“Müsibet tellallarını naraları ile baş başa bırakalım. Adımlarımızı beraberce atalım. Kanun ve nizamlara saygı gösterelim. Hak ve hukukun bekçileri olalım. Anlaşmazlıkları, ihtilafları küskünlükle değil, bir birimize daha da yaklaşarak halledebilmek yollarını arayalım. Dünün sevgisini daha da kuvvetlendirelim. Tek bir vücut, tek bir kalp olarak yarınlarımızı aydınlığa çıkaralım.” 1976
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Dünya, Birleşik Amerika Devletlerinde yapılan son Başkanlık seçiminden sonra çatışmaların yoğunlaştığı noktaya doğru hızla evrilmektedir. Hemen sonrasında adı geçen ülkede ırkçı söylemlerin ivme kazanıyor olması saatli bomba gibi pusuda bekleyen Avrupa’daki ırkçı akımları da tetikliyor. Diğer adayın seçimi kazanması ile de fazladan bir değişikliğin olmayacağını söylemek olasıdır. Çünkü diğer aday Arap Baharı diyerek bölgemizin kan deryasına dönüşmesinden sabıkalıdır. Bu nedenle şu kişi kazandı söyleminin arkasına saklanmadan Türkiye’nin bulunduğu konumu itibarı ile bölgede karar verici durumda olması gerekiyor. Bu nedenle adımlarını atarken bilinçli ve yere tam basarak atmasında sayılamayacak kadar yarar olduğunu kaydetmek durumundayız.
Önümüzdeki 2017 yılının Avrupa’da seçim yılı olduğu biliniyor. Tarihsel sürece baktığımızda Avrupalılar sürekli olarak birbirleri ile savaş durumunda olmuşlardır. Bu nedenle Avrupa’daki ırkçılığın temelinde bu olgu yatmaktadır. 20. Yüzyılda iki kez yaşanan ve bizlere Dünya Savaşı diye anlatılmaya çalışılan olgunun şimdilerde ırkçılık olarak karşımıza çıktığını belirtmek istiyoruz. Arap Baharı diyerek kan deryasına dönüşen bölgeden canlarını kurtarabilmek için yollara düşenler şimdilerde Avrupa’nın kapısına dayandılar. Bölgede ırkçılık tetiklenirken bölge ülkelerinin silah üreticisi olmaları çıkar çatışmalarına dönüşüyor.
AB ülkelerine sığınmak isteyenlerin nerede ise bütün sıkıntısını İtalya ve Yunanistan çekiyor. Bu da Birlik içinde bir başka tartışma konusu oluyor. Böyle bir ortamda Kıbrıs uyuşmazlığına da çözüm arayışları BM gözetiminde sürdürülmeye çalışılıyor. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adına bugüne değin masaya oturanlar ısrarla çözüm yanlısı oldular. Garantör ülkelerden birisi olan Türkiye’de benzer tutumunu sergilemeye devam ediyor. Buna karşın diğer bir garantör ülke olan Yunanistan ve Kıbrıs Rumları devlet olmalarının verdiği avantajla çözüm karşıtı tutumlarını sürdürüyorlar.
Görev süresi 20 Ocak 2017 gününde dolacak olan Bay Barak Obama veda ziyaretlerine Yunanistan’dan başladı. Burada normal olmayan bir husus göremiyoruz. Neden mi? Adı geçen kişinin sekiz yıllık Başkanlık döneminde Yunanistan’ı korunmaya en fazla mazhar ülke olarak görmesidir. Aynı nedenle uluslararası konularda da ortak hareket ettikleri yadsınamaz bir gerçektir. Veda ziyaretine gelmiş olmasına karşın Yunanistan Cumhurbaşkanı’nın söylemleri ırkçı yaklaşımlarının değişmediği gibi değişmeyeceğinin de acı bir göstergesi oluyordu.
Cumhurbaşkanı Bay Prokopis Pavlopulos, “Kıbrıs’ta konfederal çözüm ve işgal güçlerini kabul edemeyiz” diyordu. Bay Obama ise suya tirit bir söylemle Türkiye ve Yunanistan’ın çözümü desteklemeleri gerektiğini söylüyordu. Başbakan Bay Aleksis Çipras ise adadaki çözümün yakın olduğunu söylüyordu. Hükümetin Yavru ortağı Bağımsız Yunanlılar Partisinin Genel Başkanı ve Savunma Bakanı olan Bay Panos Kammenos, partisinin 3. Kongresinde Türkiye’nin İzmir’de katliam yaptığı herzesini yiyordu. Irkçı Altın Şafak Partisinin (XA) önde gideni Bay Nikolaos Mihalolayakos ise, “Bizim için kaybedilmiş vatan toprağı diye bir şey yoktur. Onlar elbet Yunanistan’ın özgürleştireceği esaret altındaki vatan toprağıdır” diyerek saldırıyordu.
Adadaki Rum Ortodoks Kilisesinin başındaki kişi Bay 2. Hrisostomos’un “İki devletli çözüme imza atacak bir Helen eli yoktur” sosunu yukarıdaki açıklamaların üstüne boca ediyordu. Bu nedenle çözüm beklentisi tadından yenmeyecek kıvama doğru evrilmektedir.
Şu anda içinde bulunduğumuz tablo ne yazık ki ortalıklardadır. Böyle bir yaklaşım içinde olanlarla hangi çözümün olası olduğunu düşünüyorsunuz? 50 yıldır adada devam eden uyuşmazlığı maymuncuk değil İngiliz anahtarı belki çözebilir diye düşünüyoruz. Buna koşut Türk Vakıflarına ait olan toprak konusu çözülmeden hangi çözüme odaklanacağız diye sormak durumundayız.
Yukarıdan beri sıraladığımız gerekçelerle müzakerelerde cesaretli adımı atmamak gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
25 Kasım 2016 - Ankara -
|