“İngilizler sadakatimizi aptallığımızdan değil, ancak kanunlara olan hürmetimizde aramalıdır. Yoksa İngilizler bizleri, şımarttıkları Rumlar gibi mi görmek istiyorlar?
Önlerinde bugün dirilen bir Türk halkı vardır. Artık ne yaparlarsa ‘yes sir’ demeyecek olanların sayısı, hiç de küçümsenmeyecek kadar çoğalmıştır ve her geçen gün bu miktarın yanına bir o kadar daha katılmaktadır.” 1951
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Avrupa ülkeleri yaşadıkları iki paylaşım savaşı sonrasında savaşın çıkar bir yol olmadığı gerçeği ile yüzleştikten sonra yeni arayışlara doğru dümeni kırdılar. Bu arada savaşın ağır sillesini yemiş olan Almanya’nın öncülük ettiği birlikte hareket etme çabalarına giriştiler. Büyük uğraşlar sonrasında AB projesini yaşama geçirdiler. AB proje olmanın ötesinde gizlice Alman yayılmacılığının da odak noktası gibi görünüyor. Türkiye’de bu yapının içine girebilmek adına yoğun bir uğraş veriyor.
Birliğe geç de olsa katılmayı başaran İngiltere’nin birlik içinde bir anlamda Amerika’nın Truva atı görevini yürüttüğü biliniyor. İngiltere sürekli olarak Türkiye’nin üyeliğine karşı olmadığını söylemesine karşın Türkiye’nin aleyhine alınan bütün kararlara imza atmaktan da çekinmiyor. Sonunda 11 Aralık 1999’da Türkiye’nin AB üye adaylığı kabul edildi. Dönemin Amerikan Başkanı Bay Clinton İngiltere Başbakanı Tony Blair’le yaptığı görüşmesi sonrasında “Türkiye’yi AB’ne kabul etmek (onları) gelecek 50 yıl için Batı’ya bağlayacak ve özellikle oranın doğusunda meydana gelebilecek sorunları çözmekte bize yardımcı olacak” diyordu.
Kıbrıs uyuşmazlığının çözümünü de bu çerçevede değerlendiriyordu. Şimdilerde AB’ni devre dışına itmeye çalışan Amerika’nın çözüm adına yoğun çaba içinde olduğu günlerdeyiz. Bu yoğunluğa karşın mendil büyüklüğündeki ülkenin Dışişleri Bakanı Bay Yannakis Kasulides’in Alithia gazetesinde yer alan açıklamasında “Kıbrıs sorununun 2016 yılında çözüleceğine inanmıyorum. Buna karşın müzakereler olumlu ya da olumsuz 2016 yılında bitecek” diyordu.
Bay Kasulides’in bu konuda da yalnız olmadığı biliniyor. Papaz başı 11. Hrisostomos, koşullarının dikkate alınmasını istiyor. “Türkiye’nin 42 yıl önce adaya evlilik veya kan bağı nedeni ile yerleşenler. Bunların konumları tartışmalıdır”. Yerleşikler diye tanımlananlar Türkiyeli mi Kıbrıslı mı? Bu soruya net yanıt verilmeden “Kilisenin Kıbrıslı Türklerle evli olanlar - ki o da insani nedenlerle - dışındaki yerleşiklerin adada kalmasını kabul etmesi söz konusu değildir.” Söylemi ve isteği boşlukta kalıyor.
Bay Nikos Anastasiyadis’in partisinin çözüm koşullarına da baktığımız zaman “Türk askerinin derhal ve tamamen geri çekileceği, garantiler hakkının olmayacağı, Kıbrıs Helenizmi’nin yaşamaya devam edeceği bir anlaşmaya evet” diyeceğiz açıklaması çözüme ne kadar uzak olduğumuzun da bir göstergesidir. Bay Anastasiyadis’in olası bir çözümün Annan’ın Planı ile ilgisinin olmadığını” söylerken ayak topu söylemi ile top çeviriyordu. “Rumların reddettiği planda öngörülenlerden öte iyileştirmeler ve farklar var” diyerek mesajını almak isteyenlere veriyordu.
Bu gelişmelere koşut adı geçen ülkede bir televizyon kanalı adına yapılan araştırma Bay Kasulides’in yaklaşımını doğruluyor. “Sizi şahsen meşgul eden en büyük sorun nedir?” Sorusuna verilen yanıtlarda katılımcıların %38.7 si ekonomi, %18.4’ü işsizlik ve %16.3’ü de Kıbrıs sorunu olduğu yanıtını veriyordu. Adanın kuzeyinde yapılacak olası bir araştırmada benzer sonucun ortalık yerlere çıkacağını kaydetmek istiyoruz.
İletişim şebekelerinin birleştirilmesi için yapılan ortak çalışma, adı geçen ülkenin “kuzeyde denetimi altında olmayan bir kurumla işbirliğine izin vermemesi” nedeniyle gerçekleştirilemiyor.
Birleşmeden veya ortak yönetimden amaçladıklarının egemenlik alanlarını adanın kuzeyine de yaymak olduğunun görülmesi gerekiyor mu ne…
Liderimiz Dr. Fazıl Küçük’ü bedenen kaybettiğimizin 32. yıldönümünde, O’nun insanlık anlayışını ve hoşgörüsünü özlemle arıyoruz. Işıklar içinde olsun…
SEVGİ ile kalınız…
|