“Hükümetin müsamahasından adeta şımarık birer çocuk haline gelen vatandaşlarımız (Rumlar) - hakkımız olan ve demokrat bir hükümetin yapmaya mecbur olduğu – biz Kıbrıs Türk’üne kendilerine verilen hak kadar bir hak verilmesine bile tahammül edemiyor. Bunu hazmedemiyor. Hücuma geçerek Hükümete adeta hesap soracak kadar ileri gidiyorlar ki biz bu vatandaşlarımız adına hicap duyuyoruz”. 1949
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Adada uzun yıllardır devam eden uyuşmazlığın çözümü konusunda izlenen yöntem her yıl tekrarlanıyor. Eylül ayı geldiği zaman başlatılan süreç önce Nevyork’tan başlayıp sürgit ediliyor. Nevyork’ta garantici ülkelerin önde gelenleri ile birlikte çözüm üretmek için çabalara girişiyorlar. Görüşmelerden sonra beylik olarak söylenen “görüşmelerde ilerleme sağlanmıştır” sözcükleri ise inandırıcı olmasa bile tekrarlanıyor. Adada yaşayan halklar da ilerleme sağlanacağının ötesinde çözüme odaklandırılıyor.
Bu görüşmelerden sonra yılın sonuna doğru taraflar, karar vericilerin baskıları sonrasında yeniden adada bir araya gelerek görüşmelere başlayıp bu süreyi bahar aylarına kadar devam ettiriyorlar. Bu süreçte her yıl olduğu gibi şimdilerde yine Eylül ayının gelmesi beklenir. Yıllardır yapılan görüşmelerin beş aşağı üç yukarı aynı düzlemde yapıldığı yadsınamaz bir gerçektir. Arada sıklıkla yapılan karşılıklı suçlamalar ise görüşmelerin maydanozu oluyor.
Karar vericiler olarak tanımlan kurum ve kuruluşların yaptıkları müdahaleler sürecin tıkanmasının başat nedeni olmaktadır. Annan’ın belgesinin oylandığı günlerde AB’nin yaptığı müdahaleyi tipik bir örnek olarak sizlerle paylaşıyoruz. O günlerde Kıbrıs Türklerine yaptıkları vaatlerin hiçbirinin gerçekleşmediği iyi biliniyor. Adı geçen kuruluşun bazı projelerin gerçekleşmesi için yaptığı katkıların hangi amaçlarla yapıldığı da iyi biliniyor. Yine aynı kuruluşun Rumların direnişini kıramadığı için Doğrudan Ticaret Tüzüğü’nü uygulatamadığı unutulmamıştır. Yapılan bütün uyarılara karşın maymunların üçünü oynadığını belirtmek istiyoruz. Bu gerçekler bilinirken Kıbrıs Türklerinin AB’nin bir parçası olması için sabırsızlandıklarını söylemenin ne kadar inandırıcı ve gerçekçi olduğunu sizlerin engin değerlendirmelerinize bırakıyoruz.
Eylül ayına sayılı günler kala taraflar Nevyork’ta bir araya gelmenin hazırlıklarını sürdürüyorlar. Bugüne değin yapılan görüşmelerden Rum halkının büyük ölçüde bilgi sahibi olduğu biliniyor. Alınan gizlilik kararına Türk tarafının bağlı kalması dedikoduya varan tartışmaların yapılmasına neden olmaktadır. Oluşturucu devletin veya Türk devletçiğinin ne anlama geldiğinin, yetkilerinin neler olacağının ve egemenliğini kullanma yetkisinin olup olmayacağını net olarak açıklanmasında sayılamayacak kadar yarar olduğunu düşünüyoruz.
Böyle bir ortamda yürütülen görüşmelerden sonra Annan’ın belgesi benzeri, siyasi içerikli bir belgenin halkın oyuna sunulacağı satır aralarında duyuruluyor. Annan’ın belgesinin oylandığı günlerde halk niçin ‘evet’ niçin ‘hayır’ dediğini bilmeyerek oylarını kullandığı belleklerdeki tazeliğini koruyor. Daha da acısı bize ne şekilde oy kullanacağımızı adeta dikte ettirdiler diyenlere de rastladığımızı anımsatmak istiyoruz.
Böyle bir belgenin adeta bilinmeden yeterince tartışılmadan oylanması Kıbrıs Türklerini yeni açmazlarla karşı karşıya bırakabileceğini şimdiden kaydetmek istiyoruz. Kısa sürede olsa geçen günlerde Kıbrıs’ta idim. Adada bulunduğumuz kısa sürede edindiğim gözlemlerimizi önümüzdeki haftalarda sizlerle paylaşmayı sürdüreceğiz. İki taraf arasında en önemli sıkıntının karşılıklı güvensizlik olduğu biliniyor. Buna karşın karşı taraf bir yandan görüşmeleri sürdürür gibi yaparken, diğer yandan da İngiltere ile garantiler konusunda müzakereler yaptıkları açıklandı. Katimerini gazetesinde yer alan bir haberde mendil büyüklüğündeki ülkenin Dışişleri Bakanı Yannakis Kasulides’in güven yaratıcı önlemler konusunu görüşürken garantiler konusunu öne çıkardığı kaydediliyor. Bu tavırlarını, evlilik hazırlığı yapan bir kızın komşusunun oğlu ile oynaşmasına koşut bir olgu olduğunu sizlerde biliyorsunuz.
Bir birlerine güvenmeyenlerin ortalık yerlere çıkaracakları siyasi içerikli bir metnin, uluslar arası hukuk ve düzen çerçevesinde siyasi eşitliğe dayalı 2 bölgeli ve 2 toplumlu federasyonun nasıl kurulacağını bilenler varsa bilmeyenlere anlatsınlar. Aksi halde ayakları havada kalacak bir yeni oluşuma Kıbrıs Türk’ünün ‘evet’ demesinin bir hayli zor olacağının bilinmesi gerekiyor. Bugüne değin yaşadıklarının ışığında hazırlanacak olan yeni bir tuzağa düşmeyeceklerine şimdiden inanmak istiyoruz.
Hemen herkesin bildiği öyküdeki gibi oğlunun iyi yetişmesi için özveride bulunan baba beklentisinin karşılanmadığını görünce,“Benim oğlum bina okur döner döner yine okur” diye dertleniyordu. Sürdürülen müzakereleri de bu şekilde tanımlamak gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|