Sevgili okurlarım, İslâmiyet bir yardımlaşma dinidir.
Kur’an-ı Kerim’den öğrendiğimiz bu gerçeği, yaşantımızın her anında görüyoruz.
Hayatı paylaşan insanlar, aynı düzeyde değillerdir. Zayıfı, güçlüsü, fakiri, zengini, erkeği, kadını doğar, büyür, birlikte yaşar ve ölürler. İşte bu beraberlik hayatın kaynağını oluşturuyor.
Ancak bu farklı insanlar, yaşadıkları süre içinde birbirlerine ihtiyaç duyarlar. Gün gelir zenginler bile fakirlere ihtiyaç duyar. Hiç bir zengin benim kimseye ihtiyacım yoktur diyemez. O insan servetini çalıştırdığı insanların gücü ile kazanır. Zira kimi çalıştırıyorsa ona muhtaç demektir.
İnsanların birbirlerine muhtaç olmaları, aralarındaki yardımlaşmaları zorunluluğunu ortaya çıkarır. Bu nedenle yardımlaşma, toplum halinde yaşamanın ve birbirlerine sevgi ile bağlanmanın bir sonucudur.
Allah: “İyilikte ve kötülükten sakınmakta birbirinizle yardımlaşın, günah ve düşmanlıkta yardımlaşmayın.” buyuruyor.
Yardımlaşmanın konusunun içinde, maldan sevgiye kadar her şey vardır ve verilebilir. Verme işi bazen zekât fitre gibi mecburi olduğu halde, bazen tamamen isteğe bağlıdır. Bu nedenle yardımlaşmanın sınırı yoktur.
Yardımlaşmanın insanların ve toplumların yaşamlarında büyük önemi vardır. Yapılan yardımla yoksullar korunmuş olur. Onlara yapılan maddi yardımlar, onların hırsızlık gibi kötü yollara sürüklenmesini engeller.
Yardım yapanla yapılan arsında sevgi bağları gelişir. Böylece, yardım yapılarak topluma kazandırılan insanlar kin, haset, düşmanlık gibi kötü huylardan kurtulur, kimsenin malında gözü olmaz.
Yardımlaşmanın yaygın olduğu toplumlarda, dostluk duyguları güçlü olur. Fakirlik ve bununla gelen dilencilik denilen şey ortadan kalkar.
Yardımlaşma, zenginle fakir, tokla aç arasındaki uçurumu kapatarak aralarında sevgi ve saygı bağı kurulmasını sağlar.
Ancak maddî olarak yardım edilecek kişilerin gerçekten yoksul olmaları gerekir. Yardım yapılacağı sırada gerçekten yoksul olan kişiler aranmalıdır.
Ancak hayâ sahibi yoksullar, yoksulluklarını belli etmez. Yardım yapacakların, bunlar gibilerini bulup, haysiyetlerini rencide etmeden yardım etmelidirler.
Yardım Allah rızası için yapılır. Allah rızası gözetilmeden yapılan yardımda ve iyilikte, gösteriş, ya da çıkar düşüncesi vardır.
Yapılan yardım hiç bir zaman başa kakılmamalıdır, aksi takdirde yapılan yardımın sevabı olmaz. İyilik ve yardımda bulunacak kişi, bunu zamanında yapmalıdır.
Zamanında yapılmayan yardım ise, ihtiyacı karşılamaktan uzaklaşır ve önemi kalmaz.
Bir de yardım yapılırken gizliliğe önem vermeliyiz. Sadece, zekât gibi farz olan ibadetlerde açıklık esastır.
İslamiyet, yardımlaşma konusunda önemli temeller üzerinde durmaktadır ve Peygamber Efendimiz (sav), birçok hadisi şeriflerinde yardımlaşmanın önemi ve fazileti konusuna değinmiştir.
İslam dininde oruç, zekât ve sadaka gibi ibadetler, sosyal yardımlaşma adına önemli birer fonksiyon ifa etmektedirler.
Yazımı Dr. İbrahim Ateş’in bir dörtlüğü ile noktalıyorum:
“Varlıklı varından bolca vermeli
Yoksula yardımla kanat germeli.
Aç doyurmak için sofra sermeli
Halka hak’ça verip Hak'ka ermeli”
|