“Amerika – İngiltere ve Rusya’nın kışkırtmaları olmamış olsaydı bu dava çoktan çözülür, hele Türk askerinin getirdiği huzur ve emniyet ile hakiki barış sağlandırdı.
O zaman ne olacak? İngilizler üslerden mahrum kalacak Amerikalılar Akdeniz’in ve Yakın Doğu’nun her köşesini havadan seyredemeyecek, Rusya kıyılara yaklaşamayacak ‘hakimiyetler’ elden çıkacaktı. Bunların rekabetindendir ki bir yılan hikayesi kadar uzayıp giden davanın kolay, kolay halledilmesi beklenemez.” 1977
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Irak’ın Kuzeyinde yapılmış olan referandum ve sonuçlarını bir kenara koymuş olsak bile İspanya’da bir gün ara ile yapılan referandumun yankılarının daha uzun süre tartışılacağını söylemek olasıdır. Şimdilerde referandum sürecinde İspanyol polisinin yaptığı baskılar ve saldırılar konuşuluyor. Katalan referandumunun AB üyesi bir ülkede yapılmış olmasının diğer üye ülkelerdeki etnik yapıları da etkilemesinden korkuluyor. Katalanlar diledikleri sonucu almaları sonrasında İskoçlar gibi şimdilik beklemeyi yeğliyorlar.
İskoçya’da yapılan İngiltere’den ayrılma referandumu %58 oy oranı ile kabul edilmemişti. Bu sonucun alınmasında ülkede yaşanan mali krizin de etkili olduğunun unutulmaması gerekiyor. Birleşik Krallığın AB’den ayrılma kararı aldığı biliniyor. Alınan bu karar sonrasında İskoçya’nın durumu tartışmalı noktaya taşınmıştır. Şimdilerde Katalonya’da alınmış olan kararın domino etkisi yapabileceği AB’nin korkulu düşü olmaya devam edecektir.
Crans Montana’da müzakere masasını dağıtan karşı taraf bir yandan komitelerin çalışmalarına ara vermesi kararını alırken diğer yandan da suçluların telaşı içinde müzakerelerin başlatılmasının türküsünü çığırıyor. Kendilerince duyurdukları “Kıbrıs Cumhuriyeti”nin bağımsızlık günü kutlamaları sırasında konuşan Bay Nikos Anastasiyadis, “kendilerinin aynı yüreklilik ve yaratıcılıkla müzakere sürecine yeniden katılmaya hazır olacaklarını” yineliyordu. Ne de olsa masa devirme konusunda bağışıklık kazanmıştır.
Müzakere sürecinin Türkiye tarafından sabote edildiği vurgusunu da yapan Bay Anastasiyadis, “Bu Cumhuriyet, bu ülke hepimizi sığar, yeter ki karşılıklı saygı ve herkesin haklarının sınırlarının nereye kadar ulaştığını bilelim” diyordu. Böyle konuşurken sütten çıkmış ak kaşık olmadığını kendisi de biliyor. Buna karşın Hoca Nasrettin’in öyküsünde olduğu gibi “ya tutarsa” taktiğini uyguluyor.
Bu konularda inandırıcılığını yitirmiş olan bu kişinin şirinlik yapmasının hiç gereği olmadığını kaydetmek durumundayız. Bu adanın Türklerle Rumlara yeteceğini yeni söylemekte çok geç kaldığı biliniyor. Bu gerçeği kabul ettiğine göre Kıbrıs Türklerinin haklarının teslim edilmesi konusunda elini çabuk tutmasını istiyoruz. Bunları yapabilmek için Kilisenin baskısından kurtulması gerekiyor. Aksi halde söylemleri havada kalmaya mahkum olacaktır.
Filelefteros gazetesine açıklamada bulunan Türk tarafının müzakerecisi Özdil Nami “Nikos Anastasiadis’in masada olan çözümü almadığını” söylüyor. Anastasiadis’in bu tavrının herkes tarafından bilindiğine vurgu yapan Nami “bunun tarihi bir hata olduğuna” dikkat çekiyor.
Uyuşmazlığın getirildiği boyut ortalıklarda iken yeni bir sürecin neden ve niçin başlatılacağına açıklık getirilmesi gerekiyor. Sulu havan kullanılmaması gerektiğini bir kez daha yineliyoruz.
Tarihi hatalarla uyuşmazlık çözülemeyeceğine göre, eğer başlatılacaksa müzakere sürecinin devletten devlete olması gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız.
|