“Bölünmüş bir toplum yok olmaya mahkumdur diyorsunuz. Adada Türk halkının varlığını ve bu halkın kendi haklarına sahip çıkmasını siz Rumlar, daima bölücülük olarak gördünüz ve bunu gidermenin yolunu da Türklere demokratik dediğiniz bir Kıbrıs’ta azınlık hakları teklif etmekte buldunuz. 16 yıl sonra aynı görüşte olduğunuzu esefle müşahade ediyorum.”
1979 Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
İnsanların doğasında yeni arayışların ve daha iyi bir yaşama ulaşmak isteği dünyanın kurulduğu dönemden beri var olduğu biliniyor. Bu nedenle de bazı ülkelerde ya bireysel ya da toplu olarak yerlerinden ayrılan bazı gruplar göçe zorlanıyorlar. Kıbrıs Türkleri de bu olgudan payına düşeni almıştır. Geride bıraktığımız 20. yüz yılın ortalarında can güvenliklerini sağlayabilmek için yerlerinden ayrılmak durumda kaldılar. Adanın %3’lük bölümünde zor koşullarda yaşamak zorunda bırakıldıklarını anımsatmak istiyoruz. Dünyada yaşanan bu sürgün olaylarının temelinde ırkçı yaklaşımların yattığını da yinelemek istiyoruz.
Şimdilerde ise en uzun sınır komşumuz olan Suriye halkı da ırkçılığın ötesine geçerek inanç ayrılıkları nedeniyle benzer sıkıntıları yaşıyor. Ağırlıklı olarak Türkiye’ye sığınanların bir kısmı daha zor olsa bile Avrupa’nın kapılarını zorluyorlar. Emperyal güçler Suriye’de yaşananların bazen perde arkasına saklanarak bazen de öne çıkarak rol kesiyorlar. Türkiye’ye para vererek sığınmacılara sahip çıkmasını öneriyorlar.
Avrupa Birliği’nin önde gidenleri Türkiye’nin gösterdiği iyi niyetli, özverili çabalarını Avrupa Birliği üyeliği ile ilişkilendiriyorlar. Türkiye’nin bu çabalarını çıkara dayalı olarak yapmadığını bilmelerine karşın bu açıklamalarını densizlik olarak okumamız gerekiyor. Bunun ötesinde bu sözleri ile Türkiye’ye sopa altından abayı göstermek istediklerinin de unutulmamasını vurgulamak istiyoruz.
Bu arada yaptıkları çalışmalara bakılırsa Kasım 2015 – Şubat 2016 döneminde Türkiye’den Avrupa’ya gidecek olan sığınmacı sayısının 600 bine ulaşacağını belirtiyorlar. AB Komisyonu’nun Ekonomik Planlama Raporuna göre ise 2017 yılında Avrupa’ya ulaşacak sığınmacı sayısının 3 milyona ulaşabileceği öngörülüyor.
Böyle bir sayıya ulaşacak sığınmacılar son dönemde durgunluktan kurtulmak isteyen AB ekonomilerini yüz ters edebilir. Yunanistan ve İtalya’ya sığınanların diğer AB ülkelerine yerleştirilebilmesi için şimdilerde adı geçen ülkelerde bekletiliyorlar. Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri Nils Muiznieks yaşananlar karşısında “Umarım kirli işlerimizi taşeronlara yaptırdığımız günlere dönmeyiz” diyerek konumlarına açıklık getiriyordu.
Türkiye’nin ‘soykırım’ savlarından çektiği sıkıntıyı Kıbrıs konusu başta olmak üzere diğer konularda da çekmediğini söylemek belki olasıdır. Ermenilerlerin başlattığı soykırım savları şimdilerde Pontus savlarına kadar uzandı. Yunanistan Eğitim Bakanı Nikos Filis Parlamentolarında kabul edilmesine karşın “Pontus soykırımı olmamıştır” açıklamasını yaptı ve kızılca kıyametin kopmasına da neden oldu.
Yakın gelecekte Kıbrıs Rumları da yaşananları yüz ters ederek Kıbrıs Türklerinin kendilerine soykırım yaptıklarını anlatmaya başlarsa şaşırtıcı olmayacaktır. Nasıl olsa yanlışlarla yalanlarla dünyayı kandırmayı iyi biliyorlar. Yıllardır sürdükleri Kayıp Kişiler balonu şimdilerde söndürülmüştür. Bu nedenle gerçekleri anlatmak hepimize düşen görev olmalıdır.
Yakın dönmede yaşanan çatışmalardan sonra şimdilerde çözüme yönelik müzakerelere devam ediliyor.Halkın moral değerlerini yüksek tutmaya alışık olan siyasetçiler, “Rum tarafının çözüm konusundaki duyarlılık şu anda en yüksek düzeye ulaştı. Bundan yararlanmamız gerekiyor. Referandumda ‘Hayır’ demek bizim için kabus olur” diyordu.
Müzakerelerde yaşanan ve gizlenen gerçekler ortalık yerlerde sürünürken yapılan açıklamaların moralleri yüksek tutmak için yapılıyor olması nedeniyle biraz olsun havada kaldığını kaydetmek gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|