“Lisanından anlamadığı, dinini bilmediği, inancı meçhul güneş batmayan ülkeler hükümdarının sille ve tokadı ile ezilebilir korkusu içinde bazı zayıf karakterliler, selameti kaçmakta bulmuşlarsa da büyük bir ekseriyeti bir araya gelerek 60.000 şehit kanının suladığı bu toprakları savaş vermeden bırakıp kaçmanın hıyanet, alçaklık olacağına inanmış, Türk tarihinin şanlı sayfalarını kirletmek değil menkıbelerle süslemek görevleri olduğu kararını almışlardır.” 1976
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Birleşik Amerika Devletlerinde 08 Kasım 2016 günü yapılan Başkanlık seçimi sonucu bütün dünyada sürprizle birlikte kuşku ile karşılandı. Seçim öncesinde yapılan kamuoyu araştırmalarını yapanlar ise bir kez daha yanıldılar. Bu nedenle alınan sonuç değişik yönleri ile tartışılıyor. Bir süre daha bu tartışmalara tanık olacağız. Bayan Clinton 200 bin oy farkla ilk sırada olmasına karşın seçim sisteminin azizliği sonucu başkan olamadı. İkinci seçmenlerde sayısal üstünlüğü yakaladığı için Bay Donald Trump ülkenin 45. Başkanı seçildi.
Doğal olarak alınan bu sonuç başarıdır. Bize göre ise asıl başarı Cumhuriyetçilerin Kongrenin iki kanadında kazanmalarıdır. Böyle bir sonuç önümüzdeki 4 yıl boyunca dünyanın yeni sürprizlere gebe olacağının da göstergesidir. Diledikleri kararları fazla zorlanmadan yürürlüğe sokabilecek olmaları kaygıları da arttırıyor. Genel kanı yaşlı dünyanın 3. Paylaşım Savaşına doğru evrilmekte olduğu kaygısıdır.
Son yapılan seçim düşük profilli bir seçim olarak Amerikan demokrasi tarihine kaydedilmiştir. Buna karşın alınan sonuçları beğenmeyen halk bazı eyaletlerde kalkışma hareketini başlattı. Kalkışmanın genellikle yönetimden memnun olmayan eyaletlerde başlatılmış olması birlikten ayrılma olgusuna da zemin hazırlamaktadır. Gelinen bu noktada Birleşik Amerika Devletlerinin Sovyetler Birliği örneğindeki gibi dağılma sürecine doğru evrilmekte olduğu kuşkusunu taşıyor. Kalkışmanın yaşandığı eyaletlerin dışında bazı eyaletlerde bir süreden beri bu yönde rahatsızlıkların yaşanmakta olduğunun da unutulmaması gerekiyor.
Beş gün süren zorlu müzakere sürecinden sonra Kıbrıs’ta kritik eşik olarak kabul edilen toprak konusunun aşılamadığını gösteriyor. İddialı bir şekilde 50 yıldır çözülemeyen uyuşmazlığın bir 50 yıl daha bekletilemeyeceği savı doğru bir düşünce olabilir. Bu sav uyuşmazlığın neden çözülemediğinin de yanıtı değildir. Dünyada Kıbrıs uyuşmazlığı ile yaşdaş olarak kabul edilmesi gereken Filistin – İsrail anlaşmazlığı ile Keşmir meselesi de benzer konumdadır. Böyle olmasına karşın kimse de kalkıp illa da bu sorunları çözün demiyor. Kaldı ki Kıbrıs’ta 1974 yılından beri geçerli olan ateş kes kuralının ihlal edildiğini söylemek olası değildir.
Yine bilinen bu süreçte gösterilen çabalardan da sonuç alınamadığı biliniyor. Bu nedenle kanayan bir yaradır. Bunlar yaşanıyor diye çözümden vazgeçmek mi gerekiyor sorusunun yanıtı da çok nettir. Karşı tarafın tutumu ortalıklarda kendine yer buluyor. Buna koşut dış desteği de arkalarına aldıkları için uyuşmazlığın çözümünü olanaksız ötesi bir noktaya doğru attılar.
BM tarafından da kabul edilen kararla bir ülkede etnik nüfus, diğeri etnik gruba göre daha az olabilir. Az olan grubun genel nüfus içerisindeki oranı %20 civarında ise bu grup sayıca az olarak kaydediliyor. Bu etnik grupla birlikte çoğunluk olanlar eşit statüde cemaat olarak kabul ediliyor. Eşit cemaat olarak kabul edilmesi çoğunluğun sayıca az olan gruba karşı etnik temizlik yapmasını da suç olarak tanımlamaktadır. Buna karşın dünyanın nerede ise bütün bölgelerinde bu tür kırımlar yaşanıyor.
Uyuşmazlığı çözmek için turistik geziye dönüşen çabalar şimdilerde İsviçre’nin Montrö kenti yakınlarındaki bir kasabada devam ederken 5. günün sonunda görüşme filmi koptuğu için sonuç alınmadan dağıldı. (Gali Fikirler dizisi olarak tanımlanan görüşmelerde karşı tarafın önde gideni Ulusal Konseyle görüştükten sonra yeniden döneceğim dedikten sonra görüşme masasına dönmediğini anımsatmak istiyoruz.) Bir hafta aradan sonra yeniden aynı yerde 3 gün daha görüşme yapılacağı da duyuruluyor. Aynı yerde değil bir başka ülkede daha şirin bir yerleşim yerinde görüşmelere devam etmeleri gerektiğini önermek istiyoruz. Karar BM’in önde gidenleri ile müzakerecilerindir.
Bu güne değin yapılanlar ve yaşadıklarımız ortalık yerlerde sürünüyor. Geldiğimiz noktada aynı filmin defalarca tekrarlanması tadın kabağını vermektedir. Karşı tarafın devlet, Kıbrıs Türklerinin de cemaat statüsünde kabul edildiği sürece bu konuyu daha çok elli yılları tarih kaydeder. Bizden sonraki kuşaklarda çözümsüzlüğün neden kaynaklandığı konusunu araştırıp dururlar…
Bundan sonraki müzakerelerde hüsranla karşılaşmamak için Kıbrıs Türklerinin haklarının bir an önce verilmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
18 Kasım 2016 - Ankara -
|