“Şantaj içinde yüzenler bilmelidir ki, 1963’teki saldırılarının tekrarı bu defa ada’yı çok daha feci akıbete sürükleyebilecektir. Eğer yüreklerinde sönmeyen enosis ateşi yanıyorsa Türkiye’nin de kalbinde istiklal meşalesi bütün hızıyla alevlenmektedir. Bunların her gün döktükleri benzin, bu ateşi daha da kuvvetlendirmekte daha tesirli hale getirmektedir.” 1969
Dr. Fazıl KÜÇÜK
***
Yaşlı dünyamız havaların sıcak gitmesinin ötesinde fokurdayarak kaynamaya devam ediyor. Ortadoğu kazanının yanı sıra AB kazanının da kaynamakta olduğu günlerden geçiyoruz. İngiltere ve Fransa’da yapılan seçimlerden sonra dengelerin yerine oturması beklenirken tamamen zıddı bir durumla karşı karşıya gelinmiştir. Bayan May AB müzakerelerinden ayrılma sürecinde elini güçlendirmenin düşünü görmek isterken evindeki bulgurundan da oldu. Avrupa’nın en köktenci partisi olan Protestanların Demokratik Birlik Partisi ile uzlaşmak durumunda kaldı. Bayan May’in düştüğü bu durumu Amerikalı gardiyanların idam mahkumlarını götürürken “ölü adam yürüyor” diye söyledikleri bu sözlerle tanımlamak gerekiyor. Şimdilerde ise AB’nden çıkma müzakerelerini yürütecek olan Bayan May’e “Ölü kadın yürüyor” tanımlaması yapılıyor.
Düşük katılımlı ve iki turlu seçimden sonra Fransa’da Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Cumhuriyetin Yürüyüşü Partisi başarılı oldu. Yamalı bohça görüntüsünü veren hükümetinden de ilk fireler verilmeye başladı. Fransa’da siyaset kurumu toz duman bir görüntü verirken Cumhurbaşkanı Macron; “Demokrasinin halkın katılımı olmadan dışarıdan müdahalelerle kurulmayacağını, bu yüzden ülkesinin Libya savaşına girmesinin yanlış olduğunu” belirtiyordu. “Dış müdahaleler sonucu ne oldu? Terör gruplarının cirit attığı başarısız devletler… Suriye’de bunun olmasını istemiyorum” vurgusunu yaparak öne çıkıyordu. Dünyayı yöneten beş büyük ülkeden biri olan Fransa’nın Suriye’de Esat ile yola devam edilmesi noktasında ilginç pazarlıklara yakın süreçte tanıklık edeceğiz…
Yakın çevremizde Suriye ve Katar krizi kazanının altına sürekli olarak odun atılmaya da devam ediliyor. Böyle bir ortamda BM Genel Yazmanı Antonio Guterres’in baskısı ile Kıbrıs müzakereleri İsviçre’nin Crans Montana kentinde başlatıldı. Şu ana kadar tarafların atmış oldukları odunlarının parasını istemenin ötesine geçemedikleri biliniyor. 15 gün olarak
planlanan görüşme sürecinin bir haftası nerede ise geride kaldı. Odunlarının parası konusunda uzlaşılırsa esasa girebileceklerini düşünülüyor. Crans Montana’ya gelenlerin Kıbrıs’ın kavurucu sıcağından uzaklaşarak tatillerini de yaptıklarını belirtmek istiyoruz.
Bazen fotoğraflar kendiliğinden konuşuyor. İsviçre’de Anastasiyadis ile Çavuşoğlu’nun basına ve televizyonlara da yansıyan görüntüler her hangi bir söz eklemeden konuşuyordu. Çavuşoğlu’nun kendinden emin tavrı karşısında Anastasiyadis suçluluk psikolojisi içinde olduğundan Çavuşoğlu’nun yüzüne bile bakamıyordu. Görüşme masasına nasıl eğreti oturduğunu görüntülerle de kanıtlamış oluyordu. Anastasiyadis’in bu fotoğraf ve görüntülerinin 2018 Şubat ayında yapılacak olan başkanlık seçiminde aleyhinde kullanılabileceği kuşkusu ile hareket ettiğini de düşünüyoruz.
Müzakere sürecinde olabildiğince sert davranış içinde olduğu anlaşılan BM Genel Yazmanı Bay Guterres 53 yıldır adada olan ve barışa hiçbir katkısının olmadığı bilinen Barış Gücünün görev süresinin uzatılamayacağı odununu abasının altından gösterirken taraflara cesur olun önerisinde bulunuyordu. Danışmanı Eide ise buradan sonuç alınamayacağının bilincinde olarak son şans olarak tanımladığı sürenin dolması sonrasında müzakerelere Kıbrıs’ta devam edilebileceğini satır aralarında belirtiyordu. Müzakerecilerin bu süreçte yaşadıkları ilginçlikleri yazmalarını önermek istiyoruz. Bunu yapmakla tarihe de not düşmüş olacaklardır. Yedikleri içtikleri onların olsun.
Bu tür müzakerelerde son şans diye bir olgunun olamayacağının bilinmesi gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|