İnsanlar iman ettik derler, bu kişilerin iman etmeleri veya etmemelerini biz bilemeyiz. Bu kişilerin iman sahibi olup olmamalarını Rabbimiz bilir.
BAKARA - 8 :Ve minen nâsi men yekûlu âmennâ billâhi ve bil yevmil âhıri ve mâ hum bi mu’minîn(mu’minîne).Ve insanlardan bir kısmı derler ki: “Biz, Allah'a ve ahiret gününe (hayatta iken ruhun Allah'a ulaşacağı güne) îmân ettik.” Ve onlar mü'min değillerdir.
BAKARA - 9 :Yuhâdiûnallâhe vellezîne âmenû, ve mâ yahdeûne illâ enfusehum ve mâ yeş’urûn(yeş’urûne).(Zannederler ki) Allah'ı ve âmenû olanları aldatırlar. Halbuki onlar, ancak kendilerini aldatırlar ve farkına varmazlar.
Bir kişi gerçekten iman ettiğini Allah'ın ayetleri ile ölçersek bazı özelliklerin sahibi olması lazım. Ne gibi özellikler olabilir? Bir bakalım.
İmânlarına zulüm karıştırmayanlar hidayete erer.
EN'AM - 82 :Ellezîne âmenû ve lem yelbisû îmanehumbi zulmin ulâike lehumul emnu ve hum muhtedûn(muhtedûne). Âmenû olan kimseler ve îmânlarını zulümle karıştırmayanlar, işte onlar (korkudan) emindirler. Ve onlar hidayete erenlerdir.
Bu amenu olan kişiler Allah'a mutlaka mülâki olacak kişilerdir.
HUD - 29 :Ve yâ kavmi lâ es’elukum aleyhi mâlâ(mâlen), in ecriye illâ alâllâhi ve mâ ene bi târidillezîne âmenû, innehum mulâkû rabbihim ve lâkinnî erâkum kavmen techelûn (techelûne).Ve ey kavmim! Buna (tebliğ ettiğim şeylere) karşılık sizden mal olarak (bir şey) istemiyorum. Eğer ücretim (ecrim) varsa ancak Allah'a aittir. Ve ben âmenû olanları ((Allah'a ulaşmayı dileyenleri) tardedecek (uzaklaştıracak, kovacak) değilim. Muhakkak ki onlar, Rab'lerine mülâki olacaklar (ulaşacaklar). Ve lâkin ben, sizi cahillik eden bir kavim olarak görüyorum.
Allah'a ulaşmayı (mülâkî olmayı) dileyen kişi hidayete eriyorsa inanmak ki iman etmek o zaman ölmeden ruhlarını Allah'a ulaşacağına iman eden kişidir ki bu iman ile mutlaka, hidayete erecektir.
YUNUS - 9 :İnnellezîne âmenû ve amilûs sâlihâti yehdîhim rabbuhum bi îmânihim, tecrî min tahtihimul enhâru fî cennâtin naîm(naîmi). Muhakkak ki âmenû olanlar ve amilüssalihat (nefs tezkiyesi) yapanlar, îmânlarından dolayı Rab'leri, onları hidayete erdirir. Onlar, altlarından ırmaklar akan naîm cennetlerindedirler.
İnsanlara gelen bir Allah dostu, onları Allah'a davet eder, davete icabet edenler de iman etmiştir.
AL-İ İMRAN - 193 :Rabbenâ innenâ semi’nâ munâdiyen yunâdî lil îmâni en âminû bi rabbikum fe âmennâ, rabbenâ fagfir lenâ zunûbenâ ve keffir annâ seyyiâtinâ ve teveffenâ meal ebrâr(ebrâri). Ey Rabbimiz! Hiç şüphesiz biz: “Rabbinize îmân edin.” diye îmâna davet eden bir davetçi işittik ve hemen îmân ettik (davetçiye tâbî olarak mü'min olduk). Ey Rabbimiz! Artık bizim günahlarımıza mağfiret eyle, kötülüklerimizi de ört ve bizi EBRAR (Allah'a ulaşan ve velî olan cennetlik)larla birlikte öldür.
Ama kendilerini Allah'a davet eden Allah'ın bir elçisine bizi bir insan mı hidayet edecek demeleri, onların hidayete erememesine neden olur. Zaten bu kişiler mustağni olan kişilerdir.
TEGABUN - 6 :Zâlike bi ennehu kânet te'tîhim rusuluhum bil beyyinâti fe kâlû e beşerun yehdûnenâ fe keferû ve tevellev vestagnâllâh(vestagnâllâhu), vallâhu ganiyyun hamîd (hamîdun). İşte bu, onlara resûlleri beyyineler (açık deliller) getirdiği zaman: “Bir beşer mi bizi hidayete erdirecek?” demeleri sebebiyledir. Böylece inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Ve Allah, müstağni olduğunu (Kendisinin hiçbir şeye ve de onların îmânlarına da ihtiyacı olmadığını) gösterdi. Ve Allah; Gani'dir, Hamîd'dir.
Gerçekte Allah’ın tayin ettiği bir dostu bu göreve vesile olacaktır ama insanlar iman etmezler.
SECDE - 24 :Ve cealnâ minhum eimmeten yehdûne bi emrinâ lemmâ saberû ve kânû bi âyâtinâ yûkınûn(yûkınûne).Ve onlardan, emrimizle hidayete erdiren imamlar kıldık ve sabır sahibi oldukları ve âyetlerimize (Hakk'ul yakîn seviyesinde) yakîn hasıl etmiş oldukları için.
İnsanlar Allah’a davet edilmekten şüphe içinde olmaları onları imandan uzaklaştırır.
HUD - 62 :Kâlû yâ sâlihu kad kunte fînâ mercuvven kable hâzâ e tenhânâ en na'bude mâ ya'budu âbâunâ ve innenâ le fî şekkin mimmâ ted'ûnâ ileyhi murîb(murîbin). “Ya Salih, sen bundan önce aramızda, hakkında ümit beslenen bir kimse olmuştun!” dediler. “Babalarımızın taptığı şeylere, bizim tapmamızı sen bize nehy mi ediyorsun? Gerçekten, bizi O'na davet ettiğin şüphe verici şeyden, biz kesinlikle tereddüt içindeyiz.” dediler.
Demek ki insanların bir kısmı her zaman davetten şüphe içinde olmuşlar ve imandan uzaklaşmışlardır. Bu Allah'a davet eden alemlerin sultanı Resulullah olsa bile insanlar şüphe ile tabi olurlarsa kalplerine iman girmez.
HUCURAT - 14 :Kâletil a’râbu âmennâ, kul lem tu’minû ve lâkin kûlû eslemnâ ve lemmâ yedhulil îmânu fî kulûbikum, ve in tutîullâhe ve resûlehu lâ yelitkum min a’mâlikum şey’â(şey’en), innallâhe gafûrun rahîm(rahîmun).Araplar: “Biz âmenû olduk.” dediler. (Onlara) de ki: “Siz âmenû olmadınız (Allah'a ulaşmayı dilemediniz). Fakat: “Teslim olduk.” deyin. Kalplerinize (içine) îmân girmedi. Ve eğer Allah'a ve O'nun Resûlü'ne itaat ederseniz (Allah'a ulaşmayı dilerseniz), amellerinizden bir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allah; Gafur'dur, Rahîm'dir.”
Allah ve resulüne itaat etmedikleri şey Allah’a davete şüphe ile bakmaları neden ile kalplerine iman girmiyor.
FUSSİLET - 54 :E lâ innehum fî miryetin min likâi rabbihim, e lâ innehu bi kulli şey’in muhît(muhîtun). Onlar gerçekten Rab'lerine mülâki olacaklarından (ruhlarını hayatta iken Allah'a ulaştıracaklarından) şüphe içindeler, öyle değil mi? O (Allah), herşeyi ihata etmiştir (ilmiyle kuşatmıştır), öyle değil mi?
Yani bir insanın ruhu Allah’a nasıl ulaşır? İslam’ın beş şartını yerine getirmek yeterli olmaz mı gibi sorular insanların kalbine imanın girmesini engellediği için hidayete eremezler.
SEBE - 21 :Ve mâ kâne lehu aleyhim min sultânin illâ li na’leme men yû’minu bil âhireti mimmen huve minhâ fî şekk(şekkin), ve rabbuke alâ kulli şeyin hafîz(hafîzun).Ve onun (iblisin) onlar üzerinde bir sultanlığı (nüfuzu, tesiri) yoktu. Ahirete (hayatta iken ruhunu Allah'a ulaştırmaya) inanan kişi ile ondan (Allah'a ulaşmaktan) şüphe içinde olanları bilmemiz için (iblisle onları imtihan ettik). Ve senin Rabbin herşeyi hıfzedendir.
Bu şüphenin arkasında iblis vardır insanların iman etmelerini engellemek içidir. Ama insanlar kendilerini iman ettiklerini sanırlar ve şüpheleri de devam eder. Allah'ın Kur’an-ı Kerim de farz olan emirlerini yerine getirmez veya bilerek isyan içindedirler.
Gerçek iman sahipleri Allah'a mülaki olmayı dilemiş ve hüsranda olmayan hidayete ermiştir. Eğer mülâkî olmaya şüphe ettiyse hüsranda ve dalâlettedir.
YUNUS - 45 :Ve yevme yahşuruhum keen lem yelbesû illâ sâaten minen nehâri yete ârefûne beynehum, kad hasirellezîne kezzebû bi likâillâhi ve mâ kânû muhtedîn(muhtedîne).Ve o gün (Allahû Tealâ), gündüzden bir saatten başka kalmamışlar (bir saat kalmışlar) gibi onları toplayacak (haşredecek). Birbirlerini tanıyacaklar (aralarında tanışacaklar). Allah'a mülâki olmayı (Allah'a ölmeden önce ulaşmayı) yalanlayanlar, hüsrandadır (nefslerini hüsrana düşürdüler). Ve hidayete eren kimse(ler) olmadılar (ruhlarını ölmeden evvel Allah'a ulaştıramadılar).
O zaman gerçek mümin Allah'a ve Resulüne iman edenler ve Allah'ın emirlerini yerine getirenlerdir, çünkü şüphe duymazlar.
HUCURAT - 15 :İnnemel mû’minûnellezîne âmenû billâhi ve resûlihî summe lem yertâbû ve câhedû bi emvâlihim ve enfusihim fî sebîlillâh(sebîlillâhi), ulâike humus sâdikûn(sâdikûne).Mü'minler ancak onlardır ki, Allah'a ve O'nun Resûlü'ne îmân ettiler. Sonra da şüpheye düşmediler. Ve malları ve canları ile Allah yolunda cihad edenler; işte onlar, onlar sadıklardır.
İşte bu şüphe duymayan kişilere şeytan etkileyemez, imanları Allah’ın ayetlerini öğrendikçe hayatlarına şüphelenmedikleri için tatbik ederler. İşte bunlar imanları artan gerçek müminlerdir.
ENFAL - 2 :İnnemel mu'minûnellezîne izâ zukirallâhu vecilet kulûbuhum ve izâ tuliyet aleyhim âyâtuhu zâdethum îmânen ve alâ rabbihim yetevekkelûn(yetevekkelûne). Gerçek mü'minler onlardır ki; Allah zikredildiği zaman kalpleri titrer (cezbelenir). Ve onlara Allah'ın âyetleri okunduğu zaman onların îmânlarını arttırır ve Rab'lerine tevekkül ederler.
Allah'a çok güvenirler ve Allah'ın kendilerini hidayete ve teslimlere ulaştıracağında kesin emindirler, bu neden ile hidayete ererler ve zikrettikçe kalpleri titrer.
ZUMER - 23 :Allâhu nezzele ahsenel hadîsi kitâben muteşâbihen mesâniye takşaırru minhu culûdullezîne yahşevne rabbehum, summe telînu culûduhum ve kulûbuhum ilâ zikrillâh(zikrillâhi), zâlike hudallâhi yehdî bihî men yeşâu, ve men yudlilillâhu fe mâ lehu min hâd(hâdin). Allah, ihdas ettiği (nurların) ahsen olanlarını (rahmet, fazl ve salâvâtı), ikişer ikişer (salâvât-fazl ve salâvât-rahmet), Kitab'a müteşabih (benzer) olarak indirdi. Rab'lerinden huşû duyanların ciltleri ondan ürperir. Sonra onların ciltleri ve kalpleri Allah'ın zikriyle yumuşar, sükûnet bulur (yatışır). İşte bu, Allah'ın hidayetidir, dilediğini onunla hidayete erdirir. Ve Allah, kimi dalâlette bırakırsa artık onun için bir hidayetçi yoktur.
Kalplerinde iman olan ve şüpheden uzaklaşmış bu kişilerin kalplerine zikrettikçe Allah'ın nurları girer ve titretir (cezbelendirir) tıpkı peygamberimize tabi olup hidayete ve teslimlere ulaşan ashabı gibi
Demek ki iman şüphe götürmediğini, ama insanların kalbindeki imanı ancak Allah'ın bileceğini biliyoruz. İman eden bir kişinin de özelliklerini Allah ayetleri ile belirtmiş, onun için olmayan bir şeyi varmış gibi göstermek bizi ancak münafık yapar.
Bizlere düşen İslam’ın beş şartı ile teslimlere ulaşılamayacağı için, eksiklerimizi tamamlamak ve Allah'ın emirlerinin hepsini yaşamak, gerçek imanın sahibi olabilmek için.
Allah'a sormak ve hidayetimize vesile olacak hidayetçiyi hacet namazı ile Allah'tan istesek ne kaybederiz ki?
Bu ramazan ayı bulunmaz bir nimet. Hadi var mısınız gerçek imanda buluşmaya?
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda: Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
|