DEMOKRATİK BİR İDAREDE PARTİLERİN OLMASI, BU TOPLUMDA İNSANLAR ARASINDA HER ZAMAN BİR CEDELLEŞME OLMASI DEMEKTİR. BU DA, BU ÜLKE İNSANLARININ BİRBİRLERİ İLE ANLAŞAMAYACAĞI VE HER ZAMAN ÇIKAR ÇATIŞMASI OLACAĞININ BİR İSPATIDIR. BÖYLE BİR ÜLKEDE HUZUR’U VE MUTLULUĞU TESİS ETMEK MÜMKÜN OLMAYACAKTIR. FIRKALARA AYRILMIŞ BİR TOPLUM ALLAH’IN AZABINA DUÇAR OLACAK BİR TOPLUMDUR. BU ŞEHİTLERİN VE ŞAHİTLERİN EMANETİ OLAN TOPRAKLARDA YAŞAYANLAR, GEÇMİŞİNE LÂYIK OLAMAYIŞININ BEDELİNİ DE, KORKARIM ALLAH ELİM BİR AZAP’I İLE CEZALANDIRILACAK VE DİNİNİ EMANET ETTİĞİ BU TOPLUMUN, ANCAK O ZAMAN AKLININ BAŞINA GELDİĞİNİ GÖRECEĞİZ.
O BÖYLE SÖYLÜYOR.
30 / RUM – 31:Munîbîne ileyhi vettekûhu ve ekîmûs salâte ve lâ tekûnû minel muşrikîn(muşrikîne).
O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun. Ve namazı ikame edin (namaz kılın). Ve (böylece) müşriklerden olmayın.
30 / RUM – 32:Minellezîne ferrakû dînehum ve kânû şiyeâ(şiyean), kullu hızbin bimâ ledeyhim ferihûn(ferihûne).
(O müşriklerden olmayın ki) onlar, dînlerinde fırkalara ayrıldılar ve grup grup oldular. Bütün gruplar, kendilerinde olanla ferahlanırlar.
Bu toplumda takva’yı Allah’tan korkmak diye öğreten bir eğitim varsa, bu toplum dinini unutmuş, ibadetlerini yapmanın din olduğunu zann eden bir toplum haline gelmiştir. Ayette de bahsedildiği gibi fırkalaşmış bir toplum oluşmuş, inananlar da cemaatler de birbirleri ile anlaşamayan, dinimizin hoşgörü ve muhabbet özelliği kalmayan küçük topluluklar haline gelmiş, fırkalaşmışız. Hâlbuki Kur’ân’daki dinimizi yaşayan bir topluluk olsaydık, Allah bize de bu ayetteki gibi hitap ederdi.
3 / AL-İ İMRAN – 119:Hâ entum ulâi tuhıbbûnehum ve lâ yuhıbbûnekum ve tû’minûne bil kitâbi kullih(kullihi), ve izâ lekûkum kâlû âmennâ, ve izâ halev addû aleykumul enâmile minel gayz(gayzi), kul mûtû bi gayzikum, innallâhe alîmun bi zâtis sudûr(sudûri).
İşte siz (müminler) böylesiniz, siz onları seversiniz ve onlar sizi sevmezler ve siz kitabın tamamına îmân edersiniz. Ve sizinle karşılaşınca "biz îmân ettik " dediler, yalnız kaldıkları zaman, size karşı öfkelerinden parmak uclarını ısırdılar. De ki: "Öfkenizden ölün." Muhakkak ki Allah, sinelerde olanı en iyi bilendir.
Ama biz kitabın bütününü hayatımıza tatbik edemediğimiz için, Allah’ın “müminler” dediği toplumu oluşturamıyoruz. Demek ki mümin olan kişi, başkaları sevmese de O herkesi seven kişidir. Kendinize bakın siz böyle misiniz? Bu işin yarım’ı, çeyreği olmaz. Ya tam mümin olacaksınız veya kendinizi mümin olarak bilen zan sahibi.
Allah ayette takva sahibi olmamızı istiyor. (Munîbîne ileyhi vettekûhu- O'na (Allah'a) yönelin (Allah'a ulaşmayı dileyin) ve takva sahibi olun). Bunun için de Allah’a munîb olmamızı (ruhumuzu yöneltmemizi) istiyor.
3 / AL-İ İMRAN – 31:Kul in kuntum tuhibbûnallâhe fettebiûnî yuhbibkumullâhu ve yagfir lekum zunûbekum, vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).
De ki: “Eğer siz Allah'ı seviyorsanız, o takdirde bana tâbi olunuz ki Allah da sizi sevsin ve sizin günahlarınızı mağfiret etsin (sevaba çevirsin). Ve Allah "Gafur"dur, "Rahîm"dir.”
Allah kendisinden korkmamızı istemiyor. Allah, Kendisini sevmemizi istiyor. Takva sahibi olacağız diye Allah’tan hep korkacaksak hiçbir zaman Allah’ı sevemeyeceğiz demektir.”SEVEN, SEVDİĞİNE KOŞAR. KORKAN, KORKTUĞUNDAN KAÇAR”. Bu böyle biline.
Üstün bir devlet olabilmek de mümin olma özelliğe bağlıdır. Güçlü, üstün bir devlet miyiz? Hayır, Osmanlı imparatorluğunu karalayan bir toplum böyle olamaz. Beğenseler de, beğenmeseler de, OSMANLI ÜSTÜN VE MÜ’MİN BİR İMPARATORLUK İDİ.
YA BİZ!.. ALLAH O ZAMAN SÖYLEMİŞ. DİNİNİZDEN DÖNMEYİN DİYE. Çok az bir topluluk artık dini yaşıyor. Ya dinimizi bunlardan öğreneceğiz, ya da huzuru iki tarafta da bulamayacağız. Çünkü Allah dinimizden dönersek ki (Osmanlı İmparatorluğunun devlet yönetimi bitmiş ve lâik bir yönetim vardır) Allah üzerine düşen görevi lâyık’ı ile yerine getireceğine söz vermiş. Bunda da şüpheniz olmasın.
5 / MAİDE – 54:Yâ eyyuhellezîne âmenû men yertedde minkum an dînihî fe sevfe ye’tîllâhu bi kavmin yuhıbbuhum ve yuhıbbûnehû ezilletin alâl mu’minîne eizzetin alâl kâfirîn(kâfirîne), yucâhidûne fî sebîlillâhi ve lâ yehâfûne levmete lâim(lâimin) zâlike fadlullâhi yu’tîhi men yeşâ(yeşâu) vallâhu vâsiun alîm(alîmun).
Ey âmenû olanlar (Allâh'a ulaşmayi dileyenler) ! Sizden kim dininden dönerse, o zaman Allâh onun yerine (başka) bir kavim getirecektir öyle ki, (Allâh) onları sever ve onlar da O'nu (Allâh'ı) severler. Mü'minlere karşı daha alçak gönüllü, kâfirlere karşı daha izzetlidirler (başları dik, vakarlı, şereflidirler). Allâh'ın yolunda cihad ederler. Hiçbir kınayanın kınamasından korkmazlar. İşte bu, Allâh'ın fazlıdır, onu dilediğine (lütfedip)verir. Allâh Vâsi'dir (fazlı ve lütfu geniştir), Alîm'dir (her şeyi en iyi bilendir).
Bu ayette Allah’ın sevdiği kişileri lütfen bir inceleyin ondan sonra bir de bize öğretilen dini bu ayetin ışığında yorumlayın. O zaman bana belki hak verirsiniz(şayet bana öfke duymazsanız. Amacımız doğruları söylemek ve birilerinin de söylemesi gerekir) ve daha çok meşveret ederiz.
Bizim hatamız şu, rahatı gördük mü tedbiri elden bırakıp nefsimizi ilah edinerek Allah’tan uzaklaşmışız. Bu konuda da Allah bizleri uyarmış.
3 / AL-İ İMRAN – 139:Ve lâ tehinû ve lâ tahzenû ve entumul a’levne in kuntum mu’minîn(mu’minîne). Ve gevşemeyin ve mahzun olmayın! Eğer mü'min iseniz, üstün olan sizsiniz.
8 / ENFAL – 46:Ve etîullâhe ve resûlehu ve lâ tenâzeû fe tefşelû ve tezhebe rîhukum vasbirû, innallâhe meas sâbirîn(sâbirîne). Allah'a ve O'nun Resûl'üne itaat edin, niza etmeyin (anlaşmazlığa düşmeyin), yoksa zayıf düşersiniz ve kuvvetiniz (elinizden) gider. Sabredin. Muhakkak ki Allah, sabredenlerle beraberdir.
Her zaman olduğu gibi karanlık eller, “resul” denince peygamber olmayı anladıkları ve son “Resul de Peygamberimiz (S.A.V.) Efendimizdir” dedikleri için Enfâl 46. ayetinde verilen mesajı alamazsınız. Bu ayetteki “Resul” bu dönemde yaşayan bir veli resuldür. Bizi mevta kılacak olanlar da “Resul” olarak kullanılır ama bunlar melektir. Kimse de olara peygamber diyemez.
6 / EN'AM – 61:Ve huvel kâhiru fevka ibâdihî ve yursilu aleykum hafazah(hafazaten), hattâ izâ câe ehadekumul mevtu teveffethu rusulunâ ve hum lâ yuferritûn(yuferritûne).
Ve O, kullarının üstünde kahhardır (kuvvet ve güç sahibidir).Ve üzerinize muhafaza edici (koruyucu) gönderir. Sizden birinize ölüm gelince, ONU RESULLERİMİZ VEFAT ETTİRİR. Onlar (bunu yaparken) kusur etmezler.
Artık biraz gözümüzü açıp ilimleri ile toplumu din adına dinden uzaklaştıranlara anlattıklarının ayet ile kanıtlamasını istemeli ve de neden kendilerinin söyledikleri ayetleri yaşamadıkları da sorulmalı. O zaman bir toplumsal kontrol sistemi oluşmuş ve yalanların arkasına saklananlar susturulmuş olur. Güçlü, yükselen, gerçek âlimlerden oluşan müreffeh bir toplumun, birlik ve beraberlik içinde, kardeşçe yaşamasını sağlarız.
Allah dininin yaşanmasını tekrar sağlar. Bu Allah için çok kolay fakat biz akıl edemez isek Allah azap eder.
10 / YUNUS – 100:Ve mâ kâne li nefsin en tu’mine illâ bi iznillâh(iznillâhi), ve yec’alur ricse alellezîne lâ ya’kılûn(ya’kılûne).Ve Allah'ın izni olmaksızın, bir kimsenin (bir nefsin) mü'min olması (mümkün) olamaz. VE (ALLAH), AKIL ETMEYEN KİMSELERİN ÜZERİNE CEZA (AZAP, PİSLİK) VERİR.
ARTIK, GERÇEKLERLE YÜZLEŞME ZAMANI GELDİ DE GEÇİYOR. TAKKEYİ ÖNÜMÜZE NE ZAMAN KOYACAĞIZ BİLMEM, AMA ZAMANIN KALMADIĞIDA APAÇIK ORTADA.
Hacet namazının kılınışı:
Hacet namazını perşembeyi cumaya bağlayan gecelerde veya kandil gecelerinde kılınması asildir. Ama bütün gecelerde kılınabilir. Önce boy abdesti alınır. Sonra hacet namazına niyet edilir.
Namazda aşağıdaki âyetler okunur:
1. Rekâtta: Subhaneke + Fatiha + 3 Âyetel Kürsî
2. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
2. Rekâtın sonunda : Ettehiyyâtü
3. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
4. Rekâtta: Fatiha + Ihlâs + Felâk + Nas.
Namaz tamamlandıktan sonra Allah’tan hacet neyse o istenir. Allah’tan mürşid istemek için bu namaz kılındıysa mürsid istenir.
Bu namazdan sonra hiç konuşmadan yatmak gerekir. Yatarken kıbleyi sağa alacak şekilde yatak kurulur. Vücudun ön cephesi kıbleye çevrilerek yan üstü yatılır, 3 Âyetel Kürsî okunur ve Allah’tan mürşid istenir. Eğer kişinin haceti mürşid değil de başka bir hedefe ulaşmaksa (zahirî veya Batıni bir hedef olabilir) o hedefe ulaşmak istenir. Sessiz zikir (hafî zikir) bu istekten sonra baslar. Yanüstü yatıldığı için sağ kulak yastığa gelecektir. Bas biraz sağa, sola oynatılarak kulakta kalbin atışlarının, basınç sebebiyle rahatça duyulacağı pozisyona gelinir. Ve kalbin her çift atışında “Allah, Allah” diyerek kişi Allah’ı zikr-i hafî ile (yani sessiz olarak) içinden zikredecektir.
Eğer ilk namazdan sonra yatıldığında birşey görülmez ise tekrar tekrar, her perşembeyi cumaya bağlayan gece namaza devam edilmelidir. Her gece de kılınabilir.
ALLAH’A EMANET OLUN
|