Sevgili okurlarım, dört mevsimin yaşandığı yeraltı, yer üstü zenginliklerinin bol olduğu şu güzel ülkemizde biz neyi paylaşamıyoruz da?
Ailelerimizde kavga,
Okullarımızda kavga,
Sokaklarımızda kavga,
İş yerlerimizde kavga,
Sporumuzda kavga.
Siyasetimizde kavga,
Peki, bu memlekette neyi, niçin paylaşamıyoruz da, hep kavga ediyoruz?
Günümüzde çağdaş toplumların sıkıntısı, bireyselleşme ve paylaşma kültüründen giderek uzaklaşmalarıdır.
Hepimiz bu ülkede yaşıyoruz. Ekmeğini yiyip, suyunu içip, havasını soluyoruz.
Peki, bu ülkede neyi paylaşamıyoruz? Paylaşma kültürümüz noksan olduğu için paylaşmayı bilmiyoruz.
Paylaşmak bir ahlaktır, kültürdür.
Bunun çağdaşlıkla ya da geri kalmış bir toplum olmakla hiç ilgisi yoktur.
Bu bir anlayıştır, idraktir paylaşmak. Paylaşmayı bilmekte, mutluluktur, güzelliktir…
Hiç demez miyiz, “Paylaşılınca mutluluklar artar, sıkıntılar azalır.” Diye…
Biz alışık değiliz ekmeğimizi ayrı yemeye, suyumuzu ayrı içmeye, türkümüzü, ayrı söylemeye.
Bugün İnsanlar dünya pastasından daha fazla pay alabilmek için de kavga ediyorlar. Savaşların temelinde de paylaşmayı bilmemek ya da bunu kabullenememek yok mudur?
İnanıyorum ki paylaşma kültürüne sahip olursak birey olarak daha mutlu, toplum olarak daha da dirlik içinde oluruz. İnsanlık belki “savaş” sözcüğünü bir daha telaffuz etme gereğini duymaz.
Fakat günümüzde bu kültürün, ahlakın insanoğlunda yerleşik olduğunu söylemek mümkün değildir. Arzu edilen düzen, ancak eğitim yoluyla gerçekleşir. Bunu eğitim yoluyla yapmak en güzelidir.
Paylaşmak, aynı zamanda desteklemek, dayanışma içinde olmak anlamına da gelir. Bu da arzuladığımız bir olgu değil midir?
En küçük ve ilk eğitim kurumumuz olan “aile” içinde anne ve babalar, daha sonra okullarımızda öğretmenler bu kültürü vermeli ve topluma davranışlarıyla örnek olmalıdırlar.
Bu ülkede kimse, kimseye sormaz sen nereye gidiyorsun veya bugün ne iş yaptın. Birinin, bir başkasına hesap verebilecek zorunluluğu olmadığı gibi sorumluda değil.
Modern toplumda herkes özgür iradesine göre yasalar ve kanunların gerektirdiği şekilde yaşamını sürdürmekte özgürdür.
Maalesef modern toplum birçok sorunu çözerken insanın manevi dünyasını, ruhsal yapısını hesaba katmamış, her şeyi yaşam kalitesini yükseltmekle çözeceğini sanmışsa da insanlar istediği mutluluğu elde edememişlerdir.
Ne alabilirim değil ne verebilirim, nasıl yardımcı olabilirim anlayışı ile hayata bakan insanlar hem mutlu oluyorlar, hem de mutlu ediyorlar…
Sevmek, vermek, paylaşmak bir anlayış bilgi birikimi ve bir inancın hayata yansımasıdır.
Bizim dinimizde, zekât ve fitre emri de, paylaşmanın gereği değil midir?
Ailelerimizde, Okullarımızda, İş yerlerimizde, Sporumuzda ve Siyasetimizde kavgayı bırakalım. Paylaşmayı bilelim!...
|