“Barış harekatı, Türk halkı kadar Rum’ları da darbecilerin çılgın cinayetlerinden kurtarabilmiştir. Bunun yanında Makarios’un tekrar Kıbrıs’a dönmesine fırsat vermiştir. 20 Temmuz Barış Harekatı olmamış olsaydı bugün yine tekrar ada’yı kana boyayacağı yolundaki tehditlerini Amerika’dan mı yolsa Londra’dan mı savunacaktı?”. 1977
Dr. Fazıl KÜÇÜK
Dünyadaki ticari ve ekonomik dengeleri bozmayı kendisine görev edindiği anlaşılan Amerikalı Bay Trump’ın başlattığı bu savaşa karşın ülkeler de önlemlerini almaya devam ediyorlar. Yürütülen bu savaşı dişe diş bir mücadele olarak almak gerekiyor. Vergi artışlarının büyük sıkıntısını gelişmekte olan ülke ekonomileri çekecektir. Bu sıkıntının süreklilik kazanması durumunda geçmiş yıllarda yaşanan ekonomik açmazları aratmayacağını söylemek olasıdır. Okun yaydan çıktığı noktada olduğumuz için yakın gelecekte olumlu düşünmenin başarı şansının olmayacağını kaydetmek istiyoruz. Amerikalı Başkan Bay Trump, Fransa’nın çiçeği burnunda dolaşan cumhurbaşkanı Bay Emanuel Macron’a, “birlikten ayrıl ikimiz anlaşalım” diyerek rüşvetin daniskasını önerdiğine vurgu yapmak istiyoruz.
AB ülkeleri ise göçmen sıkıntısını henüz atlatmış değildir. Bunun sonucunda bazı ülkelerde ırkçı partilerin başarılı oldukları da yadsınamaz bir gerçektir. Bu gerçek masaya yatırıldığı için çıkan sonuç AB’nin geleceğinin parlak olmadığı noktasına doğru evrildiğidir. Rusya ve Amerika’dan gelen tehditlere karşı AB ülkeleri kurallara dayalı bir uluslararası düzenin savunucusu oldukları çağrısında bulunuyorlar. Konunun daha ileri boyutlara taşınmasını isteyen Hollanda’nın Dışişleri Bakanı eskisi ise “1945’ten beri ilk kez bir Amerikan başkanı açıkça birleşik Avrupa’ya kıyasla birlik halinde olmayan bir Avrupa’nın Amerika’nın çıkarlarına daha uygun olduğunu düşünüyor” diyerek dert yanıyordu.
Kendi aralarında yaşadıkları sıkıntılarının öfkesini Türkiye’den çıkarmaya çalışıyorlar. AP Türk yurttaşlarının AB vizesinden muaf tutulmasına ilişkin olarak Kıbrıs Cumhuriyeti’ni tanıması koşuluna bağladılar. Adı geçen çokbilmişler Parlamentosunun hazırladığı raporuna göre, “Türkiye’nin adalet ve içişleri alanlarında Kıbrıs Cumhuriyeti ile tam fiilen ve ayırımcılık yapmaksızın işbirliği yapmasının gerekli olduğu
sözcükleri” yer alıyor. Böyle konuları ortalıklara atacaklarına öncelikle kendilerine bakmaları ve düşünce yapılarını peşin önyargılardan uzak tutmaları gerekiyor. Öncelikle uluslararası toplumun kabul ettiği adı geçen cumhuriyetin anayasasının 13 maddesinin hiçbir yasal kuralı ve uyarıyı dikkate almadan değiştirdiklerini anımsatmak istiyoruz.
Yapılmış olan bu değişiklikler uluslararası hukuka olduğu kadar Kıbrıs Cumhuriyeti anayasasına aykırıdır. Kaldı ki bu antlaşmaların nasıl ve ne şekilde değiştirileceğine ilişkin kurallar kayıt altına alınmıştır. Bütün bu yasa dışı işlemlere karşın herhangi bir uyarı veya cezai yaptırıma da muhatap alınmamışlardır. Birlik ülkeleri ceza sahası içinde işledikleri suçun cezasızlığına devam ettikleri için 14 yıl önce Kıbrıs Cumhuriyeti diye tanımladıkları bu kuruluşu bünyeleri içine alarak uluslararası hukuku bir kez daha katlettiler.
Adı geçen ülkenin Dışişleri Bakanı Bay Nikos Hristodulidis, “AB’ne katılımın, bağımsızlığın kazanılmasından bu yana en önemli gelişme olduğunu” vurguladıktan sonra “Kıbrıs Cumhuriyeti’nin o zamandan bu yana devlet niteliği kazanarak AB’nin karar alma organlarına aktif bir şekilde katılmakta olduğunu” sözlerine ekliyordu.
Haravgi gazetesinde de benzer değerlendirmeleri yapan başkan eskisi Bay Yorgo Vasiliu ise “AB’nin rolünün tam olarak Kıbrıs sorununun çözümü için katalizör olarak çalışmak olduğunu” kaydediyordu. Bu konuda onlara bir öneride bulunmak istiyoruz. AB’nin bu rolünün gerçekleşebilmesi için öncelikle Kiliselerin önüne giderek avuç açıp dilekte bulunmaları gerekiyor.
AB’nin katalizör rolünün tarihin çöplüğüne atışabilmesi için Ulusal Konseyi kurarak işlerlik kazandırmamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|