“Rum halkının Türklere karşı giriştiği imha siyaseti karşısında bizim ayakta durmamız, ancak hükümetin koruma ve yardımı ile olabilecektir. Bunu da hükümetten beklemek yerden göğe kadar hakkımızdır. Zaten adaletin ve insaniyetin de emrettiği bundan başka ne olabilir?
Hükümetten, dünya sulhu ve insanlığın emniyeti bakımından köklü tedbirlerin alınmasını birçok defalar rica ettik. Fakat ne yazık ki beklediğimiz ve özlediğimiz garantilerden çok uzak bulunuyoruz.” 1956
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Yaşlı dünyamız yay gibi gerilerek Amerikan Başkanının göreve başlayacağı günü bekliyor. 20 Ocak 2017 günü sonrasında yaşanabilecek olasılıklar tartışılıyor. Özellikle de ülkemizin de içinde bulunduğu bölge kan deryasında yüzerken Amerika’nın bölgede sakalı Rusya’ya kaptırdığı bir ortamda Bay Donald Trump’un tavrı öne çıkıyor. Genel görünüm itibarı ile Suriye, Rusya’nın Irak ise Amerika’nın güdümünde olduğu görünmektedir. Sıklıkla yinelediğimiz gibi bölgede bulunan terör örgütlerinin kimin kimle savaştığı da belirsizdir.
Yolcu olmaya hazırlanan Bay Barak Obama, Kasım ayında yapılan başkanlık seçimine Rusya’nın siber saldırı düzenlediği savını öne çıkarıyordu. Seçim ortamına girilirken Amerikan gizli servisinin Hillary Clinton’un Dışişleri Bakanı iken ülkesini ilgilendiren konularda devletin değil kendi kişisel elektronik postasını kullandığı konusunu gündeme taşımıştı. Seçim sürecinde konu araştırılıyor derken seçimler yapıldı. Siber saldırı savları da bu noktada başlatıldı. Bize göre Amerikan Başkanlık seçimini Bay Trump kazanmadı. Gizli servisin kazandığını söylemek olasıdır. Burada Bay Trump’un konu mankeni olmasının ötesinde bir işlev yüklenmediğinin de kaydedilmesi gerekiyor.
Göreve başladıktan sonra Bay Trump’un Türkiye ile ilişkileri konusunda kötümser olmamak gerekiyor. Fazladan bir değişikliğin yaşanmayacağının bilinmesini de istiyoruz. Buna karşın yaşlanmış olan Avrupa kıtasını gelecek kaygısı sarmış durumdadır. Yaşamakta olduğumuz süreç 1. Paylaşım Savaşı öncesini anımsatıyor. Umalım ki yeni bir Paylaşım Savaşı’nı yaşamayız. AB ülkelerinin ekonomik açmazla boğuşmasını tam olarak aştığını söylemek olası değildir.
Buna koşut birlik içindeki ırkçı partilerin öne çıkmaya başlamış olması yönetim sorununu da beraberinde getiriyor. AB’nin böyyük patronu olan Almanya ve onun yedeğindeki Fransa’da yapılacak olan seçimler ‘AB Projesinin’ sonuna mı geliniyor sorusunun sorulması zeminini öne çıkarıyor. İngiltere’nin birlikten ayrılma süreci müzakerelerinin de zorlu geçeceği ipin uçlarını veriyor. Fransa’da Bay Hollande’nin beklentilere yanıt vermeyen tutumu, Almanya’da Bayan Angela Merkel’in yaşadığı seçim yenilgilerine koşut İtalya’da Başbakan Bay Renzi’nin anayasa değişikliğini kabul ettirememesi haklı olarak Avrupa Projesinin sonuna mı gelindi? diye sorulmasına neden oluyor.
Çok parçalı bir yapıya dönüşmüş olan birliğin son dönemde ivme kazanan ırkçı ve sağcı gelişmeler Almanya Cumhurbaşkanı Bay Joachim Gauck’u da endişelendiriyor. Yaşanan bu gelişmelerin birliğin barış ve uyum içinde gelişmesinin önünü tıkadığını söylüyor. Bu nedenle de AB’ne uyum projesinin bir süre ertelenmesini istiyor. Gelinen bu noktada yıllardır kapıda beklettikleri Türkiye’ye gerçekçi bir yanıtı vermeleri gerekiyor. Türkiye’ye karşı ikircikli tavırları Türk siyasetçilerinin de haklı tepkilerine neden oluyor.
“Kendimi külkedisi gibi hissediyorum” diyerek 10 yıllık görevinden ayrılan BM Genel Yazmanı Ban Ki Moon’un yerine çiçeği burnundan düşmemiş olan Bay Antonis Guterres seçildi. Bay Guterres bu makama gelir gelmez Kıbrıs müzakerelerine ilişkin olarak yaptığı açıklamasında, “tarihi bir fırsat olduğunu” belirterek “her iki toplumun endişelerini giderecek karşılıklı kabul edilebilir bir çözüm” çağrısında bulunuyordu.
Adadaki uyuşmazlığın özünün Rumların egemenliklerini Türklerle paylaşmak istememeleri olduğunu Genel Yazmana söylenmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|