Bugün insanlara öğretilen din, din eğitimi veren okullarda öğretilen dindir ve bu eğitim sonucunda insanlar Peygamberimiz SAV Efendimiz ve ashabı gibi dini yaşayamıyor.
O zaman tekrar soralım herhangi bir yanlışlık olmasın. Yaşadığınız din sizleri SAHABE gibi olmanızı sağlıyor mu? Sahabe gibi mutlu musunuz?
İslam’ın farz olan beş şartı ile mümkün değil, çünkü dinimizi yaşamaya yeterli değil. Sahabenin Kur’an-ı Kerimi yaşaması Peygamberimiz SAV Efendimizden Kur’an-ı Kerimi öğrenip hayatlarına tatbik etmesi iledir.
Peki, bugün neden yaşan mıyor? Aslında çok az bir gurup yaşıyor, ama onlar Kur’an-ı Kerimi bir RESULDEN öğreniyorlar.
İşte şimdi ip koptu; neden mi? Bu dönemde resul mü olur? Olur, olurda bu gün öğretilen bilgi ile olmaz. Kur’an-ı Kerim'e uymayan bilgiler verildiği için birçok bilgilerin üstü örtülüyor.
Nedir bunlar? Peygamberimiz SAV Efendimizden sonra resul gelmeyecek; neden Kur’an-ı Kerim böyle bir şeyden bahsetmiyor, tam tersine her zaman resul var diyor.
Önce Resulün olması veya olmamasını çözelim. Nebi resullük, Peygamberimiz SAV Efendimiz ile sona ermiş. Bir daha nebi resul gelmeyecek.
AHZAB - 40 :Mâ kâne muhammedun ebâ ehadin min ricâlikum, ve lâkin resûlallâhi ve hâtemen nebiyyin(nebiyyine), ve kânallâhu bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).Muhammed (A.S), sizin erkeklerinizden hiçbirinin babası olmamıştır (değildir). Fakat Allah'ın Resûl'ü ve Nebîler'in (Peygamberler'in) Hatemi'dir (Sonuncusu). Allah, herşeyi en iyi bilendir.
Nebilerin sonuncusu ama resullerin sonuncusu değil. Nebi resullerin uzun süre olmadığı zaman dilimleri vardır. 1400 seneden fazla Nebi resul yoktur. Veli resuller art arda gelirler.
MU'MİNUN - 44 :Summe erselnâ rusulenâ tetrâ, kullemâ câe ummeten resûluhâ kezzebûhu fe etbâ’nâ ba’dahum ba’dan ve cealnâhum ehâdîs(ehâdîse), fe bu’den li kavmin lâ yu’minûn (yu’minûne).Sonra Biz, resûllerimizi ardarda (arası kesilmeksizin) gönderdik. Her ümmete resûlü geldiği zaman, her defasında onu yalanladılar. Biz de onları birbiri arkasından (helâk ettik). Ve onları efsane kıldık. Artık mü'min olmayan kavim (Allah'ın rahmetinden) uzak olsun.
Her dönem Allah bir müceddit (dini yenileyen) gönderir. Mesela hicri 13. yüzyılın Mücedditi Said-i Nursi Hazretleridir. İster kabul edilsin ister edilmesin. Müşrikler tam 27 sene hapiste yatırmadılar mı?
İyide, Müceddit Said-i Nursi Hazretlerinin bu gün talebeleri, hicri 14. yüzyılın Mücedditi olmayacağını savunur nice böyleleri.
Neden Allah adaletin sahibi kıyamete kadar boş bırakmayacağını söylüyorsa sizler mi yasaklayacaksınız?
A'RAF - 35 :Yâ benî âdeme immâ ye’tiyennekum rusulun minkum yekussûne aleykum âyâtî fe menittekâ ve asleha fe lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn(yahzenûne).Ey Âdemoğulları! Sizin içinizden, size âyetlerimi anlatan (kıssa eden) resûller geldiği zaman, bundan sonra kim takva sahibi olur ve nefsini ıslâh ederse (nefs tasfiyesi yaparsa), artık onlara korku yoktur. Ve onlar mahzun da olmazlar.
Demek ki âdemoğlu olan herkese resul geliyor. Her şey verilmiş zaten olması ve olmaması önemli mi? Evet önemli, çünkü görevleri insanların kurtuluşu.
Nebi resul veya veli resulün ortak bir görevi var mıdır? Şeriat nebi resulle gelir. Bu gün nebilerle değil de resullerle gelir denir. Ayette ise bu mesnetsiz iddiayı Allah yalanlamış;
EN'AM - 89 :Ulâikellezîne âteynâhumul kitâbe vel hukme ven nubuvveh(nubuvvete), fe in yekfur bihâ hâulâi fe kad vekkelnâ bihâ kavmen leysû bihâ bi kâfirîn(kâfirîne).İşte onlar, KENDİLERİNE KİTAP,HİKMET ve PEYGAMBERLİK VERDİĞİMİZ KİMSELERDİR. Onlar eğer, onu inkâr ederlerse artık, onu inkâr etmeyecek bir kavmi ona vekil ederdik.
İşin ilginç tarafı, "hayır nebilere kitap verilmemiştir" diyen ve bunu inkar edenlere Allah vekil tayin edilmiyor.
Peki, bu resullerin ortak görevine bakarsak; hepsi HİDAYETİ tebliğ ile görevli olduklarını görüyoruz.
SAF - 9 :Huvellezî ersele resûlehu bil hudâ ve dînil hakkı li yuzhirehu aled dîni kullihî ve lev kerihel muşrikû(muşrikûne). Resûl'ünü hidayet ile ve (esasları unutulmuş olan) dînlerin hepsinin üzerine, izhar etmek (açıklayıp doğrusunu ispat etmek) için, Hakk dîn (Allah'ın ezelî ve ebedî olan dîni) ile gönderen O'dur. Ve müşrikler, kerih görseler bile.
Hangi dönemde olursa olsun ve hangi kavim de olursa olsun mutlaka bir resul hidayeti anlatmak üzere vazifeli kılınır. Ama insanların çoğu bu Allah dostları ile alay eder.
İSRA - 15 :Menihtedâ fe innemâ yehtedî li nefsih(nefsihî), ve men dalle fe innemâ yadıllu aleyhâ, ve lâ teziru vâziretun vizre uhrâ, ve mâ kunnâ muazzibîne hattâ neb’ase resûlâ(resûlen).Kim hidayete erdiyse, sadece kendi nefsi için (nefsini tezkiye ettiği için) hidayete erer. Öyleyse kim dalâlette ise sorumluluğu sadece kendi üzerinde olarak dalâlette kalır. Yük taşıyan (günahı yüklenen) bir kimse, bir başkasının yükünü (günahını) yüklenmez. Ve Biz, bir resûl göndermedikçe azap edici olmadık.
Bu nedenle dalâlette kalırlar, resul ile alay ettikleri için Allah da onlara azab eder. Ama biz resulün lisanını anlayamayız derseniz, Allah her kavme kendi anladığı lisan ile resul mutlaka gönderir.
İBRÂHÎM - 4 :Ve mâ erselnâ min resûlin illâ bi lisâni kavmihî li yubeyyine lehum, fe yudillullâhu men yeşâu ve yehdî men yeşâ’(yeşâu), ve huvel azîzul hakîm(hakîmu).Hiçbir resûlümüz yoktur ki; Biz, onu kendi kavminin lisanıyla göndermiş olmayalım. Onlara (kendi lisanlarıyla) beyan etsin (açıklasın) diye. Öyleyse Allah, dilediğini (Allah'a ulaşmayı dilemeyenleri) dalâlette bırakır. Dilediğini (Allah'a ulaşmayı dileyenleri) hidayete erdirir. Ve O, Azîz'dir, Hikmet Sahibi'dir.
Kur’an-ı Kerimden bu ilmi alamadıkları için farz olan İslam’ın beş şarttan oluştuğunu ve yeterli olduğunu iddia ederler. Ama kendi lisanları ile kendilerini hidayete, yani nasıl kurtulacaklarını ve nasıl dinlerini yaşayacaklarını anlatan bir veli resulü kabul etmezler taaki cehennem kapısında cehennemin bekçileri soruncaya kadar.
ZUMER - 71 :Vesîkallezîne keferû ilâ cehenneme zumerâ(zumeran), hattâ izâ câuhâ futihat ebvâbuhâ, ve kâle lehum hazenetuhâ e lem ye’tikum rusulun minkum yetlûne aleykum âyâti rabbikum ve yunzirûnekum likâe yevmikum hâzâ, kâlû belâ ve lâkin hakkat kelimetul azâbi alel kâfirîn(kâfirîne). Kâfirler, zümre zümre cehenneme sürülürler. Oraya geldikleri zaman, onun (cehennemin) kapıları açılır. Ve onun (cehennemin) bekçileri onlara derler ki: “Size, sizden (sizin aranızdan) olan resûller gelmedi mi ki, size Rabbinizin âyetlerini okusun, bugüne (buraya) geleceğinizi (söyleyerek) uyarsın? (Cehenneme gidenler) dediler ki: “Evet (geldiler).” Fakat azap sözü kâfirlerin üzerine hak oldu.
ZUMER - 72 :Kîledhulû ebvâbe cehenneme hâlidîne fîhâ, fe bi’se mesvel mutekebbirîn(mutekebbirîne). (Onlara): "Orada ebediyyen kalmak üzere cehennemin kapılarından girin!" denildi. Artık kibirlenenlerin mesvası (kalacağı yer) ne kötü.
Burada, hemen "bu ayetler kafirler için" derler de, kafir; Allah'ın ve resulünün söylediklerinin dışında, Allah'ın söylemediğini söyleyenlerdir. Bu Allah’ın ayetlerini kabul etmemiş anlamına gelmez mi?
TEVBE - 54 :Ve mâ meneahum en tukbele minhum nefekâtuhum illâ ennehum keferû billâhi ve bi resûlihî ve lâ ye’tûnes salâte illâ ve humkusâlâ ve lâ yunfikûne illâ ve hum kârihûn(kârihûne).Ve onların infâklerinin, onlardan kabul edilmesine mani olan şey, ancak Allah'ı ve O'nun resûllerini inkâr etmeleri ve namaza üşenerek gelmeleri ve onların ancak kerih görerek infâk etmeleridir.
Size öğretilen ilim de, kafirler namaz kılar mı? Ne kadar yanlış şeyler öğretiliyor öyle değil mi?
Gene de Ayetleri görseler de birçok kişi kabul etmeyecek ve aksini iddia edecek. Çünkü gelen resul insanları hidayete çağırır, din öğreticileri de İslam’ın beş şartı yeter iddiasında devam eder. Resulün gelmeyeceğini iddia etmeleri ilimlerinin yetersiz olduğunu ve Allah'a davete (hidayeti) kabul etmediklerini gösterir.
Hâlbuki bu Allah dostları Allah Kendisine davet ettiği için Allah'a davet ederler. Ölmeden Allah'ın emanet olarak verdiği ruhu sahibi olan Allah'a ulaştırmayı kalben dileyin derler.
RAD - 14 :Lehu da’vetul hakk(hakkı), vellezîne yed’ûne min dûnihî lâ yestecîbûne lehum bi şey’in illâ kebâsitı keffeyhi ilel mâi li yebluga fâhu ve mâ huve bi bâligıh(bâligıhî), ve mâ duâul kâfirîne illâ fî dalâl(dalâlin).Hakkın daveti O'nadır (Kendisinedir, Allah'adır). O'ndan başkasına davet ettikleri (şeyler), onlara bir şeyle icabet etmezler. Onlar ancak suya, onun ağzına, suyun ulaşması için avucunu açmış kimse gibidir. O (su), ona ulaşacak değildir. Ve kâfirlerin daveti, dalâletten (su nasıl onların ağızlarına ulaşamıyorsa, dalâlette olanlar da hidayete ulaşamaz) başka bir şey değildir.
Allah başlangıçta açık bir dalâlette olan insanlar ile muhatap olmayacağına göre, ilmini; Allah’ın ilmini öğrenmiş ve yaşamış birisi ile öğretiyor. Kabul edip etmemek, sizin iradenizle vereceğiniz karara bağlı.
AHKÂF - 31 :Yâ kavmenâ ecîbû dâiyallâhi ve âminû bihî yagfir lekum min zunûbikum ve yucirkum min azâbin elîm(elîmin).Ey kavmimiz! Allah'ın davetçisine icabet edin. Ve O'na îmân edin ki, sizin günahlarınızı bağışlasın ve mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve sizi elîm azaptan korusun.
AHKÂF - 32 :Ve men lâ yucib dâiyallâhi fe leyse bi mu’cizin fîl ardı ve leyse lehu min dûnihî evliyâu, ulâike fî dalâlin mubîn(mubînin). Ve Allah'ın davetçisine icabet etmeyen kimse, yeryüzünde (Allah'ı) aciz bırakacak değildir. Ve onun Allah'tan başka dostları yoktur. İşte onlar apaçık dalâlet içindedirler.
Onun için Zümer 71 deki duruma düşmemek için Allah'a davet edildikten sonra davetçinin davetine icabet edin.
Yok, resul diye bir şey olamaz diye bunca ayete itiraz ederlerse, sorun bakalım "Siz ölümsüz müsünüz?" çünkü onları da öldürmek ve Allah'a döndürülmesi için resuller gelecektir.
EN'AM - 61 :Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah(hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn(yuferritûne).Ve O, kullarının üstünde kahhardır (kuvvet ve güç sahibidir).Ve üzerinize muhafaza edici (koruyucu) gönderir. Sizden birinize ölüm gelince, onu Resullerimiz(elçilerimiz) vefat ettirir. Onlar (bunu yaparken) kusur etmezler.
Bu kişiler bir veli resul tarafından Allah'ın kendisine davet ettiği söylenmiş ama bu kişiler İslam’ın beş şartının yeterli olacağını ve kurtaracağını iddia etmişlerdir.
Ama ölüm anında Allah'a nasıl yalvarırlar bilir misiniz? Allah'a geri dönmeleri için yalvarırlar. Neden? Allah'ın davetine icabet etmek için. Son anda nereden biliyorsun Allah'ın davetine icabet edilmesi gerektiğini ki? Neden yaşarken kabul etmedin öyleyse? Çünkü Allah'a davet eden veli resulü beğenmedin ve kendini dinde ileri sandığın için değil mi?
İBRÂHÎM - 44 :Ve enzirin nâse yevme ye’tîhimul azâbu fe yekûlullezîne zalemû rabbenâ ahhırnâ ilâ ecelin karîbin nucib da’veteke ve nettebiır rusul(rusule), e ve lem tekûnû aksemtum min kablu mâ lekum min zevâl(zevâlin).Azabın onlara geleceği gün ile insanları uyar. O zaman zalimler şöyle diyecek: “Rabbimiz, bizi yakın bir süreye kadar tehir et (bize zaman ver). Senin davetine icabet edelim ve resûllere tâbî olalım.” Daha önce “sizin için bir zeval olmadığına” yemin eden siz değil misiniz?
Bunlar Allah'a daveti kabul etmemişler ve davet eden veli resullere de itibar etmemişlerdir. Ölüm anında Allah’a geri döndükleri takdir de kabul edeceklerini söylerler.
İslam’ın beş şatının yetmediği Allah "hani size bir zeval gelmeyeceğine yemin ediyordunuz" diyor.
MUHAMMED - 14 :E fe men kâne alâ beyyinetin min rabbihî ke men zuyyine lehu sûu amelihî vettebeû ehvâehum. Öyleyse Rabbinden beyyine (delil) üzerinde olan kişi, kötü ameli kendisine süslü gösterilen ve hevalarına tâbî olan kişiler gibi midir?
Bu kişiler Allah'ın davetçisine değil de hevalarına tabi olmuşlardır. Ayetler ile yaşayan kişiler gibi değillerdir. Hidayete eremezler, dalâlette kalırlar.
KASAS - 85 :İnnellezî farada aleykel kur’âne le râdduke ilâ meâd(meâdin), kul rabbî a’lemu men câe bil hudâ ve men huve fî dalâlin mubîn(mubînin). Muhakkak ki Kur'ân'ı sana farz kılan, elbette seni dönülecek yere döndürecek olandır. De ki: "Kimin hidayet ile geldiğini ve kimin apaçık dalâlette olduğunu, Rabbim daha iyi bilir."
Nefsinize tabi olmaktansa kimin hidayet üzeri kimin dalâlette olduğunu neden hacet namazı ile sormuyorsunuz? Rabbimiz daha iyi bilmiyor mu?
NE KAYBEDERSİNİZ Kİ? ALLAH'TAN İSTEYECEKSİNİZ. ALLAH'IN YARDIM EDECEĞİNDEN ŞÜPHENİZ Mİ VAR?
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda: Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
Allah'a emanet olun.
|