“Türk milleti ve halkı en eski çağlardan beri demokratik olgunluğa ve sağduyuya sahiptir. Bu vasfı ile çok vartalar atlatmış, aşırılığa kapılmamış, tüm tenkit ve uyarılarında daima ılımlı kalmasını bilerek vatan ve millet çıkarlarını her şeyin ütünde tutmuştur.
Türk milletinin kopmaz ve koparılamaz bir uzantısı olan Kıbrıs Türk halkında da bu olgunluk ve sağduyu her zaman var olmuştur.” 1973
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Adadaki müzakerelerde kilit açılamadığı için çözümün 2016 yılı sonuna dek yetiştirilmesini olanaksız ötesi bir durum olarak değerlendirmek olasıdır. AB’nden ayrılma kararını almış olan İngiltere’nin elindeki anahtarın da çözüme katkısı olabileceğini olası görmüyoruz. Bir yandan birlikten ayrılan İngiltere bir ayağını birlik içinde tutmaya özen gösteriyor. Bu nedenle de tek ayak üzerinde göstereceği çabaları da inandırıcılıktan uzak buluyoruz.
Müzakerelerde Karpaz bölgesindeki Dipkarpaz – Yeni Erenköy – Sipahi ve Adaçay köylerinin özel statüye kavuşturulması çözümün anahtarı olarak gösterilmeye çalışılıyor. Diğer yandan da 1977 – 1979 Doruk Anlaşmalarında ortalıklara konmuş olan siyasi irade, özel statü kabul edilirse ayaklar altına alınmış olacaktır. Adı geçen anlaşmalarla iki bölgeli iki toplumlu bir yapının kurulması öngörülüyordu. Biraz daha geriler gidecek olur isek İ-kinci Cenevre görüşmeleri sırasında da benzer bir yapının kurulması kabul ediliyordu. Bu kararlar ortalıklarda dururken bu görüşün öne çıkarılıyor olması işi yokuşa sürmenin bir göstergesidir.
Çözüm için önerilen ve uluslararası hukuk belgelerinde de pek rastlanmayan “Oluşturucu Devlet veya Devletçik” tanımının ne anlama geldiği ve ne amaçla kullanıldığının açıklığa kavuşturulması gerekiyor. Son dönemde benzer açıklamaların yapılmasına koşut “eyaletlerden” de söz ediliyor olmasını çözümün önüne konmuş bir takoz olarak görüyoruz.
Karpaz bölgesindeki dört adet köye özel bir statünün verilmek istenmesi yeni bir uyuşmazlık olarak heyüla gibi karşımıza çıkıyor. Adı geçen bölgenin en önemli özelliklerinden birisi bölgede Türk Vakıflarına ait olan çok geniş toprakların olmasıdır. Bir diğer özelliği ise Türkiye’ye en yakın bölge olması nedeniyle güvenlik sorununu da beraberinde getirecektir. Bir başka özelliği ise Suriye’ye en yakın bölge olmasıdır. Ayrıca bu bölgede zengin petrol ve doğalgaz yatakları bulunmaktadır.
İsrail ile işbirliği anlaşması imzalamış olan Mendil büyüklüğündeki ülke o bölgede yapacakları ortak çalışmalarla Türkiye’yi zorlayacaktır. Buna koşut bölgeyi Münhasır Ekonomik Bölge ilan ettikleri takdirde ortalıklara çıkacak durumun tadından yenmeyeceğini de söylemek olasıdır. Bunun ötesinde adı geçen bölgede İsrail yurttaşlarının geniş araziler satın aldıklarının da unutulmaması gerekiyor. Bu koşullarda 2016 yılı sonu itibarı ile adada çözümün olabileceğini düşünmek düş ötesi bir durumdur.
Karpaz bölgesinde özel statüye sahip bir bölgenin kurulmasının kabul edilmesinden sonra Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin diğer bölgelerinde de benzer isteklerin olabileceği kuşkusunu taşıyoruz. Girne ve Güzelyurt’ta benzer isteklerle karşımıza çıkmaları sürpriz olmayacaktır. Adı geçen iki kent için yaptıkları hesapları olduğunu da anımsatmak istiyoruz.
Tek ayağını AB içinde tutmaya çalışan İngiltere’nin Dışişleri Bakanlığı yaptığı bir çalışmayı öneri olarak Türkiye’ye sunuyor. AB’ne Türkiye’nin Kıbrıs uyuşmazlığının çözümünün desteklenmesi için sunulduğu belirtilen önerilerle “feleğini şaşırtmaya” çalıştığına vurgu yapılıyor. “Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgili meselelerden kurtulmuş şekilde katılım müzakerelerinin devam etmesi için beyaz bir yol haritası vermek istediği” belirtiliyor. Birlik içinde iken iki ayakları yere basarken yapılmayan önerinin tek ayakla basılırken başarılı olmasını da olası görmüyoruz.
Bu öneri ile mendil büyüklüğündeki ülkeye yeni öneriler sunması ve istekte bulunmasının da yolu açılıyor. Buna koşut Türkiye’nin Kıbrıs’la ilgili bütün yükümlülüklerinin kayda geçirileceği belirtiliyor. Adı geçen küçük ülke bile bu önerilerin Türkiye’nin bütün yükümlülüklerinin kayda geçirileceğinden rahatsızlık duyduğunu belirtiyor. Karşı tarafın anılan bölge için ısrarlarını sürdüreceğini söylemek fazladan abartı olmasa gerek.
Atina’da Hükümete muhalefet eden solcu EVDHOMADA gazetesinde 1966 yılında yayınlanan Hacı Argiri’nin yazısından bir bölümü sizlerle de paylaşmak istiyoruz. Başyazar, “Orta doğudaki dengenin bozulmasını istemeyen petrol şirketlerinin etkisi ile Vaşington ve Londra’da Kıbrıs’ın taksimini hazırlamaktadır” diye yazıyordu. “Atina ve Lefkoşa’daki Kıbrıs düşmanlarının çabası, Kıbrıs davasının sessiz bir şekilde BM çerçevesinden çıkarılıp Nato çerçevesi içine girmesine yemin etmiş Türkiye ile Yunanistan arasında ikili görüşmelere yol açmıştır” diye değerlendirmede bulunuyordu.
Bu çabalar Kıbrıs Rumları ile Yunanlıların bütün olarak adanın sağcı solcu ayrımı yapılmadan Yunanistan’a bağlanmasından yana olduklarının tipik bir göstergesidir. Şu anda yürü – tülmekte olan müzakere sürecinde bu tutumlarını değiştirmeye niyetli olmadıkları görülmektedir.
Kazanın kullanılmasındaki amaç, içindeki etin pişirilmesine kadar geçen süre olduğunun da unutulmaması gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|