“Tarihte Yunanlılardan aynı zamanda ‘palikarya’ olarak bahsedilmektedir. Yunanlılar için söylenen bu deyimin ifade ettiği manayı biz değil Yunanistan’da doğan senelerce orada oturan Yunan dili ve edebiyatına vakıf S.G.W. Benjamin ismindeki yazara bırakıyoruz. Yazar, “meydanı boş bulduğu vakit hindi gibi kabaran, menfaati için komşusunu kahpece öldüren, soyan hatta kendi öz kardeşini dahi katletmekten çekinmeyen ve fakat icabı halinde tehlike baş gösterince sıvışıp kaçan bir maceracı bir zorbadır’ demektedir.” 1973
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Kıbrıs’ta sürdürülmekte olan müzakerelerin birden bire kopmasına neden olan hareket kimin önce kalktığı tartışmasına dönüştü. Adanın Yunanistan’a bağlanması isteğinin faturasının da ırkçı ELAM’ın üzerine yıkılması ucuzluğunu yaşıyoruz. Bazı Rum siyasi partilerinin konuya ilişkin bilgilerinin olmadığını söylüyor olmaları kocaman kocaman yalan olduğunu hemen herkes biliyor. Hele adanın Yunanistan’a bağlanması için iki kez partisinin genel kurulunda karar almış bulunan Akel’in bu yöndeki açıklamalarını yalan ötesi bir durum olarak değerlendirmek istiyoruz.
Rum Ekologlar Partisinin ise Mustafa Akıncı’nın ortaya koyduğu isteğinin oldukça kışkırtıcı olduğunu savlaması ayrı bir maskaralıktır. Projenin mimarı olarak sunulan Elam ise açıklamasında Akel’i Akıncı ile görüş birliği içinde bulunduğu gerekçesi ile suçluyor. Filelefteros gazetesinde yer alan bu açıklamalara kargaların bile gülemediğini belirtmek istiyoruz. Bazıları bir yerleri ile bu açıklamalara gülebilir…
Konunun Akel ile ilişkilendirilmesi sonrasında bazı gerçekleri paylaşmak istiyoruz. Türkiye Radyo Televizyon Kurumu’nda “Kıbrıs’ta Türkler” belgeselinin çekimleri sırasında araştırmacı yazar Ahmet Gazioğlu ile birlikte danışman olarak görev yapıyor idik. Bu nedenle kamuoyunda Akel’in marifetleri ile yapılanlar gözlerden kaçırılıyordu. Akel ile Rum Ortodoks Kilisesi arasında adanın Yunanistan’a bağlanması konusunda bir yarışın olduğu gizlenmeye çalışılıyordu. Hatta Eoka terör örgütü kurulmadan önce Akel’in benzer bir silahlı örgüt kurarak harekete geçmek istediğine ilişkin belge geçtiğimiz aylarda Haravgi gazetesinde ikinci kez yayınlanıyordu. Bu gerçek üzerinde ne yazık ki hiç durulmuyor. Tarihi gerçek ne ise o gerçeğin mutlaka paylaşılması gerektiğini düşünüyoruz.
Akel ile kilise arasındaki enosis rekabeti adeta bir yarışa dönüşmüştü. 01 Aralık 1949’da kısa süre sonra Başpiskopos seçilecek olan Kitium Piskoposu Makarios’un başkanlığında toplanan Sen Sinod Meclisi 15 Ocak 1950 tarihinde “Enosis referandumu”nun yapılması kararını aldı. Alınan bu kararın Yunanistan Parlamentosu tarafından 26 Temmuz 1950 gününde onaylandığı biliniyor. Aradan geçen süreye karşın karşı tarafın hala daha 1950’lilerde kaldığını kaydetmek istiyoruz. Bu nedenle de uzlaşmak gibi bir sıkıntılarının olmadığı görülüyor.
Bizlerde yakın döneme ilişkin olarak kutlamadığımız ve unuttuğumuz 13 Şubat 1975 gününün kutlanmasını isteyebiliriz. Anılan tarih Kıbrıs Türklerinin uzun mücadeleler sonrasında kurdukları KIBRIS TÜRK FEDERE DEVLETİ’nin kuruluş günü olduğunu anımsatmış olalım. Kabul etmezlerse başka tarihleri de önerebiliriz.
Yaşananlardan sonra, “Bu işi Ben çözerim. Benden başkası çözemez” önyargısının da iflas ettiği noktasına da ulaşmış bulunuyoruz. Daha öncede denenmiş bu önyargının hiç kimseye bir yararının olmadığı karşımızda acı bir gerçek olarak duruyor. BM Genel Yazmanının temsilcisi yaşanan bu olaydan sonra her iki toplumun bir birine güvenmediğini çözüm için ideal ortamın olmadığını söylüyordu. Kendisini geç de olsa bu gerçeği görmesi nedeniyle kutluyoruz… Cumhuriyet Meclisinin yaşananlardan sonra yayınladığı ortak açıklamasına da katılıyoruz.
Adadaki uyuşmazlığın peşin önyargılarla çözülemeyeceği gerçeğinin artık görülmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|