Sevgili okurlarım, yıkılmış ve her yeri işgal altında, nüfusunun büyük bir kısmı cephelerde şehit olmuş bir imparatorluktan bir bağımsız devlet, geleceğe ümitle bakan bir millet çıkarmak hiç de kolay bir iş değildir.
Bu başarının gerçekleşmesinde, başta Atatürk olmak üzere katkısı olmuş herkesi, bütün şehit ve gazilerimizi rahmet ve minnetle anıyoruz.
O gün kazanılan zaferin önemini ve büyüklüğünü bilmemiz gerekir. Kurtuluş Savaşı kazanılmasa idi; tarihimiz de, dünümüz de ve bugünümüzle birlikte biz de olmayacaktık. Yarınlarımız da olmayacaktı.
Birinci Dünya Savaşını takiben ve yıllar suren bağımsızlık savaşından sonra, Osmanlı İmparatorluğu enkazı üzerine, yine Atatürk’ün önderliğinde, 29 Ekim 1923’te Türkiye Cumhuriyeti kuruldu.
Cumhuriyetin ilanını, Türk ulusunu geçmişin karanlıklarından 21. yüzyıla taşıyacak devrimler takip etti. Cumhuriyetin ilanı ve Türk devrimi, yalnız Türk ulusu için değil, yalnız geri kalmış uluslar için değil, bütünüyle uygar insanlık için dikkatle üzerinde durulması gereken bir devrimdir.
Türk Devrimi, tarihimizin en karanlık anında Türk ulusuna, yepyeni bir yaşam ve umut getirdi.
Kendimize güven duygusunu vererek güç sağladı. Türk ulusunu, yalnız bağımsızlık yoluna değil, çok daha değerli, bağımsızlığın da gerçek güvencesi olan özgürlük yoluna sağlam bir bicimde soktu.
Cumhuriyet; yurttaşların seçme ve seçilme hakkının olduğu bir yönetimdir. Ulus temsilcilerinin kabul ettiği yasalarla, ülkenin yönetilmesidir.
Cumhuriyet yönetiminde söz ulusundur. Cumhuriyet’i korumak, kollamak, yaşatmak her yurttaşın ödevidir.
Cumhuriyet yönetiminde, egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur. Ulus kendini yönetme yetkisini temsilcileri - milletvekilleri- aracılığı ile kullanır.
Cumhuriyet yönetiminde, yurttaşın seçme ve seçilme hakkı vardır. Seçilen temsilciler yasalar yapar, yöneticileri ulusu adına denetler.
Yönetilenler, dilerlerse seçimlerde yöneticilerini değiştirirler.
Atatürk’ün Cumhuriyeti ilan edişinden 93 yıl sonra, bir durum değerlendirilmesi yaptığımız zaman, kendimize sormamız gereken bir soru olmalı;
Biz bu güvene layık olabildik mi? Vatanımızı savunurken şehit düşen kahramanlarımıza borcumuzu bir nebze olsun ödeyebildik mi?
Atatürk’ün açtığı yoldan, onun sağladığı olanaklarla, Cumhuriyeti canları ve kanları pahasına bize kazandıran atalarımızın aziz anıları önünde, alnımız açık ve başımız dik olarak;
“Ben sizin bize verdiğiniz bu kutsal emaneti korumak, geliştirmek ve yüceltmek için, elimden gelen her şeyi yaptım” diyebiliyor muyuz?
Atatürk’ü sevmek, kuru kuruya ben Atatürkçüyüm demekle olmaz. O’nu tanımak ve anlamakla olur. Anlamak için de O’nun düşüncelerini hayat görüşünü, kişiliğinin belirgin özelliklerini, ilkelerini ve devrimlerini bilmek gerekir.
Cumhuriyetin değerini anlamak için de; onun ne şartlarda, nelere rağmen ve ne pahasına getirildiğini bilmek gerekir.
Öyle ki, Cumhuriyet tarihini öğrendikten ve devrimlerin öncesini, amaçlarını ve getirdiklerini değerlendirdikten sonra, Türkiye’nin parçalanması için bugün sahnelenen oyunlara, Türkiye’nin çıkarlarına karşı girişilen planlara karsı hiç bir Türk’ün seyirci ve duyarsız olacağı düşünülemez.
Demokrasi ilkesinin en yeni ve akılcı uygulamasını sağlayan hükümet biçimi cumhuriyettir. Türk ulusunun yaratılışına en uygun olan yönetim cumhuriyettir. Cumhuriyet erdeme dayanan bir yönetimdir. Cumhuriyet düşünce, beden ve bilim bakımından güçlü koruyucular ister. Cumhuriyetin değerini anlayalım ve koruyalım.
|