“Çocuklarımız ilim ve irfanla ne kadar donanmış olursa memleket o nispette istifade edecek ve toplum benliğine sahip olacaktır.” 1942
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Tarihi bir ulusun veya toplumun belleği olarak tanımlamak olasıdır. Bu nedenle yaşadıklarımızın genç kuşaklara aktarılması ve anlatılmasının bir görev olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle Liderimiz Dr. Fazıl Küçük’ün yaşamını Kıbrıs Türk’ünün de yakın dönem tarihi olarak da tanımlamanın ötesinde kabul etmek gerektiğini düşünüyoruz. Gençlerin bu mücadeleden alacakları gıda ile beslenerek ülkemizin esenliğe çıkaracaklarına olan inancımızı yinelemek istiyoruz.
Dr. Fazıl Küçük’ün çalışmalarını anlatan bir yarışmaya katılan Türk Maarif Koleji Lise son sınıf öğrencisi Gizem Öznacar’ın düşüncelerini yansıttığı çalışması Birincilik ödülüne layık görüldü. Bu güzel düşüncelerin diğer bütün gençlere de örnek olmasını diliyoruz. Gizem Öznacar’ı bir kez daha kutlamak istiyor ve başarılarının devamlı olmasını diliyoruz. Bu nedenle Gizem Öznacar’ın çalışmasını sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Gizem Öznacar’ların sayısını arttırdığımız takdirde geleceğimizin daha aydınlık olacağının bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız.
01 Temmuz 2016 – Ankara –
KOCA YÜREKLİ NEFER - 1 -
Gizem ÖZNACAR
Soğuk bir kış sabah, alarmımın rahatsız edici sesiyle gözlerimi açtım. Gökyüzü kara bulutlarla kaplıydı. Perdelerimi aralamama rağmen bunu bu sabah penceremden içeri sızmayan ışık huzmelerinden anlıyordum. İrili ufaklı birkaç yağmur damlası pencerenin çeşitli noktalarına çarpıp düzensiz melodiler yaratıyordu. Sıcacık yorganımın altından kalkıp giyinmek, bu buz gibi havada okula gitmek istemiyordum. Fakat sınavlar yaklaşmıştı. Ne olurdu ki bir gün sadece bir gün kendime tatil versem? Zaten geceli gündüzlü ders çalışacağım yoğun bir hafta beni bekliyordu. Ben kendimle çelişirken yorgun bedenim daha fazla dayanamadı ve uykusuz gözlerim yeniden kapandı.
Uyandığımda yağmur dinmişti. Üzerimi değiştirmeden mutfağa yöneldim. En sevdiğim kakaolu mısır gevreğinden kutunun dibinde biraz kalmıştı. Tamamını bir kaseye boşaltıp üzerine süt döktüm. Televizyonu açtım, sobanın önüne oturup mısır gevreğini yemeye koyuldum. Televizyonda sıkıcı haber programı gösteren bir kanal vardı. Dr. Fazıl Küçük’ü anma etkinliklerinden bahseden bir program dikkatimi çekti. Benim için sislerin ardında öylece duran, belirsiz bir ad: Dr. Fazıl Küçük… O’nun neden bu kadar önemli biri olduğunu O’nu neden andığımızı bilmiyordum. Kim olduğunu sorsalar ancak “doktordu” diyebilirdim. Pek ama kimdi bu doktor? Neden O’nu anıyorduk.
“Kıbrıs Türk’ü Uyan!” diyen sunucunun sesiyle dikkatimi yeniden televizyona verdim. “Hakkını gasp edilen sana verilmeyen, senden esirgenen her şeyini Hükümetten iste. Korkma birkaç dejenerenin yanlış propagandasına aldırış etme. İnanma ki hak isteyen ağızlara kilit vurulacak..” Halkını çok seven O’nun bağımsızlığı için elinden ne geliyorsa yapmaktan çekinmeyecek yüce gönüllü bir kişinin çok güçlü sözleri diye düşündüm o anda.
“Susma… Haykır…” özgür iradeli güçlü toplumların kendilerine ilke edindikleri, demokrasinin beşiği, kocaman iki kelime…
Yerimden fırlayıp eski kitapların olduğu kütüphaneye doğru ilerledim. Tam da tahmin ettiğim gibi kütüphanede Kıbrıs Tarihini ve Doktor Fazıl Küçük anlatan kitapların bulunduğu bir bölümün önüne oturarak tek kitap bir kitabı bile atlamaksızın her birini teker teker inceledim. Benim tek bir kelimeye sığdırdığımın aksine Dr. Fazıl Küçük, sadece haftanın bir günü hiçbir karşılık beklemeden hastalarına gönüllü bakan bir doktor değil, tüm varlığını halkına bağışlayacak kadar fedakar bir baba, halkını sonuna kadar savunan bir kahraman. Kıbrıs Türk’ünün lideri ve kurtarıcısıymış. Bizlerin haklarını sonuna kadar savunan kocaman yürekli bir nefer imiş.
“Davamız davamızdır. Dün Atamızın manevi huzurunda “Ne Senden geçeriz ne de Senin eserinden” diyerek fert olarak milli andımızı tekrar etmiştik. Bugün ey aziz Kıbrıs Türk’ü! Aynı azim ve imanla haykırıyoruz.
Gök delinse, yer yarılsa bütün cihan karşımıza dikilse, Kıbrıs’tan Kıbrıs davasından asla vazgeçmeyecek, davamız uğruna canımızı vermeyi kanımızı akıtmayı Türklüğümüzün, Atatürk çocukları olmamızın kutsal borcu sayacağız.”
Türklük… Türklüğümüz…” daha önce üzerinde hiç düşünmediğim, önemini anlayamadığım milliyetimi, okuduğumuz bu sözlerle güneşin tenimizi yaktığı gibi bir hararetle tüm bedenime hakim olup beni derinden sarstı: “Ben Türk’üm!”
(Devamı gelecek haftaya…)
|