"Tek bir vücut, tek bir saf halinde önümüzdeki tehlikeyi bertaraf etmek çabası içinde bir inatla gayret sarf eden Kıbrıs Türk'ü Anavatanla el ele vermiş bir durumdadır.
Ne acılarımıza ne feryatlarımıza bugüne kadar aldırış etmeyenlerin bundan böyle egoist siyasetlerini değiştirmeyecekleri muhakkaktır." 1967
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Dünya yeni yılla birlikte hem başkan hem de işadamı kimliği ile ülkesini yönetecek olmaya hazırlanan Bay Donald Trump'un yapacaklarını şimdiden merak edilerek tartışılmaya başlandı. Yapılan bu yöndeki bütün eleştirileri kulağının arkasına atan kişi, "Hem işimi yaparım hem de ülkeyi yönetirim" diyerek adeta meydan okuyor. Türkiye de dahil olmak üzere 18 adet ülkede yatırımları olan Bay Trump'un bu ülkelerin iç siyasetini etkilemesinden kuşku duyuluyor.Adı geçen kişinin seçimi kazanması sonrasında Avrupa'da ivme kazanan ırkçı söylemleri dillendirenlere karşı, Bay Trump, "Onları tanımıyorum ve kınıyorum" demesine karşın "eğer onlar harekete geçerse bakarım. Nedenlerini araştırırım" diyor. Bu söylemi ile göz çıkarırken kaş yapıyor.
Bu yöndeki açıklamasından sonra uluslararası toplumdan uyarı gelmekte gecikmedi. BM'den "zengin ülkelerde yükselen milliyetçiliğin sığınmacılar için endişe verici sorunlara neden olabileceği uyarısı" geldi. Adı geçen kurumun Mülteciler Yüksek Komisyoneri Bay Filippo Grandi, Royter Haber Ajansının bir sorusu üzerine "Çok endişeliyim.Çünkü çatışmaların başladığını düşünüyorum. Zengin ülkeler giderek içe dönük bir bakış geliştirdi. Ne yazık ki bu konuda korkularım ve rahatsızlıkların yabancılarla ilişkilendirildiğini görmeye devam ediyoruz. Uluslararası dayanışmanın sığınmacı sorununu çözmek için 'duvarlar inşa etmekten' daha etkili" olacağının da altını çiziyordu...
Avrupa Parlamentosu'nun tavsiye niteliğindeki son kararına karşı gösterilen tepkilerin kararın geri alınmasına katkısının olmayacağı biliniyor. Tavsiye niteliğinde de olsa bile bu kararın AB üyesi ülkelerin merkezlerinde yanıt bulacağını belirtmek istiyoruz. Bugüne değin ağır aksak da olsa yürü-tülen geleceği belirsiz müzakere sürecinin alınan bu karardan sonra iyice belirsizliğe itileceğinin bilinmesi gerekiyor. Diğer yandan AP'nun en büyük grubu Avrupa Halk Partisi (EPP) Başkanı Bay Manferd Weber "AB'nin Türkiye'ye karşı çok daha sert bir rota uygulanmasını" söyledikten sonra "Türkiye ile görüşmeler derhal durdurulmalı. Diyalog devam etmeli. Buna karşın devam eden resmi katılım müzakerelerinin dondurulması durdurulması gerekiyor" diyerek ısrar ediyordu. Avara kasnak gibi veya dostlar veriş alışta görsünler örneğinde olduğu gibi durma noktasındaki müzakerelerle zaman yitirilmesine gerek olmadığının bilinmesini istiyoruz. Bu nedenle AB'nin önde gidenlerinin Türkiye'nin üyeliği konusunu iyice maskaralığa çevirdiklerini kaydetmek istiyoruz.
Siyasetçilerin oylama sonucuna gösterdikleri tepkilerin sonrasında sonra akıllara AB çöküyor mu? sorusu geliyor. Sorunun yanıtı aranırken sorumlu ve Bakan olan siyasetçiden "AB çökmüyor! Tam aksine büyük başarı hikayesi. Yaklaşık 510 milyon insan huzur ve refah içinde yaşıyor" yönlü açıklaması, kendi içimizde bile ortak bir noktada buluşamadığımızın göstergesidir.
Türkiye'nin AB'ne tam üyelik adaylığı 10 Aralık 1999'da Helsinki Zirvesinde resmi olarak duyurulmuştu. Başbakan Bülent Ecevit'in uzun mücadeleler sonrasında ulaştığı bu sonuç aslında başarı idi. Bu başarıyı küçümseyerek 'Pirüs' zaferi olarak tanımlayanların da olduğu biliniyor. Bu olayı anımsatırken verilen mücadelenin sonucunda AP'nun son kararından sonra yukarıda da belirttiğimiz gibi tam bir maskaralığa dönüşmüştür. Aynı şekilde İsviçre'de yapılan Kıbrıs'a ilişkin müzakereleri de benzer şekilde tanımlamak olasıdır. Bir tarafta çözümden yana ısrarlı olan Kıbrıs Türk tarafı karşı da ise devlet olmanın bütün olanaklarını sonuna dek kullanmaya kararlı bir Rum tarafı ile hangi koşullarda anlaşılabilecektir. BM Sözcüsünün de söylediği gibi iki tarafta ellerinden geleni ortaya koymalarına karşın anlaşamadılar. Ülkelerin de bir az daha kafa yormaya gittiler" açıklaması bile uzlaşmanın olamayacağının tipik bir göstergesidir.
Müzakere sürecine daha fazla odaklanmadan Kıbrıs Türklerinin Adadaki geleceklerinin nasıl sağlanacağı konusuna da kafa yorulması gerekiyor mu ne...
SEVGİ ile kalınız...
02 Aralık 2016 - Ankara -
|