“Asil ve kahraman Türk milletinin taşıdığı kan ve imanı taşımakla, buna ek olarak da Kıbrıs Türk’ü olmakla gururumuz büyüktür. Belki soracak olanlar çıkacak ‘Nedir Kıbrıs Türk’ü olmanın ikinci meziyeti?
Kıbrıs Türk’ü iki büyük kuvvete karşı müdafaaya geçmişti. Biri İngiliz İmparatorluğu, diğeri de yeni sömürge Hükümetlerinden maddi – manevi destek ve yardım gören İngiliz sevgilileri Rumlardı… Fakat ebediyete kadar, kendi malı olan toprakların bekçisi olmanın kararı içindeydi.” 1976
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Sıklıkla yineliyoruz. Uluslararası anlaşmazlıkların çözümünde son şans diye bir olgu yoktur. Uluslararası alanda Kıbrıs konusu bu anlaşmazlıklardan yalnızca bir tanesidir. Dışarıdan ve içeriden yapılan müdahalelerle uyuşmazlık iyice içinden çıkılamaz bir noktaya taşındı. Sıklıkla soruluyor, Kıbrıs’ta çözüm olacak mı?diye. Yanıtımızın HAYIR olduğunu sizlerde biliyorsunuz. Neden diye sorulduğunda tek bir yanıtımız vardır. Kendilerini bütün adanın tek egemeni olarak gören karşımızdaki unsur hiçbir konuyu Kıbrıs Türkleri ile PAYLAŞMAK istemiyor. Kafalarına bu olguyu çakarak ayrıca üzerine de beton döktüler. Neden mi Paylaşmamak için.
Yüz yılı aşkın süredir (1878 yılından beri) hep bu noktada kaldılar. Gelişen olaylara ve zemine karşın betonun içinde bekleyip duruyorlar. Arada bir bu betona çivi çakmaya çalışanlar bile başarılı olamadıkları için aynı noktada debelenip duruluyor. Karşı tarafın müzakere heyeti içinde yer alan Bay Polis Poliviu, geçtiğimiz günlerde Simerini gazetesinde ve bazı televizyon kuruluşlarında görüşlerini açıklıyordu. Açıklamasında Annan’ın Belgesini oldu bittiye getirilerek yeterince incelenmeden ve tartışılmadığının da altını kalın çizgilerle çiziyordu.
Bay Povliui, “Çözümün sürdürülebilir olması önemlidir. Bana göre çözüm yakın değildir. Birkaç hafta içerisinde veya ayda istenilen çözüme ulaşmamız yeterli değildir” diye ekliyordu. Buna koşut mendil büyüklüğündeki ülkenin önde gidenlerinden (önde gidenler içinde en mantıklı olanıdır) Dışişleri Bakanı Bay Yannakis Kasulidis, “Ne üssü ne de garantilerin devamını görüşürüz” diye konuşuyordu. Nev York’tan çözüm konusunda elleri boş dönenler şimdilerde şanslarını İsviçre’de denemeye çalışıyorlar. Bu güne değin olduğu gibi görüşmelerin fos çıkması şaşırtıcı olmayacaktır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin garantör ülke olarak özü itibarı ile hep çözümden yana olduğu biliniyor. Masadan kalkmanın da bir tür çözüm olacağının bilinmesine karşın ısrarla masadan kalkılmamıştır. Bay Kasulidis, yukarıdaki açıklamasında, “Çözüm istiyorum” deyip çok uzak tezler ortaya koyanlar çözüm istemezler. Bu gün AB üyesiyiz. Ne üssü ne de garantilerin devamını görüşürüz” görüşünde ısrar ederek meydan okumanın ve sokak adamlığının ötesinde olduğunu da kanıtlıyordu. Öyle değil mi…? Bay Kasulidis…
Kaçıncı kez yapıldığı bile unutulan yoğunlaştırılmış müzakerelerden sonuç almamak için direnen karşı taraf uzlaşılamıyan konuları sırtlayıp İsviçre’nin yolunu tuttu. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adına müzakerelere katılanlar da masadan kaçıyorlar suçlamasını önleyebilmek için yollara düştüler. Yapılacak ikili üçlü beşli diye tanımlanan toplantılardan sonuç çıkmayacağı bilinen bir olgu olsa gerek. Garantilerin olmayacağı bir çözüm, Kıbrıs Türklerinin adadan atılacağının göstergesidir. Bu bilinçte olan Türkiye Cumhuriyeti’nin bütün yöneticileri bu nedenle garantiler konusunda duyarlılık gösteriyorlar. En yetkili ağızlar bu görüşlerini dünya kamuoyuna da iletiyorlar.
Uzun erimli bir mücadele ile kurmuş olduğumuz Cumhuriyetimiz 33. yaşına ulaşmış bulunuyor. Her ne kadar Uluslararası alanda tanınmamış olsa bile varlığı da bir gerçektir. Kıbrıs Türkünün ve yüce Türk Ulusunun onuru olan Cumhuriyetimizin tanınması ve tanıtılması için yollara düşmenin zamanı gelmiş hatta geçmektedir. Biz şunu yaparsak karşı taraf bunu engeller diye bir mazeretin arkasına saklanmanın gereksiz olduğunu düşünüyoruz. Karşı tarafın anladığı dil ne ise bizde onu kullanmak durumundayız.
Cumhuriyetimizi ilan ettiğimiz o mutlu günü hep onurla anacağımızı dost ve düşmanın bilmesi gerekiyor. O günleri yaşamış kişiler olarak devletimizin bayrağını daha yükseklere dikmek hepimizin boynunun borcudur. Çünkü biz Cumhuriyetimizi sokakta bulmadık…
Torunlarımızdan emanet aldığımız Cumhuriyetimizi yine torunlarımıza teslim etmemiz gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız.
|