Sevgili okurlarım, biz böyle bir toplum değildik. Nasıl bir toplum olduk, kim bizi böyle bir toplum yaptı? Bilen, anlayan varsa açıklasın.
Böylemidir bir ülkenin gelişerek büyümesi? Böylemidir bir ülkenin uygar toplumlar arasına girmek için çabalamaları?
Nereye elinizi uzatsanız, nereye baksanız kokuşmuşluk göstergeleri ile karşılaşıyorsunuz… Kim normal kim değil, ayırt etmekte zorluk çekiyorsunuz. Hayret verici bir görüntüsü var ülkenin…
Bilhassa meclis konuşmaların da, Türk siyasetinde görülen seviyesiz üslup, ülkedeki siyasi seviyeyi oldukça düşük gösteriyor. Bunun sonucu olarak ta siyasetin itibarı tartışılıyor.
Her şeyden önce oy toplayabilmek uğruna, milletimizin en hassas duygularını kullanarak meclis kürsüsünden aklına ve ağzına ne geldiyse bağırarak söylemek siyaset yapmak değildir.
Vatanını, milletini, ülkesini, devletini seven her siyasinin, mecliste kitlelere hitap ederken ülkemizin ve ülkemizin içinde bulunduğu bölgenin geçirdiği süreci ciddiyetle değerlendirmesi gerekir.
Oy alabilmek için, insanlarımızı galeyana getirecek söylemlerin hiç kimseye fayda sağlamayacağı inancındayım. Bugün Türk siyasetindeki en büyük sorun, kişilerin kendi inanmadıkları şeylere başkalarını inandırmaya çalışmalarıdır.
Bilhassa parti genel başkanları arasındaki siyasi gerilim, siyasi üslupsuzluğu da bünyesinde taşıyarak gerginlik yaratıyor.
Türkiye’de iktidar muhalefet anlaşmazlığı ve aralarındaki gerilim, siyasi gereklilik olarak görülmektedir. Bu nedenle asgari değil azami müştereklerde bile taraflar bir araya gelemiyor ve anlaşamıyorlar.
Bugün Türkiye’de tahakküm, hakaret ve seviyesizlik içeren argo konuşma üslubunun çok fazla yandaşı vardır. Siyasilerin konuşmalarında üslupsuzlukta yarışmalarının bir nedeni de budur bence.
Seviyesizliğin rağbet gördüğü yerde, kalitenin ortadan kalkması ve göç etmesi de doğaldır. Onun için bütün insanların sözünde, davranışında ve yargısında insaflı ve ölçülü olması esastır.
Bilhassa devlet adamlarının, siyasi önderlerin ve bilim adamlarının herkesten daha çok bu ilke ve değerlere bağlı olması gerekir.
Siyaseti erdem yapan, onun zarafet, estetik ve nezaketle ilgili yanıdır. Unutmamak gerekir ki, Türkiye bir zamanlar seviyeli üslubu olan zarif, kibar ve kaliteli insanlar ülkesiydi.
Siyasilerimiz, Türkiye'nin yetiştirdiği önce bilim adamı sonra seviyeli saygın bir siyaset insanı olan Prof. Erdal İnönü’den ve rahmetli Bülent Ecevit ten keşke biraz siyasi nezaket öğrenebilselerdi.
Ne yazık ki bugünkü siyasetçilerimiz hoşgörüsüz, tahammülsüz, eleştiriye gelmiyor, çok çabuk coşkuya kapılıyor ve aklından çok duygularını, önyargılarını kullanıyorlar.
Seçim meydanlarında, kendi politika ve projelerini anlatmak yerine ötekini “sözle döverek” tabanına mesaj göndermekle yetiniyorlar.
Siyaset üretmek yerine birbirleri için üslupsuzluk üretiyorlar. Hedef basite indirgenince, üslup da sertleşiyor, nezaket ve insaniyet boyutu da kayboluyor.
Liderler ekranlarda ve meydanlarda boy gösteriyorlar fakat kavgadan, gürültüden ne dedikleri pek anlaşılmıyor. Halkın dilinden konuşmuyorlar.
Önümüzde seçim var ama toplumda bir seçim heyecanı yok. Çünkü vatandaş seçim değil, geçim derdinde…
Bugün bütün siyasi liderlerimiz, sözde siyaset yapacağız derken kantarın topuzunu kaçırıyorlar. Ülkemizde uzun bir süredir ciddi üslup sorunu yaşıyor. Bundan sadece siyasiler etkilenmez, tüm toplum etkilenir.
Siyasi nezaket öğrenebilsek, ülkenin bütün sorunları çözülür. Onun için, biraz daha saygılı, biraz daha nezaketli ve biraz daha ilkeli siyaset lütfen...
|