“Niçin uğraştığımızı düşünün. Eziliyoruz, kasten mahvedilmek isteniyoruz. Biz, yalnız ve yalnız haklarımızı talep ediyoruz. Bin defa söyledik, yine mi tekrar edelim? Bu halkın siyasi ne bir emeli ve ne de bir entrikası vardır.
Gençlerimizi düşününüz. İlme aşık bu yavrular çırpınıyor, bizlerden bir umut bir ışık bekliyorlar. Ağlıyorlar, kendilerine kuvvet verecek bir kaynak arıyorlar.” 1942
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Birleşik Amerika Devletlerinde Kasım ayında yapılacak olan Başkanlık seçimine katılacak olan iki iri partinin adaylarının kim olacağı netleşti. Bay Donald Trump ile Bayan Hillary Clinton, kötünün iyileri olarak kazanmak için alanlara çıkmaya hazırlanıyorlar. Arada uzun sayılabilecek bir süre olmasına karşın kamuoyu araştırmaları da yayınlanmaya başladı bile. Bu seçimde kötünün iyisi olarak tanımlananlardan birisi o koltuğa oturmaya hak kazanacaktır. Üzerinde durulması gereken en önemli husus ise bu kötülerin dünya dengelerine yapacakları etkilerdir.
AB içinde hızla öne çıkan en önemli husus ırkçı partilerin güç kazanmaya devam ediyor olmalarıdır. İvme kazanan bu olgu ülkelerde de sıkıntı yaratmaya başlamış bulunuyor. Bu nedenle şimdilerde yaşanmakta olan gerginliklerin çatışmaya doğru evrilmekte olduğu gerçeği ile yüzleşiliyor. AB ülkelerinde son günlerde ivme kazanan terör saldırılarının faturasını yalnızca yabancı sığınmacıların üzerine yıkmak kolaycılıktır.
İvme kazanan terör olaylarını artan nüfus sayıları ile ilişkilendirmek daha sağlıklı bir yaklaşım olacaktır. Ülkelerin artan nüfus sayıları işsizliği de beraberinde getirmektedir. Bu gerçeği görmezden gelenler bu artışı fırsata çevirmek için teröristlere bir anlamda yardım ve yataklık etmektedirler. Aynı şekilde terör olaylarının AB ülkelerine yansımasının bir başka nedeni ise bölgemizde yaşanan ve yaşatılan olaylardır.
İngiltere’nin 2003 yılında Irak’ın işgalindeki rolü tartışılmaya devam ediyor. CHILCOT Raporu’nun yankıları sürerken dönemin Boş Bakanı affedersiniz Baş Bakanı Bay Tony Blair, “Irak’ı işgal etme kararını almasaydım, dünya çok daha kötü bir konumda olurdu” diyor. Beterin de beteri vardır diye kendini aklamak istemiş olabilir. Bu üstün! Başarısı nedeniyle Nobel Barış ödülüne de aday gösterilebilir. Bay Blair’in “Hiçbir gerekçe üretmeden sorumluluğunu üstleniyor” olması bile inandırıcılıktan uzaktır. Dünyanın en kötü teröristine de bu unvan çok yakışacaktır.
İngiltere’den sonra Avusturya’nın da AB’nden çıkma konusu tartışılıyor. Irkçı yaklaşımların öne çıktığı Avusturya'da Başbakan Bay Christian Kern, tartışma için düğmeye bastı. Adı geçen kişi Türkiye’nin AB üyeliğinin gerçekleşmesi durumunda birlik üyeliğinden ayrılmak için referanduma gidilebileceğini açıklıyor. Ülkesinin devlet televizyonunda konuşurken ayrıca kendisinden önceki Başbakanın Birliğe bakışının kendisini bağlamadığını da kaydediyordu. Devlette devamlılığın esas alınması gerekiyor. Bu çıkışı ile kendisinden sonra o makama geleceklerin de kendi yaptıklarını bir anlamda çöpe atacaklarını şimdiden kabullenmiş oluyor.
AB içinde baş ağrıtacak bir başka konu ise İskoçya’nın durumudur. Yaptıkları halk oylaması ile birlik içinde kalma yönünde oy kullanmışlardı. Bu nedenle İngiltere ile yapılacak olan müzakerelere bağımsız olarak katılmak istiyorlar. Böyle bir olasılık gerçekleşirse İspanya’nın Katalan bölgesinin de benzer uygulama hakkı kendiliğinden doğmuş olacaktır. Birlik içindeki çatırdamaların kısa sürede ayrılığa dönüşmesini beklemiyoruz. Buna karşın birliğin işlevinin sona doğru evrilmekte olduğunu yinelemek istiyoruz.
Mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenleri ortalıklarda yumurta yokken fol aramaya devam başladılar. Rum Milli Muhafız Ordusu için üç bin yeni personelin alınacağının açıklanması üzerine yapılan başvuranların sayısının bu sayıyı aştığı kaydediliyor. Çözüme ilişkin olarak yürü-tülmekte olan müzakerelerden istedikleri sonucu alamayacakları endişesi ile bu yola girdiklerini kaydetmek istiyoruz. İstediklerini almış olsalar bile daha fazlasını isteyecekleri de unutulmamalıdır.
Simerini gazetesinde yer alan açıklamasında Akel Genel Yazmanı Bay Andros Kipriyanu, “kendilerine Türk ve Yunan askerlerinin sayısının alay düzeyinde düşünüldüğüne ilişkin bilginin ulaştığı” konusunda ısrar ediyor. “Böyle bir şeyi kesinlikle reddederiz” diyor. Bu gelişmeye koşut Bay Nikos Anastasiyadis, çözüm için umutlu olduğu görüşünü yinelerken Mustafa Akıncı da “Bu defa çözümü başaramazsak korkarım ki Kıbrıs’ta federasyonu oluşturmaya uygun koşulları kurmakta zorlanacağız” diyor. Böyle bir ortamda çözüme umut bağlamanın ne kadar inandırıcı olduğunun da ayrıca sorgulanması gerekiyor.
Çözümün tavuk mu yumurtadan, yumurta mı tavuktan olur noktasında olunduğunun da görülmesi gerekiyor mu ne…
Sevgi ile kalınız…
|