Sevgili okurlarım cumhuriyet, normal olarak halkın kendi seçtikleri temsilcileri vasıtasıyla kendisini yönetmesi olarak tarif ve ifade edilir.
Halkın da, sahibi olduğu kendi cumhuriyetine sahip çıkıp onu koruması gerekir.
Ancak ne var ki, halkın değil de yönetici kadroların bir tarih boyunca sahibi olduğu cumhuriyet rejiminin Türkiye’yi yönetmekteki en başarılı özelliği;
Kimi zaman İstiklal Mahkemeleri kurularak, kimi zaman bunlara gerek bile duymadan yargısız infazlar gerçekleştirilerek, kimi zaman da askeri darbeler düzenlemek suretiyle komünizmi, şeriatı, çoğu zaman da bölücü Kürtleri gerekçe göstererek ideolojik ve siyasi olarak cumhuriyeti halka karşı korumak olmuştur.
Şimdi tarihimize bir göz atalım:
Osmanlı’nın itilaf devletleriyle Mondros Anlaşmasını imzalaması ve arkasından gelen işgaller, Anadolu’daki Türkleri harekete geçirmişti. İşgallere karşı Kuvayı Milliye Örgütleri kurarak çarpışan Türkler, Müdafaai Hukuk Cemiyetlerinde toplanıyorlardı. Mustafa Kemal’in liderliğinde birleşen ulusal direniş, bir taraftan emperyalist güçlerle çarpışırken bir taraftan da içerideki ayaklanmalarla uğraşıyordu. Bu ayaklanmalar, padişahın desteklediği gerici ayaklanmalar ile Güneydoğuda ki Kürt ayaklanmaları idi.
Kurtuluş Savaşında Türkler cephede savaşırken, Kürtler Ankara hükümetine İngiliz desteğiyle baş kaldırıyorlardı. Milli mücadelenin Türkler ve Kürtler tarafından birlikte verildiği iddiasını, tarihsel gerçekler ve rakamlar yalanlıyor. Kurtuluş Savaşında verdiğimiz 34 bin şehidin sadece 700’ü Kürt’tü. Milli Mücadele sırasına 4, Cumhuriyetin ilanından sonra ise 11 Kürt İsyanı çıkmıştır.
Emekli Tümgeneral Osman Pamukoğlu’nun “Unutulanlar dışında yeni bir şey yok” adlı kitabından alıntı yaparak, Türkiye’de Kürtlerin Cumhuriyet döneminde çıkardıkları isyanları sadece yüzeysel olarak kısaca hatırlatmak istiyorum;
1924 yılında; Hakkari’de Nasturi İsyanı.
1925 yılında Siirt, Sason ve Silvan’da Raçkotan ve Raman İsyanı. Hakkari’de Şemdinli İsyanı, Siirt’te Sason isyanı. Diyarbakır, Kulp, Varto, Bingöl ve Çapakçur’da Şeyh Sait isyanı.
1926 yılında: Hakkari’de Beytüşşebap İsyanı. Ovacık ve Hozat’ta Koçuşağı İsyanı.
1927 yılında; Bitlis’te Mutki İsyanı. Hani, Lice ve Kulp’ta Bicar isyanı.
1930 yılında; Tendürek, Muratbaşı ve Erciş’te Zeylan İsyanı.
Ayrıca, Mayıs 1926, Eylül 1927 ve Eylül 1930’da Ağrı İsyanları.
Mart-Ekim 1937 ve Haziran-Ağustos 1938’de Tunceli İsyanları çıkmıştır.
Bütün bu isyanlarda isyan çıkaran Kürtlerin silahlı gücü 150 kişiden 5000 kişiye kadar değişmiştir. Şeyh Sait’te 5000 silahlı, Tunceli’de 3000 silahlı, Ağrı’da 800-1500 silahlı isyancının olduğu tahmin edilmektedir. İsyanların bastırılması Tunceli’de yedi ay, Şeyh Sait’te 4,5 ay sürmüş, diğerleri de iki gün ile azami bir ay içerisinde bitirilmiştir.
Yukarıda sizlere çıktıkları yerler ve tarihleriyle verdiğim isyanlarla PKK terör örgütünün ilk silahlı eylemini gerçekleştirdiği tarih ile son olarak ateşkes ilan ettiği tarih arasında ve silahlı eylemlerini gerçekleştirdiği yerler arasında büyük benzerlikler bulunmaktadır.
PKK ilk silahlı eylemini 1984 yılında gerçekleştirmiştir. Tek taraflı ateşkesini 1998 yılında ilan ederek duyurmuş, 2004 yılında ise, ateşkesi bozarak silahlı eylemlerine yeniden başlamıştır.
PKK Terör örgütü amacını gerçekleştirmek için terörü, etnik bir çatışmaya dönüştürmeye ve etnik bir çatışmaymış gibi takdim etmeye çabalamaktadır. Ancak bunu başaramamıştır.
“Kürt açılımı” Demokratik açılım sürecinde, Atatürk’ün isyanlara karşı sert tavrı ve Kürtçülüğün yeşerdiği toplumsal zemini yok ederek Türklüğü yüceltme politikası biz yol göstermelidir. |