınıız.
|