“Müstemleke idaresi, büyük bir gaflet içindeydi. Sahiller tamamen Rum bekçilerin kontrolü altında bulunuyordu. Onlara itimat sonsuzdu. Gümrük nazırı Rum, muavinleri Rum, sahil bekçileri Rumlardı. İngiliz valiler her akşam bir Rum sosyetesinin evinde yiyip içiyor, toplanan genç kızlarla dansını, pokerini istediği ve dilediği tarzda icra ediyordu. Uyuşturucu ve uyutucu enjeksiyonu büyük bir maharetle vermesini bilen Rumlar, ölü hale getirdikleri İngilizleri ekarte ederek bir nevi hürriyet serbestliği kazanmaya muvaffak olmuşlardı”. 1969
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
İ-kinci Paylaşım Savaşı sonrasına baktığımızda Türk – Amerikan ilişkilerinin yoğunlaşmaya başladığını söylemek olasıdır. O günlerde İstanbul’a gelen Missuri zırhlısı ilişkilerin yoğunlaşmasını tetiklemiştir. Dostluk anısı olarak gelen adı geçen geminin coşku ile karşılandığı biliniyor. Bunları neden yazıyorsunuz dediğinizi duyar gibiyim. Missuri gemisinin gelişine dek ortalıklarda pek görünmeyen diyaspora Ermenilerinin boy göstermeye başlamaları da o döneme denk geliyor. O güne dek Ermeni soykırımına değinmeyenler birden bire konuyu gündemde tutmaya başladılar.
Bugüne değin 1915 olaylarını kabul eden ülkelerin sayısına sürekli olarak zam geliyor. Bu söylemi tanımanın pek inandırıcılığı kalmamasına karşın ülke parlamentoları aracılığı ile tarih yeniden yazdırılmaya çalışılıyor. Son günlerde Lüksemburg ile Brezilya da bu kervana katılanlar listesinde kendilerine yer buldular. Avrupa Parlamentosu da 100. yıl savlarını pekiştirmek adına bir karar daha aldı. Amerikan Cumhurbaşkanı olan artist eskisi Ronald Regan’ın da 1915 yılında yaşananların soykırım olduğunu söylediğinin unutulmaması gerekiyor.
Avrupa Parlamentosunun aldığı son kararın bugüne değin alınmış olan bütün kararların en serti olduğu açıklandı. Öyküde anlatıldığı gibi ufak tefek bir kişiye adını sormuşlar, O da ‘Mülayim’ demiş. Sert olsan ne yazar... Geldiğimiz bu noktada diyaspora Ermenileri ile Ermenistan yönetiminin doyuma ulaşamayacağı anlaşılıyor. İzlemekte oldukları Türk ve Türkiye düşmanlığı politikalarından vazgeçmedikleri sürece bu konuyu daha 100 yıllarca konuşacağız. Onlar böyle istiyorlar diye de teslim bayrağını çekmeyeceğiz. Bu gerekçe ile Türkiye alınan bu kararı haklı olarak yok hükmünde sayıp iade etmiştir.
Bununla yetinmeyen adı geçen parlamento Kıbrıs’a da elini uzatıyor. Bu güne değin aldıkları kararları yeniden ısıtarak gündeme taşıdılar. Maraş’ın açılmasının ötesine geçerek eski sahiplerine geri verilmesini istiyorlar. BM Güvenlik Konseyi kararlarına göre Maraş bütünlüklü çözümün bir parçası olarak kabul ediliyor. Deneyimli siyasetçi Mustafa Akıncı’nın Cumhurbaşkanı seçilmesi ile başlayan olumlu havanın dağılmaya başladığı ve bütünlüklü çözümün zora girmeye başladığı bir döneme girdiğimiz izlenimi alıyoruz. 40 yılı aşkın süredir yetişen kuşaklar bir birlerini tanımıyorlar. Hangi ortak noktada buluşabilecekleri bile kuşkuludur. Çözüm olacak anlaşma olacak diyerek kimsenin kimseyi kandırmasına gerek olmadığının bilinmesini istiyoruz.
Mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gideni Bay Nikos Anastasiyadis tarafından hazırlandığı savlanan güven yaratıcı önlemler paketi kısmi de olsa Rum basınında yer alıyor. Lefkoşa Türk ve Rum Belediyeleri arasındaki barikatların kaldırılması ve Baf Kapısı bölgesinde de serbest ticaret bölgesinin oluşturulması öneriliyor. Maraş konusundaki önerilerinin Avrupa Parlamentosunun önerileri ile bire bir örtüştüğünü de kaydetmek istiyoruz. Ara bölgedeki asker sayısının azaltılması ve ateşkes hattına çekilmesi de isteniyor. Arada oluşacak asker boşluğunun hangi gücün denetimine verileceğine de açıklık getirilmesi gerekiyor. Rum Ulusal Konseyi’nin de onayına sunulan belge ile, “Bu ülkenin egemeni biziz, Türkler başta olmak üzere diğer unsurların tamamı azınlıktır” mesajını verdiklerini kaydediyoruz.
Mustafa Akıncı’nın seçilmesi ile iklim değişikliği diye tanımlanan değişimden karşı tarafın yeterince yararlanmak isteyeceğini söylemek ne yazık ki olanaklı değildir. Karşı taraf bir yandan görüşme masasına oturuyor gibi yapıyor diğer yandan da Türkiye’deki seçim sonuçlarının şekillenmesi ile atacağı adımları atmasını bekliyorlar. Rum siyasetinin mal varlığı açısından en zengini olan parti görünümündeki Akel’de “Bundan sonra önemli olan Türkiye’nin pratikte nasıl davranacağıdır” açıklamasını yaptı. Bu iki görüşün birlikte değerlendirlmesinin uygun olacağını düşünüyoruz.
Mendil büyüklüğündeki ülkenin ilan ettiği Münhasır Ekonomik Bölgede bulunan Afrodit gaz yatağınında 4 yıllık sondajın ardından ilk kez ‘ticari olarak çıkarılabilir’ açıklaması Avrupa Parlamentosu raporunda da yer alıyor. Raporda ayrıca Doğu Akdeniz doğalgaz yataklarının Avrupa enerji güvenliği açısından göz önünde bulundurulmalı değerlendirmesi yer alıyor. Bu güne değin adı geçen bölgedeki gazın üretilmesinin ekonomik olmadığı belirtilerek kamuoyu yanıltılmıştır.
Güven yaratıcı önlemler diyerek baskılarını arttırmaya çalışanlarla çözümün zora girmekte olduğunun görülmesi gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız...
|