“Evkafbinasının üzerindeki İngiliz bayrağı hakimdi. Halkın ismi “Müslüman” idi. Bizlere ‘Kıbrıs Türk’ü’ olarak değil ‘Kıbrıs Müslümanları’ olarak hitap ediliyordu. Türk kelimesini resmi daireler kullanmıyordu. Lisenin ismi “Müslüman Lisesi” Kız Lisesinin ismi “Viktorya Okulu” idi. Bütün bunlar birer birer ele alınarak münevver, köylü, şehirlinin destek ve yardımı ile yeni bir statüye sokulabilmiştir. Bundan bahtiyarız, gurur duyarız. Şunu da hatırlatalım ki muvaffakiyet ancak yılları, çetin ve yorulmak bilmez uğraşması ile mümkün olabilmiştir. Çok emek sarf ettik, alın teri döktük, maddi – manevi muazzam fedakarlıklara katlanmak zorunda kaldık.” 1970
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Yaşlı dünyanın kazanı artık kaynama noktasını geçerek fokurdamaya başladı. İngiltere’nin AB’ni bölme affedersiniz ayrılma kararı mahkemeye taşındı. Adı geçen ülkenin Yüksek Mahkemesi ayrılma kararını yetki konusu ile ilişkilendiriyor. Yüksek Mahkeme geçen Kasım ayında parlamentonun onayı alınmadan müzakereye başlanamayacağı kararını vermişti. Başbakan Bayan Theresa May ise kararı temyiz edeceklerini açıklamıştı. Temyiz Mahkemesinin on bir yargıcı bu kararı yetki konusu açısından değerlendirerek kararını önümüzdeki 2017 Ocak ayında açıklayacak.
Ayrılma kararı öncesinde şu anki İngiliz Dışişleri Bakanı Bay Boris Johnson ayrılmayı savunanların en önde gidenlerindendi. Dışarıya karşı bu görüntüyü veren adı geçen kişinin oylamadan iki gün önce AB’nde kalmayı savunan bir makale yazdığı ortalıklara çıktı. 19 Şubat’ta yazdığı makalesinde Bay Boris Johnson, “Hem dünya hem de Avrupa için İngiltere’nin AB’nde kalmasının yararlı olacağını” savunuyordu. Ayrılmanın ülkede ekonomik sarsıntıya neden olmasının yanı sıra İskoçya’nın İngiltere’den ayrılmasına yol açacağını yazıyordu.
Böyle bir yaklaşımı tipik bir İngiliz ayak oyunu olarak tanımlamak olasıdır. Buna karşın halen makamını işgal ediyor olması anlaşılır bir yaklaşım olmasa gerek. İngiltere, Kıbrıs’a ilişkin olarak sür – dürülen müzakerelerde garantiler konusuna gerek duyulmamasını savunuyor. Bu nedenle adı geçen kişinin de içinde bulunduğu Hükümete ilişkin güven bunalımı kendiliğinden ortalıklara çıkıyor. Adı geçen kişiye İsmet Paşa’nın söylemi ile yanıt vermek gerektiğini kaydetmek istiyoruz. “Devlet adamı dediğin kişi sözüne güvenilir adam olmalıdır”…
Dünya Katolik Kilisesinin Başkanı Papa Françesko, kendisinin bir din devletinin başkanı olduğunu unutarak “Din Devletine” karşı olduğunu söylüyordu. Katolik Hıristiyan dünyasının bu konuyu kendi içinde (tarihsel süreçte bu konuda sabıkalı olduklarından)savaş etmeden çözüp çözemeyeceklerine yakın dönemde tanık olacağız.
2016 yılını tarihin karanlık dehlizlerine veya tarihin çöplüğüne gönderilmesine sayılı günler kaldı. Amerika’da yayınlanan Time dergisi kapağında Donald Trump’un fotoğrafını yayımlayıp adı geçen kişiyi “AMERİKA BÖLÜNMÜŞ DEVLETLER” Başkanı olarak tanımlıyordu. 20 Ocak 2017’den sonra bu öngörünün nasıl ve ne şekilde gerçekleşeceğini önümüzdeki süreçte birlikte yaşayıp göreceğiz.
Ocak 2017 ayında Kıbrıs’ta müzakerelerin şekillenmeye başlayacağı beklentisi yaygın bir kanıdır. Siyasi konularda oluşabilecek anlaşmalar veya bugüne değin açıklanmayan uzlaşılar varsa bunların bilinmesi gerekmektedir. Böyle bir metnin Annan’ın Belgesinde olduğu gibi bitti olduya getirilmemesi kaçınılmaz olarak karşımızda durmaktadır. Olası metnin en ince ayrıntısına kadar tartışılarak incelenmesi gerekiyor. Çünkü bu belge Kıbrıs Türk’ünün geleceği ile yakından ilgilidir. Bu hakkı, Kıbrıs Türk’ünün sonuna dek kullanması gerektiğinin şimdiden bilinmesini istiyoruz.
Siyasi içerikteki belge veya bilgilerin uluslararası hukukta yeri olsa dahi Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm aranırken mülkiyet konusunun başat bir konu olduğunu yeniden anımsatmak istiyoruz. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti uluslararası alanda siyaseten tanınmıyor olsa bile varlığı kabul edilmektedir. Ada dışındaki temsilcilikleri varlığının kanıtıdır.
Kıbrıs Rumlarının bugüne değin Türkiye’nin aleyhine açtıkları davalarda tazminat ödemesine karşın AİHM Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin verdiği tapuların geçersiz olduğuna ilişkin hiçbir kararı yoktur. Mülkiyet konusunun kutsal bir konu olduğunu müzakereleri sürdürenlerin de bildiklerine inanmak istiyoruz. Loizidu davası sırasında gösterilen çekingenliğin tazminat ödenmesine neden olduğunu da anımsatmak durumundayız…
Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin verdiği tapuların geçerli olduğu ve mülkiyet hakkının bu çerçevede değerlendirilmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|