“…Türk çocuğu yarınından ümitsiz, karanlıklar içinde çırpınıyor. İstikbali yıldızsız siyah bulutlarla kaplı bir kış gecesi kadar korkunçtur. Hepimizin iyi gün görmesi, refah bulması, insanca yaşaması bugünkü gençliğin kurtulmasına bağlıdır… Cahil bir millet, benliğini kaybeden bir halk diğer milletlerin kölesi ve uşağıdır. Böyle bir halk, ne hak isteyebilir ve ne de sesini duyurabilir. Feryadı bir sivrisinek vızıltısı kadar cılız ve zayıftır.” 1942
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Referandum sonucunda İngiltere’nin AB üyeliğinden ayrılma kararı dünyada geniş bir yankı buldu. Alınan bu sonuç dünya dengelerinin yerinden oynamasına neden olmuştur. Böyle gerilimli ortamda Türkiye’nin Rusya ve İsrail ile yakınlaşmasını da İngiltere’deki referandumla ilişkilendirmek olasıdır. Yıllardır AB’nin bekleme odasında üyelik için bekletilen Türkiye’nin kendisine yeni bir yol haritası belirlemesi gerekmektedir. Bu nedenle İsrail ve Rusya ile olan ilişkilerinin düzeltilmesi yönünde atılan adımların doğru kabul edilmesi gerektini kaydetmek istiyoruz. Bu noktada ülkeler arasındaki ilişkilerin karşılıklı çıkara dayandırıldığı da unutulmamalıdır.
Kendilerince eskimiş bir yapı olarak tanımladıkları AB’nin yeniden gözden geçirilerek tamirine gereksinim duyduklarını belirtiyorlar. Reuters Haber Ajansının değerlendirmesine göre Avrupa’da yükselişe doğru ivme kazanan ırkçılık Türkiye’nin üyeliğinin önündeki en büyük engeldir. Burada yanıtını aramamız gereken soru Türkiye’nin daha ne kadar süre ile bekleme odasında tutulacağıdır. Müzakere sürecinde yeni bir başlığın açılmasının fazladan bir değerinin olmadığına da vurgu yapmak istiyoruz. Bugüne değin açılan başlıkların bir türlü kapatılmaması ise düşündürücüdür.
İngiltere’de alınan bu karardan sonra para birliğinin dağılıp dağılmayacağı sürekli olarak sorgulanıyor. Bu tartışmaların bir süre daha devam ettirileceğini düşünüyoruz. Para bir ülkenin egemenliğidir. İngiltere bu birliğin içine girmemiş olması sömürgecilik olgusunun devam ettiğinin bir göstergesidir. Birliğin geleceğini büyük olasılıkla İngiltere’de ve üye ülkelerde ivme kazanan ırkçılık hareketleri belirleyecektir.
İngiltere’de referandum sonrasında ırkçılığın %400 oranında arttığının da unutulmaması gerekiyor. Bu arada Viyana’da bir araya gelen ırkçı partilerin önde gidenleri şimdilerde Avrupa çapında işbirliği yollarını tartıştıklarının da unutulmaması gerektiğine vurgu yapmak istiyoruz.
Ortak para birliğine, vize sistemine de girmemiş olan İngiltere’nin hareket noktasını İ-kinci Paylaşım Savaşı öncesinde Churchill’e dayandırılan “Avrupa ile birlikteyiz, ama onun parçası değiliz” sözlerinin etkili olduğudur. Bundan amaçladıkları üzerinde güneş batmayan imparatorluk düşlerinin canlı tutulmasıdır. Bu düşünce çerçevesinde kurulacak olan yeni dünya düzeninin ise daha büyük çatışmalara gebe olduğudur.
Kasım ayında Amerika’da yapılacak olan Başkanlık seçimi öncesinde yapılan kamuoyu araştırması ilginç bir sonucu ortalıklara çıkarıyor. Her iki partinin olası adaylarının partililerince de sevilmediği biliniyor. Bu nedenle seçilecek olan kişi kim olursa olsun kötünün iyisi olacaktır. Bu durumun İngiltere’nin kararından sonra dünya dengelerinin iyice sarsılacağının ve yeni çatışmalara da çağrı çıkaracağı kuşkusunu taşıyoruz.
Avrupa Konseyi boş durmadan yaptıkları bir araştırmanın sonuçlarını gerilimli ortamda açıkladı. Kıbrıs’taki ELAM örgütünü tehlikeli madde olarak tanımlıyor. Konseyin Irkçılık ve Hoşgörüsüzlüğe Karşı Avrupa Komisyonu, (ERCI) adı geçen örgütü, “Yahudi düşmanı, Kıbrıs Türk karşıtı, ırkçı ve yabancı düşmanı bir programı ileriye götüren, aynı zamanda Kıbrıslı Türklere yapılan saldırılarla ilgili sorumluluğu olduğu düşünülen aşırılık yanlısı” grup olarak tanımlıyor. Mendil büyüklüğündeki ülkenin de ırkçılıkla mücadele etmesi çağrısında bulunuluyor.
Adada şimdilerde papatya falı açılır gibi müzakerelerden olumlu veya istenen sonucun çıkıp çıkmayacağı konusu tartışılıyor. Karşı tarafın bu konuda pek aceleci davranmasını ne yazık ki beklemiyoruz. 2016 yılı sonu olmazsa 2017’nin Mart’ına kadar çözüm olursa ne güzel. Olmadığı takdirde 2018 de yapılacak olan Rum Başkanlık seçimi sonrasına havale ediyorlar. Bu yaklaşım, “Ölme sıpam ölme şimdi ekeceğimiz yonca o zamana kadar boy verecek. Sen de yoncayı yiyip ölmeyeceksin…” söylemi ile bire bir örtüşmektedir.
Papatya falı açılarak müzakerelerden sonuç alınamayacağının artık görülmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|