Her insan doğduğu an Allah'a kul olduğu zannındadır. Eğer her insan Allah'a kul olsa idi, Allah'ın "BANA KUL OLUN" emri olmazdı.
BAKARA - 21 :Yâ eyyuhen nâsu’budû rabbekumullezî halakakum vellezîne min kablikum leallekum tettekûn(tettekûne).Ey insanlar! Rabbinize kul olun ki O, sizi ve sizden öncekileri yarattı. Umulur ki böylece siz, takva sahibi olursunuz.
İnsanların durduk yerde aklına "BEN ALLAH'A KUL OLMALIYIM" gibi bir bilgi gelmez, zaten insanlar kendilerini Allah'a kul olduğuna inanır.
GERÇEKTEN İNSANLAR DÜNYAYA GELMESİ İLE ALLAH'A KUL MUDUR ?
Aslında nasıl kul olunacağını insanlara anlatan Allah'ın bir yetkilisi gelip insanlara Allah'a nasıl kul olunması gerektiğini anlatıncaya kadar, insanların Allah'a kul olma hakkında bir bilgisi yoktur. Hatta şu an bile "yani biz Allah'a kul değil miyiz" diye soran çok olur.
Aslında bu kavramları anlatma görevi dini öğretmekle görevli kişilere ait olmalı, fakat onlarda nasıl Allah'a kul olunacağını bilmemektedirler.
Her zaman insanlara, kendi içlerinden Allah'ın bir görevlisi, bir veli resul mutlaka anlatacaktır, anlatacaktır da insanlara kabul ettirebilmek çok zordur. Zaten Allah, kabul etmeyenlerin üzerlerine dâlalet hak oldu diyor.
NAHL - 36 :Ve le kad beasnâ fî kulli ummetin resûlen eni’budûllâhe vectenibût tâgût(tâgûte), fe minhum men hedallâhu ve minhum men hakkat aleyhid dalâleh(dalâletu), fe sîrû fîl ardı fanzurû keyfe kâne âkıbetul mukezzibîn(mukezzibîne). Ve andolsun ki Biz, bütün ümmetlerin (milletlerin, kavimlerin) içinde resûl beas ettik (hayata getirdik, vazifeli kıldık). (Allah'a ulaşmayı dileyerek) Allah'a kul olsunlar ve taguttan (insan ve cin şeytanlardan) içtinap etsinler (sakınıp kurtulsunlar) diye. Onlardan bir kısmını, (Resûlün daveti üzerine Allah'a ulaşmayı dileyenleri) Allah hidayete erdirdi ve bir kısmının (dilemeyenlerin) üzerine dalâlet hak oldu. Artık yeryüzünde gezin. Böylece yalanlayanların akıbetinin, nasıl olduğuna bakın (görün).
Demek ki Allah'a kul olmak diye bir kavram var. Allah'a kulluk öyle doğmatik olmuyor.
Kul olmak aslında, Allah'a verilmiş AHD adı verilen bir söz. Bu söz çift taraflı bir söz. Yani şeytana kul olmamak ve Allah'a kul olmak.
YASİN - 60 :E lem a’had ileykum yâ benî âdeme en lâ ta’budûş şeytân(şeytâne), innehu lekum aduvvun mubîn(mubinun).Ey Âdemoğulları! Ben, sizlerden şeytana kul olmayacağınıza dair ahd almadım mı? Muhakkak ki o (şeytan), size apaçık bir düşmandır. YASİN - 61 Ve eni’budûnî, hâzâ sırâtun mustekîm (mustekîmun). Ve Ben, sizden Bana kul olmanıza (dair ahd almadım mı?) Bu da Sıratı Mustakîm (üzerinde bulunmak)tır.
Burada dikkati çeken Sıratı Mustakîm üzeri olmak. Allah kulluk şartını Sıratı Mustakîm i işaret ediyor.
AL-İ İMRAN - 51 :İnnallâhe rabbî ve rabbikum fa’budûh (fa’budûhu), hâzâ sırâtun mustakîm(mustakîmun). Allah, hiç şüphesiz benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir. O halde (öyleyse) O'na kul olun. İşte bu SIRATI MUSTAKÎM'dir.
Sıratı Mustakîm nedir sorusuna gene ayetlere bakarak cevabı bulalım. Sıratı Mustakîm'e Allah; kendisine istikametlenmiş yol olarak bahsediyor.
EN'AM - 126 :Ve hâzâ sırâtu rabbike mustekîm(mustekîmen), kad fassalnâl âyâti li kavmin yezzekkerûn(yezzekkerûne). Ve bu, senin Rabbine istikametlenmiş (yönlendirilmiş) yoldur. (Allah'a götüren yoldur). Tezekkür eden bir kavim için âyetleri ayrı ayrı açıkladık.
Bu yol Allah'a istikametlendiğine göre, bu yolda olan kişinin yolun sonunda Allah'a ulaşması lazım. O zaman kişide böyle bir dilek olması lazım ki Allah bu dilek karşılığında kendisine ulaştırsın.
NİSA - 175 :Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen). Allah'a âmenû olanları ve O'na sarılanları (sarılmayı dileyenleri), Allah kendinden bir rahmetin ve fazlın içine koyacak ve onları, Kendisine ulaştıran Sıratı Mustakîm'e (Allah'a ulaştıran yola) hidayet edecektir, ulaştıracaktır.
Bu ayette de iki kategoride insan var. Birincisi amenu olan. İkincisi ona sarılanlar.
Amenu olanlar için iman eden inanan dense de, bu konuyu da ayet ile delillendirelim.
HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn(techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Demek ki AMENU olmak Allah'a mutlaka mülâkî olacak (Allah'a ruhu kavuşacak) kişiler için söyleniyor. Tabi böyle bir kavram yani Allah'a mülâkî olma insanlara aykırı gelebilir. Allah, mülâkî olma konusunda Allah şöyle diyor.
YUNUS - 45 :Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
Allah'a mülâki olmayı dilemeyen veya başka bir söyleyişle inkar eden kişi hüsranda ve hidayete eremiyor. Hidayete eremiyorsa dalalette olan bir kişidir.
RAD - 27 :Ve yekûlullezîne keferû lev lâ unzile aleyhi âyetun min rabbih(rabbihi), kul innallâhe yudillu men yeşâu ve yehdî ileyhi men enâb(enâbe).Ve kâfirler: “Ona, Rabbinden bir âyet (mucize) indirilse olmaz mı?” derler. De ki: “Muhakkak ki Allah, dilediği kimseyi dalâlette bırakır ve O'na yönelen kimseyi Kendine ulaştırır (hidayete erdirir).”
Demekki Allah'a mülâkî olayı dileyen kişi ki amenu deniyor, bu kişiyi Sıratı Mustakîm'e Allah ulaştırılacak.
Allah'a mülâkî olmayı dilemek var mıdır?
ANKEBUT - 5 :Men kâne yercû likâallâhi fe inne ecelallâhi leât(leâtin), ve huves semîul alîm(alîmu).Kim Allah'a mülâki olmayı (hayattayken Allah'a ulaşmayı) dilerse, o taktirde muhakkak ki Allah'ın tayin ettiği zaman mutlaka gelecektir (ruhu mutlaka hayattayken Allah'a ulaşacaktır). Ve O; en iyi işiten, en iyi bilendir.
Demek ki Allah'a mülâki olmayı dileyen, yani Allah'a ölmeden ruhunu ulaştırmayı dileyeni, Allah da kendine ulaştıracaktır. Nasıl ulaştıracak dersek? Demek ki kendine istikametlenmiş Sıratı Mustakim ile.
Allah'a yönelen, yani Allah'a ulaşmayı dileyen her insan şeytan ve dostlarından uzaklaşmış ve Allah'a kul olmuştur.
ZUMER - 17 :Vellezînectenebût tâgûte en ya’budûhâ ve enâbû ilâllâhi lehumul buşrâ, fe beşşir ıbâd(ıbâdi). Ve onlar ki; taguta (insan ve cin şeytanlara) kul olmaktan içtinap ettiler (kaçındılar, kendilerini kurtardılar). Çünkü Allah'a yöneldiler (Allah'a ulaşmayı dilediler). Onlara müjdeler vardır. Öyleyse kullarımı müjdele!
Bu noktadan sonra kişi kendini Allah'a ulaştıracak vesileyi araması farzdır.
MAİDE - 35 :Yâ eyyuhellezîne âmenûttekûllâhe vebtegû ileyhil vesîlete ve câhidû fî sebîlihi leallekum tuflihûn(tuflihûne). Ey âmenû olanlar (Allah'a ulaşmayı, teslim olmayı dileyenler); Allah'a karşı takvâ sahibi olun ve O'na ulaştıracak vesileyi isteyin. Ve O'nun yolunda cihad edin. Umulur ki böylece siz felâha erersiniz.
İnanların vesileye ulaşması mutlaka hacet namazı ile Allah'a sorarak bulması gerekmektedir. Bir irşat makamına tabiinliğinden sonra. Allah yolunda olan bu kişilerin Kur’an-ı Kerim'in dışında haraket etmemesi gerekmektedir. Allah da böyle kişilere SIMSIKI SARILANLAR olarak vasıflandırıyor.
A'RAF - 170 :Vellezîne yumessikûne bil kitâbi ve ekâmus salâte innâ lâ nudîu ecrel muslihîn(muslihîne). Onlar ki; Kitab'a sımsıkı sarılırlar ve namazı ikame ederler. Muhakkak ki Biz, salih olanların ecrini zayi etmeyiz.
Yani ben Allah'a kulum diyeceksin sonra Allahın istemediği şeyleri yapacaksın. Bu insanın nefsine (hevasına) uyması değil mi? Aslında tam bir gizli şirktir.
CASİYE - 23 :E fe reeyte menittehaze ilâhehu hevâhu ve edallehullâhu alâ ilmin ve hateme alâ sem’ihî ve kalbihî ve ceale alâ basarihî gışâveh(gışâveten), fe men yehdîhi min ba’dillâh(ba’dillâhi), e fe lâ tezekkerûn(tezekkerûne).Hevasını kendisine ilâh edinen kişiyi gördün mü? Ve Allah, onu ilim (onun faydasız ilmi) üzere dalâlette bıraktı. Ve onun işitme hassasını ve kalbini mühürledi. Ve onun basar (görme) hassasının üzerine gışavet (perde) kıldı (çekti). Bu durumda Allah'tan sonra onu kim hidayete erdirir? Hâlâ tezekkür etmez misiniz?
Belki açıkça putlara tapmazlar ama nefslerine (hevalarına) uymaları ve Allah'ın emrini yerine getirmediği için nefsini Allahın yerine koymuş bir kişidir, Allah'a değil nefsine kul olmuştur ve aslında nefsinin arkasındaki iblise kul olmuştur.
İBRÂHÎM - 22 :Ve kâleş şeytânu lemmâ kudıyel emru innallâhe veadekum va’del hakkı ve veadtukum fe ahleftukum, ve mâ kâne liye aleykum min sultânin illâ en deavtukum festecebtum lî, fe lâ telûmûnî ve lûmû enfusekum, mâ ene bi musrihikum ve mâ entum bi musrıhıyy(musrıhıyye), innî kefertu bi mâ eşrektumûni min kabl(kablu), innaz zâlimîne lehum azâbun elîm(elîmun). Şeytan, emir yerine getirildiği zaman şöyle dedi: “Muhakkak ki; Allah, size “hak olan vaadini” vaadetti. Ve ben de size vaadettim. Fakat ben, vaadimden döndüm. Ve ben, sizin üzerinizde bir güce (sultanlığa, yaptırım gücüne) sahip değilim. Sadece sizi davet ettim. Böylece siz, bana icabet ettiniz. Artık beni kınamayın! Kendinizi kınayın! Ve ben, sizin yardımcınız değilim. Siz de, benim yardımcım değilsiniz. Gerçekten ben, sizin beni ortak koşmanızı daha önce de inkâr ettim. Muhakkak ki; zalimlere acı azap vardır.”
ALLAH'A BİR KUL OLMAK OLARAK BAHSEDİLEN KONUDA, ÖYLE HAFİFE ALINACAK BİR ŞEY OLMADIĞI ANLAŞILMAKTADI.
Allah'a mülâki olmayı dileyin Allah'dan hacet namazı ile irşat makamını isteyin ki Allah ecrinizi versin.
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
|