“Son günlerin karşımıza çıkardığı korkunç bir akıbet vardır. ‘ilhak’. Bu Ada’nın dağ ve taşının belki de şimdiye kadar görmediği kanlı hadiselere sahne olmasına yardım edecek mühim bir faktör karşısında bulunuyoruz” 1946
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Kıbrıs uyuşmazlığına çözüm bul-ma görüşmelerinde yine bir sonuca ulaşılamadı. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adına görüşmelere katılanlarla karşı tarafın da sunduğu haritaların bir işe yaramayacağını anladıklarından olacak kilit altına almayı yeğlediler. Niye böyle yaptıklarını dürüstçe açıklasınlar da bizlerde öğrenmiş olalım. Harita verme yetkisini kim veya kimlerin isteği ile hazırladıklarına açıklık getirsinler. Çünkü toprak konusu basite indirgenecek bir konu değildir.
Dünyada özellikle yanı başımızda devam eden savaşların temelinde toprak olgusu yatmaktadır. Filistin – İsrail savaşlarının temelinde de bu olgu yer almaktadır. Sıklıkla üstüne basa basa 1571 yılında kurulan Kıbrıs Türk Vakıflarına ait toprakların konusu çözülmeden adada çözüme ulaşmanın olanaksız olduğuna vurgu yapıyoruz. Ada’da bulunan Vakıflara ait toprak konusunda envanter çalışması yapılmasına ivedilikle gereksinim vardır. Kullanım hakkı verilen topraklar üzerine yapılan binalarda Vakıf malı olarak kabul ediliyor. Bu husus Vakıf Anayasasında net olarak ifade ediliyor. Buna koşut Lozan görüşmeleri sırasında görüşülmeyen Emlak-i Hümayun’a ait topraklar konusunda da çalışma yapılmasını gerekli gördüğümüzü kaydetmek istiyoruz.
Bunun ötesinde yapılacak 3’lü mü olur 5’li mi olur bu tür toplantılarla uyuşmazlığı aşılmasını olanaksız ötesi bir durum olarak görüyoruz. Bu konu aşılmadan bulunacak siyasi içerikli bir çözüm iç çatışmayı da beraberinde getirecektir. Buna koşut Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti sınırları içinde Annan’ın belgesindeki tanımı ile dini kurumlara ait %5 oranında toprak olduğunu anımsatmak istiyoruz. Kuzeydeki Oluşturucu Devletçiğin sınırları içinde kalacak olan Kiliseye ait olan bu toprakların geleceğinin de incelenmesi gerekiyor. Bu oranlar düştükten sonra Türklere kalacak toprak konusu net olarak ortalıklara çıkmış olacaktır.
05 Mayıs 1985 gününde Kıbrıs Türklerinin %70 oranında ‘EVET’ diyerek kabul ettiği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Anayasa’sının Başlangıç bölümünü unutanlara anımsatmak ve sizlerle de paylaşmak istiyoruz.
“Tarihi boyunca bağımsız yaşamış, hak ve özgürlükleri için savaşımı vermiş büyük Türk ulusunun ayrılmaz bir parçası bulunan;
Anavatanından koparıldığı 1878 yılından bu yana ulusal varlığına ve yaşam hakkına yöneltilen ve özellikle 1955 yılından sonra silahlı tedhiş, saldırı ve sindirme biçiminde yoğunlaştırılan olaylar karşısında, birlik ve bütünlük içinde yetkin bir toplum olarak direnişini örgütlemiş olan;
Toplumsal hak ve özgürlüklere sahip olmadan bireysel hak ve özgürlüklerin söz konusu olamayacağını, Anavatanın doğal, tarihsel ve antlaşmalardan doğan yasal garantörlük hakkını kullanması suretiyle kahraman Türk Silahlı Kuvvetlerinin sonuçlandırdığı ve Kıbrıs Türklüğüne huzur, barış, güvenlik ve özgürlük ortamı içinde yaşama imkanı sağlayan Barış Harekatının 1974 yılına kadar süren acı deneyimlerle saptamış bulunan ve
Tarihten, uluslararası antlaşmalardan İnsan Hakları Beyanname ve Sözleşmelerinden doğan bütün hakların elinden alınmak ve Kıbrıs’taki varlığı tamamen yok edilmek istenen 21 Aralık 1963 tarihinden sonra bütün organları yasa dışı yollarla Kıbrıs Rumlarının tekeline giren oluşum biçimi yanında izlediği politikalarla da sadece Kıbrıs Rumlarının Devleti haline gelen Pan – Helenist yayılmacılığa hizmet eden ırkçı ve ayırımcı düşünce ve eylemlerle antlaşmalardan ve Anayasa esaslarından tamamı ile ayrılarak meşruluğunu yitirmiş bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti karşısında kendi kaderini tayin etme hak ve özgürlüğünü kullanarak, dünya ve tarih önünde KUZEY KIBRIS TÜRK CUMHURİYETİ Devletini ilan etmiş bulunan Kıbrıs Türk halkı…
Bu konuya önümüzdeki hafta devam edeceğiz…
Bu kadar uzun badireleri yaşamış olan Kıbrıs Türklerinin devletlerini aynı sorumlulukla koruyacaklarının bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|