“Bu halk tarih boyunca birlik ve beraberliğin dünyada bir benzerine tesadüf edilmeyen numunesini vermiş, tek bir vücut olarak ortaya çıkmıştır.
Tehlike karşısında olduğumuzu her an için kabul etmeleri ve aramızdaki anlaşmazlıkları daha kolaylıkla sonuca vardırabilecek çareleri aramalıyız.” 1978
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Son dönemde diğer konuların yanı sıra Avrupa da sığınmacı akını konusu pek dillendirilmiyor. Böyle olmasına karşın konu içten içe kanamaya devam ediyor. Sığınmacı akını görmezden gelinerek artan ırkçı yapılanmalar da yok sayılmak isteniyor. Daha iyi bir yaşam için yollara düşenler uğradıkları deniz kazaları ile gündemin alt sıralarında kendilerine yer bulabiliyorlar. Uğradıkları kazaların ötesinde ırkçıların saldırıları ile de mücadele etmek zorunda bırakılıyorlar.
Bu nedenle 2017 yılını sığınmacıların geleceği açısından yaşamsal önemde görüyoruz. Çünkü 2017 yılı AB’nde seçim yılı olacaktır. Almanya – Hollanda – Avusturya’da seçim yapılacak. Mendil büyüklüğündeki ülkede yapılacak olan Cumhurbaşkanlığı seçimini de kaydetmek istiyoruz. Almanya daha seçime gitmeden Hükümet ortakları bir birlerine karşı boşanma davası açacak noktaya doğru koşar adım gidiyorlar. Irkçı akımlar tırmanışa geçerken Türkiye’ye uygulanacak vize ayrıcalığı da gündemden düşürülerek başka bahara ertelendi.
Seçimlerin iki kez tekrarlandığı İspanya’da hükümet sonunda kurulabildi. Sosyalist kanadın güven oylamasında çekimser kalması muhafazakar Halk Partisi Hükümetinin kurulmasının yolunu açtı. 10 aydır süren hükümet bunalımı da bu şekilde şimdilik aşılmış oldu. Buna koşut 2017 Eylül ayında özerk Katalan bölgesinde bağımsızlık referandumu yapılacak. Bağımsızlık yanlılarının çoğunlukta olduğu Parlamentoda alınan karar halkın oyuna sunulacak. Kararın bağımsızlığın kabul edileceği yönünde olacağı öngörüleri var.
Mendil büyüklüğündeki ülkenin siyasetçi eskilerinin Kıbrıs Türklerine karşı şirinlik başlattıklarından söz etmiştik. Dışişleri Bakanı eskisi Bayan Eratu Kozaku Markulli’nin açıklamalarına kısa da olsa değinmiştik. Şirinliğini biraz olsun araladığımızda karşımıza çıkan manzarayı korkunç ötesi diye tanımlamak istiyoruz. “Ağırlıklı olarak sivil ve masum Kıbrıslı Rumlara karşı işlenmiş korkunç suçları son 42 yıldır uluslararası kamuoyunda sert şekilde kınandığını” belirtiyordu. BM arşivinden aldığını söylediği fotoğraflarla Kıbrıs Türklerine yapılan korkunç vahşet için Atlılar – Muratağa ve Sandallar da öldürülen masum Türklerin görüntülerini de sunuyordu.
Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Türklere karşı uygulanan vahşet görüntüleri şu anda yayınlanmamıştır. Bayan Markulli’nin bakan olduğu dönemde de vardı. Bu nedenle şirinliğe soyunurken biraz daha inandırıcı olması gerekiyordu. Yine kendisini yalanlayan bir başka belgeden de söz etmek istiyoruz. Her iki toplumun görevlilerinin de yer aldığı Kayıp Kişiler Komitesi’nde BM görevlilerinin gözetiminde çalışmalar yaptıkları biliniyor.
Yapılan araştırma sonrasında kayıp Türklerin sayısının 493 olduğu belirlenirken Rumların sayısının 1508 olduğu kaydediliyor. 2016 Eylül ayı sonu itibarı ile bulunamamış Türklerin sayısı 312 olarak açıklanırken Rumların sayısı 990 olarak belirtiliyor. Bu güne değin bulunamayan kişilere ulaşmanın artık zorlaştığını ilgililerde kabul ediyor. Bulunamamış kişilere ulaşmak olayları yaşayan ve ölen kişileri bilenlerin sayısı hızla azalmakta veya bellek zayıflığı da yaşandığı için zorlaşmaktadır. Bayan Markulli’nin masum kişiler diye tanımladığı Rumların büyük çoğunluğunun asker olduğu BM yetkililerince kaydediliyor. Türk kayıpların ağırlıklı olarak kadın ve çocuklardan oluştuğuna ayrıca vurgu yapılıyor.
Bayan Markulli adada yaşananları uluslararası kamuoyu ile paylaşarak Türkiye’yi hedef tahtasına oturtacağına şimdi yaptığı gibi şirinliğe o günlerde soyunmuş olsa idi daha inandırıcı olabilirdi. Şu anda yaşamakta olduğumuz sıkıntıları da yaşamamış olurduk. Eğer adada çözümden ve barıştan yana olduklarına inanıyorlarsa Türkiye’nin aleyhine bu güne değin aldırdıkları bütün kararları yeni bir başvuru ile ortalıklardan kaldırtsınlar. Daha da gerçekçi olabilmeleri için de olayların 1974 yılından değil 1955 yılında başladığını da kabul etsinler.
Geldiğimiz noktada garantilerle uğraşmak yerine yaşanan gerçeklerle yüzleşmeleri gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
04 Kasım 2016 - Ankara -
|