“Kıbrıs davasının ne yalan, ne iftira ve ne de masum kanı akıtmakla kazanılamayacağını Papaz ve hempaları anlamalı ve hayvani hislerini bir kenara bırakıp, biraz da insan gibi düşünmelidirler. Bunu yalnız bir değil, daha düne kadar onların mensubu ve hayranları da beklemektedir.”1968
Dr. Fazıl KÜÇÜK
İngiliz diplomat Mark Skyes ile meslektaşı Francois Georges Picot arasında 16 Mayıs 1916 tarihinde imzalanan anlaşma her iki diplomatın soy adları ile anılıyor. Bu nedenle de tarihe Skyes – Picot Anlaşması olarak kayıt edilmiştir. Osmanlı yönetiminin varlığı ile yokluğunun tartışıldığı bir dönemde Rusya’nın da müdahalesi sonrasında bölge ülkelerinin sınırlarını belirlemeyi amaçlıyordu. Bu amaca koşut sınırlar yeniden belirlenirken İngiltere ve Fransa bölgedeki egemenliklerini de güvence altına alıyorlardı. Pek inandırıcı olmayan bu anlaşmanın 1. Paylaşım Savaşı’nın yoğun olarak devam ettiği bir zamanda imzalanmış olması düşündürücüdür. Bitti olduya getirilerek imzalanan bu anlaşmayı ASRIN DOLANDIRICILIĞI olarak da tanımlamak olasıdır.
100 yıl önce bu anlaşma imzalanırken bölgedeki etnik ve mezhepsel yapının hiçbir şekilde dikkate alınmadığını günümüzde yaşananlar kanıtlamaktadır. Yine geriye dönüp baktığımızda 100 yıl içinde yaşananları da karanlık bir dönem olarak tanımlamak gerektiğini düşünüyoruz. Neden mi? Karanlık sorusunun yanıtını da vermek gerekiyor. Bölgede Müslümanlar önce kendi aralarında mezhep savaşları yapıyorlardı. İsrail faktörünün de bölgede kendisine yer bulması sonrasında savaşların yön ve boyut değiştirerek günümüzde de devam ettirildiğini görüyoruz. Bölgedeki paylaşımlardan yeterince yararlanamayan Filistinlilerin konumu, bölge barışı açısından çıbanın başı olmaya devam edecek gibi görünüyor.
Ülkelerinde yaşanmakta olan çatışmalardan kaçarak komşu ülkelere gidenler sığındıkları ülkelerde sıkıntıya neden oldular. Şimdilerde daha iyi bir yaşama ulaşabilmek için de Avrupa ülkelerinin sınırlarını zorladıkları biliniyor. Çağdaşlıktan söz ederken küllenmiş mangal bırakmayan AB ülkeleri sığınmacı sorunu gündeme geldiği anda Türkiye’ye karşı vize sorununu masaya taşıdılar. Böyle bir önerinin Türkiye’nin önüne konması elmalarla armutları toplamaya yönelik bir yaklaşımdır.
İngiliz Daily Telegraph gazetesine konuşan İngiliz Dış Haber Alma şefi eski başkanı Bay Richard Dearlove, Türkiye’ye tanınacak olan vize muafiyeti uygulamasını “Ateşin yanına barut koymak olarak” değerlendiriyordu. Bu nedenle konuya ilişkin olarak yapılan görüşmelerden olumlu bir sonucun çıkması Godo’yu beklemeye koşut bir yaklaşımdır.
İngiltere’nin AB’ndeki üyeliğinin devam edip etmeyeceğine ilişkin geri sayım devam ediyor. 23 Haziran’da İngiltere’de danalı kuyruk ortalıklara çıkacaktır. Bu nedenle sonucun şimdiden kestirilmesi olanaklı değildir. Bu tartışmalar devam ederken Fransa’nın bir önceki önde gideni Bay Nikolas Sarkozy, “AB için olabilecek en kötü şey İngiltere’nin üyelikten çıkışı değil, Türkiye’nin üyeliğidir” diye konuşuyordu.
İngiltere’nin konumu ve geleceği ile sığınmacılar sorunu Avrupa’da deprem etkisi yapmaya doğru evrilmektedir. Bunun göstergesi Avrupa’daki ırkçı partilerin yükselişe geçmiş olmalarıdır. Bu noktada bir başka kuşku daha öne çıkmaktadır. Kasım ayında yapılacak olan Başkanlık seçiminde Bay Donald Trump’un seçilmesi ile ırkçılığın daha tehlikeli boyutlara ulaşacağı kuşkusudur. Nerede ise bütün dünya benzer kuşkuyu yaşıyor.
Kıbrıs’ta çözüme mi çözülmeye mi dönük müzakerelerin başlamasının üzerinden bir yılı gerilerde bırakmış bulunuyoruz. Bu dönemde yaşananları görüşmecilerin açıklamalarından kısmen de olsa öğrenebiliyoruz. Eksik ve amaçlı olduğuna inandığımız bu yöndeki açıklamalar geçtiğimiz günlerde son bir yılın değerlendirmesi olarak ortalıklara bırakıldı. Açıklamada “2016 yılı bitmeden geriye kalan konuları çözüme kavuşturmak için gerekli cesareti gösterme sözü” verildi. 2016 yılı sonuna dek bir anlaşmanın olamayacağını sıklıkla yineliyoruz. Bu yönde yapılan açıklamaları düş dünyasında gezinmek olarak da değerlendirmeyi sizlerin engin anlayışınıza bırakıyoruz.
Karaman yöresinde dillendirilen ‘Dedem elma getirdi kapıştık; zaman bunu götürdü öpüştük’ söyleminin Kıbrıs’ta yürü – tülen müzakere süreci ile bire bir örtüştüğünün bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|