“15 Temmuz darbesinin Kıbrıs Rum’una ne kadar pahalıya mal olduğunu kendileri daha iyi biliyor. Üç beş gün içinde öldürülen Rumların sayısı henüz açıklanmamışsa da binden fazla olduğuna inanılıyor. İngilizlerin büyük fedakarlığı ile canını kurtarabilen Makarios, eğer bu gün tekrar Ada’ya dönebilmişse bunu da Türk askerine borçludur. Yoksa ebediyete kadar yabancı ülkelerde sürünecek, vatansız bir kimsenin acısı içinde göç edip gidecekti.” 1975
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Birleşik Amerika Devletlerinde yapılacak olan Başkanlık seçimi dünyanın geleceğini etkileyecektir. Kara Avrupa’sının en fazla etkilenebilecek bölgeler arasında olduğunu da belirtmek durumundayız. Tarihi sicilleri iç ve dış savaşlar nedeniyle bozuk olan günümüzün birlik ülkeleri bu nedenle arayış içindeler. İngiltere’nin birliğin temelini dinamitlemesi sonrasında Avrupa Ordusu kurulması bu nedenlerden yalnızca bir tanesidir. Yapılan bu tartışmaları dağılma sürecini uzatmaya yönelik bir davranış olarak görüyoruz. Daha önceleri deneme aşamasına kadar getirilen konunun yeniden alevlendirilmesi İngiltere’nin tutumu ile örtüşmektedir.
İngiltere, birlikten ayrıldıktan sonra kurulacak olan olası bir Avrupa Ordusunun birliğin devamını sağlayabileceği öngörüsü var. Düşünülen ordunun Nato’nun var olduğu ortamda ne gibi işlevler yüklenebileceği ayrı bir tartışma konusudur. Nato’nun yanında Avrupa Ordusu… Tadından yenmeyecek bir proje olacak. Hangi ülkelerin ne kadar askerle katılacağı ve komuta kademesinin nasıl şekilleneceği de ayrı bir tartışma konusudur.
Bölgede özellikle Yugoslavya’nın dağılma sürecinde yaşanan kırımlar karşısında birlik ülkelerinin olayları izlemekle yetindikleri belleklerdeki tazeliğini koruyor. Kendileri yardıma muhtaç olanların başkalarına iyilik ve yardım etmelerinin beklenilmemesini de kanıtlamış oldular. Dağılma sürecini önlemenin bir diğer yolu da kuyruğu dik tutmaktır. Bu durumunda olan AB Bosna Hersek’in Şubat ayında yaptığı üyelik başvurusuna olumlu yanıt veriyor. Başlatılan tam üyelik sürecinin bir yıl içinde tamamlanabilmesi için düğmeye basıldığı belirtiliyor.
Tıpkı bugüne değin adada yürütülen müzakerelerden düşledikleri sonucu alamayanlar sonuç fos çıksa da soluğu dış merkezlerde aldıkları biliniyor. Son gerçekleştirilen NevYork seferinin de fos çıktığını söylemek durumundayız. Derin görüş ayrılıkları devam ederken adada uzlaşamayanların dışarıda uzlaşmalarını beklemek Godo’yu beklemekle koşut bir yaklaşımdır.
21 Mart 1966 günlü Rum gazetelerinde Glafkos Klerides’in günümüze de ışık tutan bir açıklaması yayınlanıyordu. Klerides, Kıbrıs davasında kesin zafere ulaşmak için en önemli koşulun Kıbrıs ile Yunanistan arasında amaç birliği Kıbrıs halkının (ki Rumlar kastediyor) birlik ve beraberliği, Kıbrıs’ın savunmasının etkili olarak yaşama geçirilmesi ve ekonomisinin güçlü olması gerektiğini belirtiyordu. Aynı Klerides, açıklamasının devamında “Kıbrıs toprakları alınıp satılabilen ticaret eşyası değildir. Türkiye’ye toprak vermek sureti ile Kıbrıs meselesinin halline muhalefet ediyoruz ve daima edeceğiz. Kıbrıs meselesinin Türkiye ve Yunanistan arasında bir denge unsuru olmasına izin vermeyeceğiz. Kıbrıs meselesinin taksim veya ayrılma esasına dayanan her hangi bir hal çaresini kabul etmeyeceğiz. Kıbrıs devletini ortadan kaldıracak bir çözümü istemiyoruz” diyordu. Günümüzde verilmiş olan bu mesajın geçerliliğini koruduğunun da bilinmesini istiyoruz.
O günlerden günümüze gelene dek iyice kemikleşen tarafların tutumunun nasıl yumuşatılacağını bilen varsa beri gelebilir. Klerides, Annan’ın Belgesinin oylandığı dönemde uluslararası alanda zemin kaybettiklerini ve Türkiye’nin artık istilacı olarak kabul edilemeyeceğini” de Alithia gazetesinde yer alan açıklamasın da belirtiyordu. Buna koşut Denktaş’ın uzlaşmaz kişi olduğu yalanı ile dünyayı kandırdığını da aynaya bakmadan söyleyebiliyordu. Aynı Klerides, “AB’ne girmemizi Denktaş’a borçluyuz” diyerek utanma sınırlarını da zorluyordu.
Uzun süredir yürütülen müzakerelerden bir sonuç alınamayacağı artık gün gibi ortalıklara çıkmıştır. 2016 yılı sonu itibarı ile çözümün olabileceğini söylemek doğanın eşyasına aykırıdır. Gelinen bu noktada Kıbrıs Türklerine dayatılmak istenen çözümün Bask bölgesinde Katalanlara veya dünyanın diğer bölgelerindeki azınlıklara dayatılan hakların mı olduğunun artık açıklanmasının da zamanı gelmiştir.
Kıbrıs Türklerinin kendi devletlerinden ve egemenliklerinden vazgeçmek gibi bir niyetlerinin olmadığının muhataplarına söylenmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|