“Yabancı devletler zaruret icabı böyle bir hükümeti tanıyorlarsa dünya barışına, BM Anayasa’sına hizmetten uzaktırlar demektir. Zaruretlerin empoze ettiği bu tanımanın da hukuki hiçbir manası yoktur. Fakat bu zaruri tanımanın Kıbrıs probleminin halline zararlı, olumsuz tesiri olmaktadır. Rum idaresi, ‘mademki her devlet bizi hükümet olarak tanıyor, Türklerle anlaşmak ihtiyacımız yoktur. Yolumuza devam edelim’ demekte ve azınlık hakları ötesinde Türklere hiçbir hak tanımayan tutumlarından vazgeçmemektedirler”. 1970
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
İngiltere’nin AB’nden ayrılma kararı sonrasında çalışmalar tartışmalı olarak devam ediyor. Sürecin 29 Mart’tan itibaren başlayacağı belirtiliyor. Buna koşut birlik son dönemde askeri karargah kurmak için çalışmalarına ivme kazandırmaya başladı. Bugüne değin İngiltere birlik içinde iken böyle bir yapılanmaya karşı çıkıyordu. Bir anlamda iyi ki çıktı bizde işimize rahatlıkla bakarız diyorlar. Her ne kadar Hollanda da yapılan seçim sonrasında korktukları başlarına gelmese bile Avrupa’yı saran ırkçı partilerin yükselişine şimdilik Hollanda da dur denildi. Bu sonucun diğer ülkelere etkisini önümüzdeki aylarda ne şekilde yansıyacağını birlikte yaşayacağız.
Brüksel’deki lahana tarlalarında gezinenlerin AB’nin yurtdışı askeri eğitim çalışmaları için merkez kurulmasına ilişkin olarak aldıkları karar tartışma yaratıyor. Her ne kadar bu oluşumun ‘Avrupa Ordusu’ olmayacağına ilişkin olarak yapılan açıklamaları inandırıcılıktan uzak buluyoruz. Birliğin Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Bayan Federica Mogherini, “Bu sadece askeri işleri daha etkin şekilde ele almak, savunma işbirliğini güçlendirilmesi yolunda istikrarlı şekilde ilerliyoruz” söylemi ile kuşkuları da arttırıyor.
Birlik içinde yer alan kurucu ülkelerin eski sömürgeciler olduklarının da unutulmaması gerekiyor. Oluşturmayı düşündükleri yapının eski sömürgelerinde devam etmekte olan iç çatışmalara müdahale etmek amacına yönelik bir yapı olacağını da kaydetmek istiyoruz. Eski egemenliklerini canlandırmaya çalışacaklardır. İngiltere’nin birlikten ayrılmak istemesindeki temel nedenin bu yöndeki uygulama olacağını daha önceden sizlerle paylaşmış bulunuyoruz.
Son dönemde BM’e bağlı İnsan Haklarını incelemek ve izlemekle görevli komisyonlardan peş peşe raporlar yayınlanıyor. Çatışmaların yaşanmakta olduğu bölgelerde çatışan tarafların karşılıklı olarak savaş suçu işledikleri belirtiliyor. Hazırlanan bu raporlar BM’in raflarında tozlanması için hazırlandığının da unutulmaması gerekiyor. Tıpkı Kıbrıs’ta 1963 yılında Rumların Türklere karşı uygulamaya koydukları Akritas Planı saldırılarını araştıran adı geçen kuruluşun görevlileri tarafından hazırlanan “Ortega Raporu” da tozlu raflarda bekliyor.
Nisan ayına sayılı günler kala Ermenilerin soykırım savları hazırlıklarını sürdürdüklerine tanık oluyoruz. Almanya ile son dönemde yaşanan gereksiz olduğuna inandığımız tartışmalar sonrasında Almanya’da soykırım anıtının yapıldığı haberleri ortalıklara duyuruldu. Bu anıtın bilinen tarihte açılacağı belirtiliyor. Almanya’nın böyle bir anıtın yapılmasına onay verirken Türkiye ile olan ilişkilerinin gerileceğini bilerek davrandığını da belirtmek istiyoruz. Almanya’nın 1904 – 1908 yılları arasında Namibya’da yaptığı soykırım Nev York’ta mahkemeye taşındı. Anılan yıllarda sömürgeciliğe karşı hak arayışına girişen Herero – Nama halklarından on binlerce kişiyi katlettiği biliniyor. Almanya Namibya’ya maddi yardım yaparak suçunu örtmeye çalışmış olsa da olayı resmen tanıdığına ilişkin açıklamada bulunmayıp tazminatta ödememiştir.
Cenevre’deki görüşmelere büyük bir heyecanla giderek Kıbrıs uyuşmazlığının küllenmeye yüz tutmuş çözümsüzlüğünü çözmeye soyunanlar yeni bir düş kırıklığını daha yaşadılar. Yarım asırdır devam etmekte olan uyuşmazlığın çözümsüzlüğünün nedenlerini dışarıdan gazel okuyup öğrenenler de benzerini yaşadılar. Her Pazar yapılan dini ayinlerde başta papazların başı 11. Hrisostomos olmak üzere koro halinde “ufukta görünmese de milli davamıza bir çözümü tanrı gözetsin. Çünkü Türkler her şeyi istiyor. Tanrı küçük vatanımıza adalet vermeleri için dünya güçlülerini aydınlatsın” diye dua ettikleri biliniyor.
Hıristiyan din adamlarının “Tanrı bizi çözümden korusun” diye dua ettikleri sürece adadaki çözümün gerçekleşmesinin olanaksız ötesi olduğu gerçeğinin artık görülmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|