Babamın adı Mehmet Asım, onun babası da Yeniçerilerin kaldırıldığı yıllarda Kilis Mütesellimi yani mutasarrıfı olan Mehmet Bey’dir. Ailece söylendiğine göre aslımız Kastamonulu imiş. Sipahi tımarımız Kilis’e havale olduğundan oraya gelmişiz.
Atalarımızdan birisi de II. Selim (Yavuz Sultan selim) zamanında Basra fethinde imiş. Doğduğum günlerde evde mazannadan bir ihtiyar varmış. Beni o adamın kucağına vermişler. Başımın sol taraf gerisinde bir et beni var. Onu görmüş ‘Bu çocuk memlekette büyük bir adam olacak’ demiş. Eğer bu adam Kilis’te en büyük rütbeli olacak demek istemiş ise, miralay oldum. Yok Türk vatanını kast etmiş ise, Türkiye Darülfünununda müderris bulunuyorum. Ben şu buluşa hayretteyim. Her ne ise, çocuk iken ben annemin annesinin yanında, yani Çalık camii yakınlarında bir evde büyüdüm. Büyük annem beni kendisi okuttu. Sonra Şeyh camiinde imamlık yapan merhum Abdurrahman Efendi’ye verdi. Bu hoca dünyada bir mislini daha görmediğim temiz kalpli bir zat idi. Talebelerini meccanen okutur, her birisini öz çocuğu gibi severdi…” (2)
Necip Asım, ilk ve orta tahsilini Kilis’te yaptıktan sonra, Amcası Hacı kazım Bey’in yardımıyla 1875’te Şam Askeri İdadisine kaydolmuştur. Bu Arap muhitinde Türklere karşı takınılan tavır, onda milli şuurun uyanmasına ve Türkçülük fikrinin doğmasına sebep olmuştur.
Şam’da Arapların Türklere yan bakışı ve okulda çok çalışkan bir öğrenci olmasına rağmen, Fransızca öğretmeni Şamlı Arap Zahit Efendi’nin kendisini sınıfta bırakmak istemesi üzerine, Şam İdadisinden İstanbul Kuleli Lisesine naklen gelmiştir.
Henüz Rüştiye öğrencisi iken “Medrese-i Edep” adlı bir dergi çıkarmış olan Necip Asım, İstanbul’da henüz okul sıralarındayken , meşhur riyaziyeci Hoca Tahsin efendi ile Ahmet Mithat Efendi’den çeşitli konularda ders alarak, zamanın “Tercüman-ı Hakikat” gazetesine yazılar yazmaya başlamıştır.
1879’da kaydolduğu Harbiye’den 1881 yılında Mülazimi Sanisi (Piyade Teğmeni) rütbesiyle mezun olmuştur. Harp Okulunu bitirince, Türk dilini, edebiyatını ve tarihini tetkike başlamış, çeşitli askeri ve mülki okullarda Fransızca, Türkçe ve Tarih öğretmenliği yapmıştı. 1886 da yüzbaşı olarak öğretmenliğe devam ederken bir yandan da milli eğitim ve okul dergilerinde dil üzerine araştırmalar yapmış ve çeşitli konularda yazılar yazmıştır.
Bu sırada ünü Türkiye sınırlarını aşmış ve Milletlerarası bilim dünyasında da büyük yankılar uyandırmıştır. Türk dili alanında ki bu çalışmaları için, 1892’de Chicago Sergisinde kendisine mükafat olarak bir madalya ve diploma verilmiştir.
1895’de “İkdam” Gazetesine yazmaya başlamış, arkadaşı Veled Çelebi ile birlikte bu gazeteyi Türkçülüğün merkezi haline getirmiştir. Aynı yıl Paris’te ki Societe Asiaitique (Asya Kurumu) na üye seçilmiştir.
1896’da İkdam ve diğer Türk gazetelerine yazmış olduğu, Türkçeye ve Türklüğe dair makaleler Leonkahon’un tarihine yarı yarıya ilave ile, 600 sayfalık koca bir Türk tarihi yazmıştır. Bu gayretini ve Türk tarihini gören bir Macar kendisine: “Sen bu gidişle bu saltanatı yıkacak Türkleri Cumhuriyete götüreceksin” demiştir. Bunu üzerine Necip Asım: “Nereye gideceğimizi bilmem ama makul bir yola gittiğimi biliyorum. Neticenin iyi olacağını da bize mantık öğretti.” Demiştir.
1901’de binbaşı olduktan sonra, Harbiye’ye öğretmen olarak atanmış, tarih ve dile ait birçok eserler neşretmiştir.
Atatürk’ün Fransızca Öğretmeni
Necip Asım Yazıksız, Harp Okulunda Mustafa Kemal’in (Atatürk’ün) Fransızca öğretmenliğini yapmıştır.Mustafa Kemal’in Harp Okulundaki Fransızca öğretmeni olan Kilisli Necip Asım, onun yetişmesinde emeği olan öğretmenlerinden biridir..
Necip Asım, Atatürk’ün öğretmeni olmasının dışında, Türk eğitim tarihinde ayrıcalıklı ve farklı bir yere sahiptir. Fransızcanın yanı sıra tarih alanında uzman olan Necip Asım (Yazıksız), daha sonra İstanbul Üniversitesinde tarih profesörü olmuştur.
1908’de yarbaylığa terfi etmiş ve albay olduktan sonra da 1913’de emekliye ayrılmıştır.
Necip Asım emekli olduktan sonra tüm çalışmalarını ilme ve bilhassa Türk dili alanına yöneltmiştir. Meşrutiyetten sonra, Darülfünuna (Üniversiteye) Türk lisanı hocası olmuş ve memleketimizde ilk defa, “İlm-i Lisan” ve “Türk Lisanı Tarihi” dersleri okutmuş ve bunların bir ilim şubesi olarak yerleşmesine çalışmıştır.
Necip Asım’ın halk nazarında en büyük yaptığı şey: “Trk” kelimesini “Türk” diye yazışı olmuştur. Bundan sonra kendisine “Vav’lı” Türk adını vermişlerdir. Türk kelimesi eski harflerle Trk şeklinde yazılırdı. Necip Asım Türk kelimesini vav’la yazarak ilk defa Türk şeklinde okunmasını sağlamıştır. Kelimeyi vav’la yazmanın sebebini Necip Asım, “Etrâk-i biidrak” (idraksiz, anlayışsız Türkler) terkibine meydan vermemek şeklinde izah etmiştir.
Necip Asım, Orhun Kitabelerini ilk defa okuyan W. Thomsen’in eserini esas alarak, “Orhun Abideleri” adlı eserinde, Orhun Türkçesinin gramer hususiyetlerini incelemiş, abidelerin üzerindeki yazıları, Orhun harfleriyle ve Arap harfleriyle vermiş ve Türkçeye çevirmiştir.
Ayrıca, Anadolu diyalektolojisiyle uğraşmış ve Macarların Peşte’de çıkardıkları “Keletiszemle” adlı dergisinde (Balhasanoğlu) ve (Balkanoğlu) imzasıyla şu üç incelemeyi Fransızca olarak yayınlamıştır.
Dialetçe Türk de KİLİS (Kilis Ağzı, 1902)
Dialecte de Behesni (Besni Ağzı, 1903),
Dialecte de Erzurum (Erzurum Ağzı, 1904)
Cumhuriyetin ilanından sonra, Atatürk İstanbul Dolmabahçe Sarayında Türk Dil Kurumunu Topladığında, Necip Asım’a yaptığı devrimleri nasıl karşıladığını sorar. Necip Asım’da: “Yaptığınız işler, Türk yurdu ve Türk milleti için birer şaheser” diye cevap verir.
Atatürk Necip Asım’a bir arzusu olup olmadığını sorunca,
Necip Asım: “Sağ ol, var ol” cevabını verir.
Bu görüşmeyi takip eden ilk büyük seçimlerde (1927) , Atatürk, Kilis’in yetiştirdiği Harp Okulundaki öğretmeni, bu büyük Türk Bilginini 3. devre Erzurum Milletvekili yapmak suretiyle kadirşinaslık gösterir. (3)
Türk Dil Tarih Kurumunun “TÜRK DİLİ” adlı dergisin Birinci Teşrin 1934 tarihli sayısında yer alan “Türk Dili Savaşında ileri gelenlerimiz” başlıklı yazısında, Necip Asım için şöyle denilmektedir:
“Erzurum mebusu Necip Asım Bey’in Türkçülük davasında hâlâ devam edip gelen büyük hizmetini her zaman şükranla anacağız. Bizde ilk önce Türk Tarihi yazan, Kilis’in bu Türk çocuğudur. (4)
Türkçülük tarihin en büyük simalarından olan Necip Asım hakkında Prof. Faruk K. Timurtaş’ta şunları yazmıştır:
“Türkçülüğün şuurlu bir anlayış haline gelmesinde, dil, edebiyat ve tarih sahnelerini içine alan ilmi ve büyük bir görüş olarak meydana çıkmasında Necip Asım’ın çok ehemmiyetli bir rolü vardır.
Osmanlılık atmosferi içinde Türklük ruhunun hemen hemen kaybolmak tehlikesi geçirdiği günlerde, Necip Asım ve arkadaşlarının milli ruhun canlanması için gösterdikleri gayretler, dil ve tarihimize karşı ilgi ve sevgi uyandırmak maksadıyla yaptıkları çalışmalar¸bugün minnetle anılacak büyük hizmetlerdir. Osmanlı imparatorluğu camiasında ki unsurlarda milliyetçilik hareketleri çok önce uyanmıştı. Türkler arasında milliyetçilik fikir ve cereyanının kuvvetlenmesinde ise Necip Asım ve arkadaşları unutulmaz emekler sarf etmişlerdir. “ (5)
Necip Asım Yazıksız’ın Eserleri
Kilis’in yetiştirdiği bu büyük Türkçü, dilci ve tarihçi Necip Asım Balhasanoğlu 1934’de Yazıksız soyadını almış ve Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin 3. Devresinde Erzurum Milletvekili iken 12 Aralık 1935’te İstanbul’da Kadıköy’de ki evinde hayata gözlerini kapamıştır. Bu büyük Türk bilgini, Kadıköy Sahrayı Cedid Mezarlığında gömülüdür.
Türkçülük tarihinin en büyük simalarında biri olan büyük dilci ve tarihçi Necip Asım aynı zamanda değerli bit Türkçeci idi. O her zaman sade bir Türkçeyi savunmuş dilimizi yabancı kelimelerden arınmasını istemiştir. Eserlerinde bunu açıkça görmekteyiz.
Necip Asım Yazıksız’ın balıca eserleri şunlardır:
1- Ziya ve Hararet, Kütüphane-i Ebuzziya, İstanbul 1304, 72 sayfa (Fenni bir eserdir)
2- Güvercin Postası, Mürüvvet Matbaası, İstanbul 1305, 112 sayfa (Askerliğe ait bir kitaptır.)
3- Ferit, İstanbul 1306, 160 sayfa (Fransızcadan çevrilmiş didaktik mahiyette bir okuma kitabıdır)
4- Yeni tertip Muhtasar Osmanlı Sarfı, Karabet Matbaası 1306
5- Ev Kızı, (Soru cevap şeklinde yazılmış çocuklara faydalı bilgiler veren bir kitaptır.) Karabat Matbaası, İstanbul 1307
6- Yeni Tertip Muhtasar Osmanlı Sarfı, (İkinci baskı) Karabat Matbaası İstanbul 1308
7- Lugat-i İlmiye ve Fenniye, Matbaa-i Amire, İstanbul 1308, 56 sayfa
8- Siteler, Matbaa-i Ebuzziya, İstanbul 1310, 143 sayfa
9- Ural ve Altay Lisanları, Kasbar Matbaası, İstanbul 1311
10- Lugat-i Muhasabat, Mekteb-i S nayi Matbaası, İstanbul 1311
11- Kitap, (Kitap sevgisinden , kitabın meydana gelebilmesi için gerekli olan şeylerden, kitapçılık ve kütüphane gibi hususlardan bahsetmektedir) İstanbul 1311, Matbaa-i Safa ve Enver, 209 sayfa
12- En Eski Türk Yazısı, (İkdam Matbaası, İstanbul 1315, 35 sayfa)
13- Türk Tarihi, (Matbaa-i Amire, İstanbul 1316, 600 sayfa)
14- Pek Eski Türk Yazısı, İstanbul Matbaası, İstanbul 1327,
15- İlmi-i Lisan, (Bekir Efendi Matbaası, İstanbul 1327, 79 sayfa)
16- Gök Sancak, (Asadoryan Matbaası, İstanbul 1327, 332 sayfa)
17- Milli Aruz, (Hece veznini savunur, Kanaat Matbaası, İstanbul 1329, 31 sayfa
18- Hibet-ül Hakyik, (Matbaa-i Amire, İstanbul 1334, 167 sayfa
19- Osmanlı Tarihi, (Matbaa-i Orhaniye, 1335, 638 sayfa)
20- Eski Savlar, (Edebiyat Fakültesi dergisine ek, İstanbul 1338
21- Orhun Abideleri, Matbaa-i Amire, İstanbul 1340, 165 sayfa
22- Bektaşi İlmihali, (Kanaat matbaası, İstanbul 1343, 29 sayfa
23- Celâleddin-i Harzemşah, (Devlet Matbaası, İstanbul 1934, 158 sayfa.
Kaynak
1) Öğretmen Fahri Öner’in, Tapu Müdürü Kazım Öner’in babası, Prof. Dr. Zafer Öner’in ve eşim Çelen Efe’nin dedesi
2) Türk Yurdu – Nisan 1927, cilt 5. Sayı 28
3) Merhum Vali Zühtü Öner’in hatıralarından
4) Kent Gazetesi – 14 Mayıs 1969, Sayı: 2347
5) Türk Yurdu – Aralık 1960, Sayı: 192
6) Prof. Faruk Kadri Timurtaş, Türk Yurdu – Aralık 1960 Sayı 291
|