Sevgili okurlarım, son günlerde yaşanan aile dramları herkesi yaraladı.
Aile içindeki sorunların pek çoğu çocukluk döneminde başlar. Çocukluk döneminde başlayan ve ergenlik döneminde belirginleşen bu sorunlar, ailelerin kimi yanlış tutum ve davranışları ile beklenmeyen sonuçlara sebep olabilmektedir.
Aileler ve öğretmenler bu konularda daha duyarlı olmak durumundalar.
"İçimizdeki çocuk" konusunda daha önceleri çocukluk arkadaşım Nur'la uzun uzun sohbet etmiş ve fikirlerinden yararlanmıştım.
O günkü içimdeki çocuğu yaşayarak, bu konu üzerinde, Çocuk Gelişimi Öğretmeni olan eşim Çelen Efe ile de uzun uzun konuştuk.
Çocuklarla doğru iletişim kurmanın yolunun, iyi bir gözlem ve onları anlama çabası olduğu sonucuna vardık…
Çocuğun ergenlikte çözülemeyen yanlışlarının çocuğa, ailesine ve çevresine mutlaka önemli bir maliyeti olduğu unutulmamalıdır.
Çocuklarımız ergenlik çağına geldi ise, onun kendi gözünde büyüttüğü ve bunalım nedeni yaptığı sorunlarını onu kırıp incitmeden, yardımcı olarak çözmeliyiz.
Onları boş zamanlarında spor, müzik ve benzeri etkinliklere yönlendirmeliyiz. İyi arkadaşlar ve yararlı faaliyetler çocuklarımızın hayatta başarılı olmalarının anahtarıdır.
Çocuklarımızın arkadaşı kim, arkadaşlarıyla nerelerde oynuyor, eğleniyor, nasıl geçiriyor ne tür faaliyetlere katılıyor, onları yakından takip etmeliyiz.
Aile içindeki sorunlarımızı çocuklarınızın yanında tartışmamalıyız. Onların yanında birbirinize kötü sözler söylememeliyiz, kırıcı olmamalıyız.
Çocuklarımızın en yakın arkadaşları biz olmalıyız, sorunlarına sahip çıkmalıyız, zor zamanlarında her zaman arkalarında olacağımızı onlara hissettirmeliyiz...
Çocuklarımıza karşı şiddet uygulamamalınız, hatalarını anlatarak terk ettirmeliyiz. Onları azarlamak, tekdir etmek, şiddet uygulamak yerine ikna etmek, anlatmak, öğretmek yoluna gitmeliyiz.
“Genç, kendini kanıtlama çabası içindedir. Bu yolla bağımsızlığına kavuşacak kendi kimliğini bulacaktır. Ancak yeterli deneyim ve bilgisi yoktur. Denemekten kaçınmaz, bir bakıma deneyimsizliği yaşar, ama yalpalayarak da olsa yolunu bulmaya çalışır. Yoldan çıksa bile uyarılara kulak asmaz.”
Bu özelliklerin tümü, gencin yetişkinlerle anlaşmasını, geçinmesini güçleştiren başlıca nedenlerdir.
Gençlik döneminde duygular yoğundur ve sürekli dalgalanma gösterirler. Genç sevinçle üzüntü, sevgi ile nefret arasında gidip gelir.
Ruhsal tepkilerinde aşırılık, davranışlarındaki çelişki bu döneme özgü bir bocalamanın belirtisidir.
Genç bir yandan içinden gelen dürtülerini dizginlemeye çabalarken öte yandan çevresi ile çatışmaya girebilir. İç dünyası ile dış dünya arasında dengeler kurmaya çalışır.
Genç kendine özgü yaşamak istemekte, bağımsızlığını kazanmaya çabalamaktadır. Gencin aradığı yeni bir kimliktir bu. Ben neyim? Kimim? Nasıl bir insan olmalıyım sorularına yanıt arar.
Bir kişi ve bir birey olarak ana babasından değişik özellikleri olduğunun bilincine varır. Kendisine ve çevresine eleştirici bir gözle bakar. O güne dek yanılmaz ve kusursuz tanıdığı ana babasını yeni bir değerlendirmeden geçirir.
Onlarda hiç görmediği eksikler, beğenmediği yanlar bulur. “Öğütleri saçma, koydukları kuralları sıkı, yasakları anlamsızdır. Ne eğlenmesini bilirler, ne de giyinmesini, kısacası yaşamasını bilmezler” düşüncesi hakım olur. Onlarla olan bu kuşak çatışması, genel anlamda üzülecek değil sevinilecek bir olgudur. Torunum Can’la bunu yaşıyoruz. Gençlerin atılganlıkları, coşkuları, hayalcilikleri gelişmelerin, yeniliklerin kaynağıdır. Gençler, toplumsal yaşamda, sanatta ve yarında yeniliğin, değişikliğin ardında koşmasalardı ilerleme olmazdı.
Çocuklarımız ve gençlerimizle doğru iletişim kurmanın yollarını arayalım.
|