“Müstakil devlet dedikleri tam manasıyla Enosis değil midir? Öyle bir idareyi bize yutturmak istiyorlar. İsmi Kıbrıs Cumhuriyeti kalacak fakat milli marşı Yunan olacak, bayrağı Yunanistan’ın bayrağı, askerinin başında Yunan Genel Kurmayının emrindeki Subaylar bulunacak. Türk’ü imha siyaseti, Yunanistan’la Rum idarecileri tarafından müştereken çizilecek, Türk halkı, Rodos’ta ki Türklerin feci akıbetine düşürülecek ve bunun da ismine ‘Müstakil Kıbrıs Cumhuriyeti (!)’ denecek. 1969

    Dr. Fazıl KÜÇÜK

 

***

 

Napalyon Bonapart’tan sonra en genç Cumhurbaşkanı seçilen Emmanuell Macron görevine başladı. Kanada’dan sonra Fransa’da kurulan hükümette de sayısal olarak kadın erkek eşitliğinin sağlanmış olması övgüye değer bulunuyor. İlerleyen günlerde yapacakları çalışmalar AB’nin geleceğini de etkileyecektir. Macron göreve başlarken AB’ni yeniden canlandırma sözü veriyordu. Bu konuda olağan üstü yeteneklerinin olması halinde birliğin sözü edilen düzeye çıkabileceği düşünülebilir.
Bu konuda kuşkularımızın olduğunu sıklıkla yineliyoruz. İngiltere’nin birlikten ayrılma kararı birliğin dağılma sürecine doğru evrilmesine neden oluyor. Eylül ayında Almanya’da yapılacak seçim sonrasında birliğin geleceği net olarak ortalıklara çıkacaktır. İngiltere bu konuda öncü olabilmek adına haziran ayında erken seçime gidiyor. Bayan Theresa May bu kararını açıklarken ayrılma sürecinde yürütülecek müzakereleri elini güçlendirmek olarak duyuruyordu.
Yaşanan bu gelişmelere koşut Avusturya’da da 15 Ekim’de erken seçime gitmek için düğmeye basılmış durumdadır. Avrupa Parlamentosundaki en büyük grup olan Muhafazakar Halk Partisi’nin yaptığı bir kamuoyu anketine katılanların büyük bölümünün Türkiye’nin AB üyeliğine karşı çıktığını gösteriyor. Güleriz ağlanacak halimize diye boşuna söylememişler. Hantal ve işlevsiz görüntü veren birliğin Macron’un söylemiyle onaylanan yeni yapılanmaya gereksinim duyduğudur. Macron’un deneyimsizliğine karşın bölünmeden parçalanmadan yaşanacaklara hep birlikte tanık olacağız…
İki yıldan beri yürütülen müzakere sürecinin Kıbrıs’ta duvara tosladığına bir kez daha tanık oluyoruz. BM Genel Yazmanı müzakere sürecini tanımlarken “Benzeri olmayan ilerlemeden” söz ediyordu. Önündeki Rum duvarını görmediğinden veya göremediğinden olacak ve de tuzunun da kuru olması nedeniyle bu şekilde konuştuğuna vurgu yapmak istiyoruz. Bay Genel Yazman öneri ile ön koşulu karıştırmış olduğundan olacak bu şekilde konuşmuş olabilir. Bu nedenle yıllardır Kıbrıs Türklerinin gösterdikleri iyi niyetli çabalar ve hele yıllardır çözülemeyen uyuşmazlığı “Ben çözerim” yaklaşımı da boşa düşmüş oluyor.
Mendil büyüklüğündeki ülkede önümüzdeki yıl yapılacak olan başkanlık seçimi nedeniyle görüşmelerden bir sonuç alınamayacağının da bilinmesi gerekiyor. Haziran ayında uzlaşma beklemek, Godo’yu beklemeye koşut bir yaklaşım oluyor. Karşı tarafın bu güne dek gösterdiği yaklaşımı hemen herkes net olarak biliyor. Masaya eğreti oturmanın yanında konuları konuşmak yerine konuların çevresinde dolaşmaktan ibaret olduğunu kaydetmek istiyoruz.
Karşı tarafın gerçek yüzünü gördüğü anlaşılan Cumhurbaşkanı Akıncı, “Artık incir ipi gibi uzayan bir sürecin tekrarlayıcısı olmak istemem, artık bitirmemiz gereken sonuca varmamız lazım” diye konuşmak durumunda kalıyordu.
Geleceği tartışmalı olan AB’nin taraf olmayı sürdürmesi halinde ne tür bir müzakere süreci yaşanırsa yaşansın adada çözümün olamayacağının görülmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız. 

 

26 Mayıs 2017 – Ankara

 
İlgilenenlere : “Bir Demet Yaşam” kitabımın 2.sinin de yayınlandığını duyurmak istiyorum. Sevgilerimle.
 3. kitabımla ilgili olarak çalışmalar yapacağım için sizlerden bir süre izin istiyorum. AG.