“Türk Ordusu’na karşı kaybedeceklerini iddia edenler ve bu maksatla yirmi yıldan beri hazırlıklarını sürdürenler, tarihi an gelip çattığında çil yavrusu gibi dağılmaktan kendilerini kurtaramamışlardır.
Bundan böyle Türk’lere yönelecek tahrikleri eskisi gibi soğukkanlılıkla karşılayacak, protestolarla geçiştirecek değiliz. Bu tip tahrikler anında karşılık görecektir”. 1974
Dr. Fazıl KÜÇÜK
BM Genel Yazmanı Kıbrıs’ta konuşlu bulunan Barış Gücü’nün görev süresi uzatılırken maddi sıkıntıları olduğundan söz ediyordu. Bu açıklamaya karşın Amerika’nın da bu güce verdiği katkıya son vereceğini ilişkin söylemler ayyuka çıkıyordu. Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğine hukuku katlederek sahip olanlar bu tartışmalara kayıtsız kalmadan yanıt aramaya çalışıyorlardı. Rum müzakereci Bay Andreas Mavroyannis, “6 ayda Kıbrıs sorununda bir şey olmazsa Barış Gücü’nün Kıbrıs’tan yok olması olasılığı yüksektir. Bu da fiili durumun sonu olacak demek olur” diye konuşuyordu.
Bay Mavroyannis bu açıklaması ile Kıbrıs Cumhuriyeti kimliğini haksız ve hukuksuz yere kullanmakta olduklarını da kabul ediyordu. Bir süre önce Dışişleri Bakanı Bay Nikos Hristodulidis de devletlerinin sahte olduğuna ilişkin açıklamasını sizlerle paylaşmış bulunuyoruz.
Böyle bir olasılığın gerçekleşmesi öncesinde Vatandaşlar İttifakının en önde gideni Bay Yorgos Lilikas da Barış Gücü’nün çekileceğine ilişkin söylenenleri, “Kıbrıs Türk tarafının hedeflerine hizmet eden ağır bir şantaj olarak” değerlendiriyordu. Bu söylemi ile ayaklarının suya ermekte olduğunu ve şantaj yöntemlerinin artık bir yere kadar geçerli olacağını da kabul ediyorlar.
Rum Yönetimi eski Başsavcısı Alekos Markidis ise Crans Montana zirvesi sonrasında çözümsüzlükten Türkiye’nin sorumlu olduğu tezinin Rum tarafı için doğru olsa dahi BM ve AB’nde kabul görmediğini vurguluyordu. Bay Markidis bunları söylerken Kıbrıs Türk’lerinin haklarını 50 yıldır neden vermediklerine de açıklık getirmesi gerekiyordu.
Buna koşut toprak konusunda ödün almadan masaya gelmeyeceklerini söylememesi gerekiyordu. Müzakere kazanımları ortalıktan kalkarsa çözüm çabaları başarısızlığa uğrarsa kendilerini eli boş silindirin önünde bulacaklarına ilişkin kuşkulardan söz ediyordu.
Böyle bir ortamda müzakereler başlayabilir mi sorunun yanıtını BM Genel Yazmanının Kıbrıs Özel Temsilcisi ve Barış Gücü’nün Misyon Şefi Bayan Elizabeth Shepar’dan geliyor. Güvenlik Konseyi’nin taraflara yaptığı çağrıların duyulmasını umduğunu söylüyor. “Bunca yıldan sonra çözüme ilişkin umut azalmaktadır” diyor. Çözüm umutlarının azaldığı noktada var olan durumun kabul edilmesi konusunda da fazla zaman yitirmeden gereğinin yapılması gerekiyor. Mantıklı yaklaşım da bu olsa gerek.
Bu arada Aşağı Pirgo köyünün İhtiyar Heyeti Başkanı Bay Nikos Kleonthus da Erenköy Direnişinin yıldönümü nedeniyle görüşlerini açıklarken, “Dillirga ve Kıbrıs’ın geneli için korkunç bir gün. Dillirga bölgeyi Türk yayılmacılığından koruma çabasında ağır bir bedel ödedi” diyerek dertleniyordu.
Yunan Ordusundan destek alarak Türk’lere acımasızca saldırmalarının da bir bedelinin olması gerekiyordu. Bu bedelin karşılığında bölgedeki Türk’lerin can güvenlikleri sağlanıyordu.
Peş peşe yaşanan gelişmelerden sonra karşı tarafın eteğindeki taşları Kıbrıs Türk’lerine atmak yerine dökmeleri gerekmektedir. Sözcük oyunları ile benzer sözcüklerle müzakere masasına yeniden oturmayı istemek kadar anlamsız bir husus olamaz.
Bu arada Politis gazetesi bir süredir, “Kıbrıs Cezalandırılmamış Suçlar Dosyası”nı açarak yaşananlara ışık tutmaya çalışıyor. Bu dosyada adı geçenlerin kim olduklarına bakılmaksızın hesap vermeleri sağlanmalıdır. Lahey’deki Uluslararası Hukuk Mahkemesi’nin yazılanları ihbar kabul ederek yargılama sürecini başlatması gerekmektedir. Aynı şekilde 15 Temmuz 1974 darbesinin dosyasının açılarak kendi aralarında yaşanan çatışmalarda öldürülenlerin hesabının da sorulması sonrasında Kıbrıs Türk’lerinin de haklarının da teslim edileceğini umut ediyoruz.
Ada’da gerçek bir barışın sağlanması için bizlerin de üzerimize düşeni yapmamız gerekiyor mu ne…
SEVGİ ile kalınız…
|