“Bu güne kadar tek bir Kıbrıs Türk’ünün öksüzlüğümüze, kimsesizliğimize rağmen, ne milli şerefimizi ayaklar altında çiğnetmeye, ne de bunu yapacakları affetmeye tahammülü vardır. 1946
Türk tehlike vukuunda ve memleket menfaatinin icap ettirdiği her an, birleşmeye ve anlaşmaya varmasını bilen bir millettir.” 1949
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Temmuz ayının bunaltıcı sıcakları geride kaldığı için biraz olsun rahatlamış bulunuyoruz. Ağustos ayının sonuna sayılı günler kala dış siyaset alanında olağanüstü sıcak günler yaşıyoruz. 1968 yılında Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm bulabilmek için Beyrut’ta başlayan müzakerelerde arpanın boyu kadar bile yol alamadığımızı sıklıkla yineliyoruz. 2016 yılı sona ermeden müzakerelerin olumlu bir şekilde sonuçlanacağının türküsünü çığırarak yola çıkanlar şimdilerde havluyu nasıl atarız araştırmasının içinde debelenip duruyorlar.
Mendil büyüklüğündeki ülkenin Hükümet sözcüsü Nikos Hristoduludis, son altı ay içinde ilerleme kaydedildiğini, ancak bu ilerlemenin özlü ilerlemeler olmadığını savunuyor. Müzakerelerde tezlerin karşılıklı sunulmasının bir tarafın diğerinin endişelerini anlamasına yardımcı olduğunu söylüyor. Bu güne değin sunulan bütün tezlerden hiçbir şey anlaşılmadı ise taraflar bundan sonrada karşılıklı olarak belge sunmaya devam eder dururlar. Bu açıklama sonrasında kimsenin çözüm olacak beklentisine girmemesi gerekiyor. Buna göre müzakerelerde hangi noktada olduğumuzun açıklanması gerektiğini kaydetmek durumundayız.
Karşı tarafın sürekli olarak Ulusal Konseylerini kullanarak zamana oynadığı biliniyor. Bu güne değin adı geçen Konseyin çalışması ve işleyişi konusunu ayağa düşürmeden götürüyorlardı. Bay Nikos Anastasiyadis’in ortalıklara attığı gizlilik konusu bu nedenle tam bir maskaralığa dönüşmüştür. Uygulanan bu oyunun müzakerelerden kaçabilmenin bir yolu olarak zemin araştırması olduğunun düşünüldüğünü belirtmek istiyoruz.
Bu endişemizi de Bay Nikos Hrıstoduludis yaptığı açıklama sonrasında gideremedi. Bay sözcü, “çözümün sürdürülebilirliği ile adanın yeniden birleşmesinden doğacak yeni konumlara ilişkin çalışmaların Eylül ayındaki müzakerelerde değerlendirileceğini” söylüyor. Bu açıklama doğru okunduğunda Eylül ayında müzakerelere noktalı virgül konabilir. Bunu sağlamak için nedenlerin çok olduğu biliniyor. BM Genel Kuruluna katılarak konuşma yapmak nedenlerin başında gelen bir husustur. Bu nedenle Ulusal Konsey’in yapısının tartışmaya açılması rastlantının ötesindedir.
Uzun yıllardır işlettikleri sisteme ne oldu da (suyumu çıktı?) şimdi tartışmaya açıldı? Diye merak da etmiyoruz.Ucuzculuk yapmak gerekiyorsa bu gelişmeyi Bay Nikos Anastasiyadis’in tek başına buyruk olmak isteği olarak okumamak gerekiyor. Böylesi bir ucuzculuğu pek olası görmüyoruz. Rum Ortodoks Kilisesinin görgüsü bilgisi dışında böyle bir hareketin başlatılamayacağını hemen her kes biliyor. Bu sistemi bozabilmek için hiçbir nedenlerinin olmadığını da yinelemek istiyoruz.
Bay Nikos Anastasiyadis’in gizlilik kararına uyulması ve buna koşut olarak siyasi partilerin temsil oranları ve konuşulanların açıklanmamasını istemesi gizlilik için temel bir gerekçe değildir. Toplantılara katılan partilerin temsilcileri diledikleri açıklamaları zaten yapıyorlardı. Şimdi “yalnızca kendi önerinizi açıklayabilirsiniz” demek kelimenin tam karşılığı ile maskaralıktır. Bu güne değin yaptıkları açıklamaların özünün, Kıbrıs Türklerinin teslim olması yönünde olduğunu izleyenler biliyor.
Maskaralığa dönüşen tartışmalar devam ederken EDEK’in Başkanı Bay Marinoe Sizopulos, partisinin toplantısında yaptığı konuşması ile tartışmalara son noktayı koydu. “Ulusal Konsey’e katılmamız için iki bölgeli, iki toplumlu federasyonu kabul etmemiz birincil koşulsa o zaman katılmayız” diyordu. Bunu söyleyen kişinin olası müzakerelerin hangi koşulda ve hangi zeminde yürütüleceğini de açılaması gerekiyor…
Maskaralıklarla daha ileri gidilemeyeceğinin ve çözüme ulaşmanın olası olmadığının artık görülmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|